Robert Fico'ya yönelik suikast girişimi bile, Slovakya Başbakanı'nı nefret ve ajitasyonla boğan Alman politikacıların vicdan muhasebesi yapmaları için bir vesile olmadı. Sosyal Demokrat Robert Fico'nun Ukrayna'da koşulsuz ateşkesi ve Kiev'e silah sevkiyatının durdurulmasını savunarak işlediği “suç”, hem Norbert Röttgen gibi CDU/CSU'lu siyasetçiler hem de Yeşiller Partisi'nden Anton Hofreiter gibi iktidardaki koalisyonun temsilcileri için neredeyse dayanılmazdı. Fico'nun sırdaşı Peter Pellegrini'nin geçen ayki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından, “Berlin ve Brüksel'den açık bir uyarı sinyali” olarak ülkenin AB'den ayrılması ya da AB fonlarının iptal edilmesi çağrısında bulundular.
Bu arada Gürcistan'ın başkenti Tiflis'teki AB'li politikacılar, bazıları hükümeti şiddet yoluyla devirmeyi propaganda eden ve parlamentoyu basarak alınan kararları bozmak isteyen göstericilerle dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler. Bunun nedeni ise, iktidardaki Gürcü Rüyası partisinin çoğunluğu tarafından kabul edilen “yabancı etkinin şeffaflığı” yasası. 2014'teki “Ukrayna komplosu” (bu sefer Gürcistan’da) tekrarlanma tehlikesiyle karşı karşıya. Yeşiller Partisi'ne yakın Heinrich Böll Vakfı'nın Ukrayna'daki eski ofis yöneticisi, bugün Kiev'deki “Sağ Sektör”de olduğu gibi faşist haydutların Tiflis’te olmamasından dolayı üzüntü duyuyor. Kabul edilen yasa propaganda amacıyla kasıtlı olarak “Rus yasası” diye adlandırılıyor, ancak ABD'nin 1938'den bu yana “Yabancı Ajanlar Kayıt Yasası” ile sivil toplum kuruluşlarından yabancı fonlar konusunda hesap verebilirlik ve şeffaflık talep etmesi nedeniyle bu yasaya “ABD yasası” da denebilir.
Ancak bu yasa gerçekten eleştirilmemekte. Gürcistan üzerinden, Moskova'ya karşı ikinci bir cephe - ne eksik ne fazla- açılmak isteniyor. Alman politikacılar Doğu Avrupa'daki asi insanlara karşı malikanenin efendileri gibi davranıyorlar. Demokratik kararlar basitçe kabul edilmekte. Rusya'ya karşı savaşa kayıtsız şartsız katılmayan herkes zorlayıcı tedbirlerle ve darbeleri desteklemekle tehdit edilmekteler. Doğu Avrupa'da kimin yöneteceğine nihayetinde Washington, Berlin ve Brüksel karar verecektir. Doğu'da bir kez başarılı olan bu şiddet politikasının Batı'da da yaygınlaştırılacağından kuşku duyulmamalıdır. Doğu'da demokrasinin savunulması artık Batı'da demokrasinin savunulmasının da anahtarıdır.
Çeviri: Kızıl Bayrak
Sevim Dağdelen - Junge Welt / 18.05.24