Türkiye’nin de bileşeni olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 15’inci zirvesi Gambiya’nın başkenti Banjul’da yapıldı. İsrail’le ticareti artıran saray rejimi, teşkilata üye devletlere Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma çağrısı yaparak riyakarlığını bir kez daha sergiledi.
Zirvede konuşan sarayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise; Filistin davasının bölgesel rekabetlere kurban edilemeyeceği, işgale karşı direnişin tüm dünyada zalimler ile mazlumlar arasındaki mücadele olduğu, İsrail’e uluslararası hukuku ihlal etmenin bedeli olduğunu göstermek gerektiği, İsrail’e karşı eldeki tüm araçları seferber etmenin şart olduğu ve zirveden somut sonuçlar beklediği yönünde laflar sarf etti. Fidan, AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne, özellikle de 7 Ekim’den bu yana İsrail’le artan ticaretini unutmuş olacak ki bu tür laflar edebiliyor. Filistin için kurulduğu iddia edilen İİT de tarihi boyunca Filistin’de yaşanan soykırımı utanç verici bir şekilde izlemekten başka bir şey yapmadı. Son toplantıdan çıkan sonuçlar, teşkilatın soykırımı izlemeye devam edeceğini teyit etti.
“Fıtratında” emperyalist-siyonist güçlere hizmet etmek olan AKP, iktidarı boyunca Filistin’e yönelik saldırılar karşısında hamasi nutuklar atmanın dışında somut tek bir adım atmamıştır. AKP’nin iktidara gelişinden bu yana İsrail’le yapılan ticaretin hacmi neredeyse on kat arttırılmıştır. 7 Ekim’in ardından Gazze’de başlatılan soykırım saldırılarına rağmen bu tutumunu sürdürüyor. Saldırıların yoğunlaştığı, hastanelerin bombalandığı, yardım tırlarının geçişinin engellendiği ve ölümlerin hızla arttığı dönemde bile İsrail ordusuna malzeme taşımaktan vazgeçmedi. İşgalci ordunun yiyeceğinden giyimine, Filistin halkının üzerine bombalar yağdıran jetlerin yakıtından silah parçalarına kadar onlarca ürün Türkiye’den İsrail’e taşındı.
Önce İsrail’le ticaret yaptıklarını inkar ettiler. Ancak suç ortaklığı belgelerle teşhir edilince itiraf etmek zorunda kaldılar. Filistin meselesinde sicili kirli olan saray rejimi 31 Mart seçim hezimetinin ardından İsrail’e satılan 54 ürün için “ticari kısıtlama” getirdiğini ilan etti. “Kısıtlama” kararının da lafta kaldığı çok geçmeden açığa çıkmıştı. Hal böyleyken saray rejiminin sözcüsü Fidan’ın “somut sonuçlardan”, “İsrail’e bedel ödetmekten”, “Uluslararası hukuktan” bahsedebilmesi kaba bir ikiyüzlülüktür.
***
İslam İşbirliği Teşkilatı 1969’da güya Filistin’le “dayanışma” için kurulmuş bir teşkilat olmasına rağmen, onlarca yıl Filistin halkının karşı karşıya kaldığı soykırıma sessiz kalmıştır. Kurulduğu günden bu yana katliamı durdurmaya yönelik sonuç alıcı tek bir somut adım atmamış, söylemlerini hayata geçirmemiş, Siyonist rejime hiçbir ciddi yaptırım uygulamamıştır. Yıllardır çok sayıda toplantı yapan bu teşkilatın kararları ve söylemleri kuru hamasetin ötesine geçmemiştir.
Gazze’de soykırım devam ederken yapılan önceki toplantıda da bölgedeki Amerikan üslerinin kullandırılmaması, diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi, petrol ambargosunun uygulanması, İsrail sivil havacılığının Arap hava sahasından geçişinin engellenmesi gibi konularda ortak bir karar dahi alınmadı. Kuşatma ve bombardıman altındaki Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah kapsının açılması yönünde bir irade dahi ortaya koyamamıştır. Toplantılarda alınan kararlar İsrail’in saldırılarının incelenmesi ve raporlanması sınırlarında kalmış, bu bile hayata geçirilememiştir. Zaten İsrail’in soykırımının raporlanmasına ihtiyaç da yok. Gazze’de yaşayan Filistinliler bunu yapıyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde, polisin estirdiği teröre rağmen soykırım vahşeti protesto ediliyor. İki haftayı aşkın bir süredir ABD başta olmak üzere birçok ülkede üniversite gençliği soykırıma karşı direniyor. Siyonistlere karşı somut adım atmaktan imtina eden bu sefil teşkilat ise, üstüne vazife olmayan işlere soyunmuş görüntüsü veriyor.
İİT’nın 4-5 Mayıs tarihlerinde yapılan 15’inci zirvesinden de öncekilerle benzer bir tablo ortaya çıktı. 57 ülkenin bileşeni olduğu teşkilatın yayımlanan sonuç bildirgesinde “İsrail’in savaş ve insanlık suçlarının önlenmesine dönük diplomatik, ekonomik ve siyasi her türlü tedbiri alma” çağrısında bulunuldu. Türkiye’nin önerisi ile “İsrail’le işbirliği yapan ülkelerin soykırıma varan suçlara ortaklık ettiği” vurgulanırken, “Filistinlilere koruma sağlanması” kararı alındı.
Bu kararların her tarafından riyakarlık akıyor. Gerçekten “Filistinlilere koruma” sağlamak gibi bir dertleri olsaydı bunun için yapabilecekleri çok şey olurdu. Oysa Türkiye başta olmak üzere, bu devletlerin çoğu Gazze soykırımının arkasında duran esas güçle, yani ABD ile rezil ilişkiler içindedir. Hakan Fidan üst perdeden Siyonistlere laflar ederken, Türkiye’de İsrail’le işbirliğinin teşhir edildiği her eylem, her haber ve her sosyal medya paylaşımı saray rejiminin saldırıları ile karşılanıyor. Öyle ki 1 Mayıs eyleminde gözaltına alınan 5 genç “İşgalci İsrail işbirlikçi Erdoğan!” sloganı attıkları gerekçesiyle tutuklandı. İsrail’e jet yakıtı satıldığını sosyal medya hesabında paylaşan siyaset bilimci tutuklandı. “İsrail’le ticari ilişkiler kesilsin!” şiarının yükseltildiği eylemlere polis azgınca saldırdı. Gözaltına alığı kişilere işkence yapıldı. İsrail’le ticari ilişkileri ve gemi trafiğini açığa çıkaran gazeteciler tehdit edildi. Tüm bunlar yakın dönemde saray rejiminin soykırım suçlusu İsrail’le ortaklığını gizlemek için nasıl saldırganlaştığını gözler önüne sermektedir. İçerde bu tutumları alan saray rejiminin uluslararası bir toplantıda “Filistinlilere koruma” önermesi ve bunun diğer ülkeler tarafından alkışlanması sahtekarlıklarının, ikiyüzlülüklerinin ve aymazlıklarının göstergesidir.
Sonuç bildirisinde yer alan bir başka riyakarlık abidesi madde ise, yine Türkiye’nin önerisiyle “Uluslararası Adalet Divanı’ndaki soykırım davasına müdahil olma” çağrısıdır. Filistin için kurulduğu iddia edilen teşkilatın 57 ülkesinden hiçbiri, 7 Ekim’den bu yana Filistin’e benzeri görülmemiş vahşetle saldıran İsrail’e soykırım davası açmaya yanaşmadı. Güney Afrika’nın 2023 yılının aralık ayında açtığı davanın üzerinden aylar geçmesine rağmen hala “çağrı” düzeyinde kalan bu öneriler, söz konusu teşkilatın Filistin davasına nasıl yaklaştığını göstermektedir. Gerçek bir yaptırım kararı uygulamak şöyle dursun, görünürde bile Filistin halkının yanında olduklarına dair tek bir tutum almaktan acizler. Varsa yoksa çağrı, karar, söylem, hamaset, riyakarlık…
***
İçinde bulunduğumuz çağda emperyalizme ve Siyonizm’e karşı tutum almayan hiçbir güç Filistin halkıyla gerçek bir dayanışma gösteremez. İİT’ı oluşturan devletlerin Türkiye başta olmak üzere İsrail’le yoğun ilişkileri var. Emperyalistlerle zaten işbirliği içindeler. Hal böyleyken bu gerici devletlerin Filistin halkından yana net bir tutum almaları beklenemez. Filistin davası onlar için emekçileri manipüle etmenin bir aracı ve bölgesel çıkarları için istismar malzemesidir.
Filistin halkının gerçek dostları dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkarak emperyalizme ve Siyonizm’e karşı mücadele eden, yüreği Filistin’de çarpan ilerici-devrimci güçler, işçi sınıfı, emekçiler ve gençlerdir. Filistin halkıyla/davasıyla samimi dayanışma ancak emperyalizme, Siyonizm’e, her tür sömürgeciliğe, baskılara ve ayrımcılığa karşı ilkeli bir tutum alınabildiğinde mümkündür.
K. Düşgör