Gazze’ye saldırı üç haftadır sürüyor:

Irkçı-Siyonist rejim katliama doymuyor!

Filistin halkına bu onurlu/inatçı direnişinden dolayı çok ağır bedeller ödettiler/ödetiyorlar. Buna yetecek fazlasıyla güçleri var. Ancak bu barbarlık koalisyonun bir şeye gücü yetmiyor: O da Filistin halkının direniş iradesini kırmaya…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 27 Ekim 2023
  • 08:00

Üç haftadan beri Gazze’de yaşayan sivil halkın üzerine bomba yağdıran işgalci İsrail savaş aygıtı, tarihte örneği görülmemiş bir şekilde savaş suçları işliyor. Gazze’de karşılıklı olarak savaşan iki güç bulunmuyor. Zira Filistinli direnişçiler yer altında Siyonistlerin kara saldırı için hazır bekliyor. İsrail savaş aygıtı havadan-karadan-denizden Gazze’ye bomba yağdırıyor. Yani dünyanın en donanımlı savaş aygıtlarından biri gece gündüz halkın evlerini, okullarını, hastanelerini, fırınlarını, yollarını, camilerini, kiliselerini bombalıyor.

Siyonist ölüm makinesi ayrım gözetmeksizin katliam yapıyor. Saldırının 20’nci gününde Gazze'deki Hükümet Enformasyon Bürosu'nun verdiği bilgiye göre, öldürülenlerin sayısı 2913'ü çocuk, 1709'u kadın, 397’si yaşlı olmak üzere 7028’e ulaştı. Yaralıların sayısı ise artık on binlerle ifade ediliyor. Hastane ve Sağlık Merkezlerinin çoğu bombalandığı, onlarca sağlık emekçisi katledildiği, ihtiyacı karşılayacak ilaç ve tıbbi malzeme olmadığı için yaralıların gerekli şekilde tedavi edilesinin koşulları da ortadan kaldırıldı.

Siyonistler cellat emperyalistler amigo

Siyonist rejim kurulduğu günden beri emperyalistlerin Ortadoğu politikasında önemli bir aparat olarak kullanıldı. İlkin İngiliz/Fransız emperyalistleri ardından ABD bu kullanışlı aparatı koruyup kolladılar. Finanse ettiler, silahlandırdılar. 1956’da dönemin Mısır lideri Cemal Abdülnasır Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğinde İngiltere-Fransa ikilisi önce İsrail’i Mısır’a saldırttılar ardından kendileri savaş girdiler. ABD ise 1982 yılında İsrail savaş aygıtına Lübnan’ı işgal ettirip Filistin direniş hareketi ile Lübnan ilerici/devrimci güçlerine ağır darbe vurdu. 2006’da ise İsrail savaş aygıtını bir kez daha Lübnan’a saldırttı ve savaşı “Yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancıları” diye tanımladı. Ancak 2006’da emperyalist/siyonist güçleri bekleyen kötü bir sürpriz vardı: Lübnan Hizbullah’ı liderliğindeki direniş hareketi, Siyonist savaş aygıtını utanç verici bir yenilgiye uğratarak 33’ncü günde ateşkes talep etmek zorunda bıraktı.

Aksa Tufanı hareketinden sonra da ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistler seferber olup Filistin direnişini ezmesi için İsrail’e “açık çek” verdiler. İsrail savaş aygıtı ve istihbaratı, 7 Ekim’de Filistin direniş hareketinden yediği darbeden dolayı elbette histerik bir hal içindeydi. Ancak ABD izin ve destek vermeden vahşeti bu boyutlara taşıması mümkün olmazdı. Saldırıda cellatlığı her zamanki gibi Siyonistler üstlense de destek veren, azmettiren, amigoluk yapan, silah sağlayan, finansman sunun yine ABD ile Avrupalı suç ortaklarıdır. Üstelik bunu, insani ve ahlaki açıdan çöküşlerini tüm dünyaya ilan etmek pahasına yapıyorlar.  

Emperyalist/kapitalist barbarlığın “yeni normali”

Üç haftadır devam İsrail saldırısı Birleşmiş Millet kararlarını, uluslararası alanda kabul edilen savaş hukukunu, bütün insan hakları sözleşmelerini, kısacası her tür yasayı, hukuku, kuralı, anlaşmayı küstahça ayaklar atlına alıyor. Diğer savaşlarda olduğu gibi iki ordu arasında bir savaş yok. Filistinli direnişçilerin verdiği karşılık arada İsrail’e füze atmak şeklinde oluyor. Onlar ise füzeleri atıp yer altına çekiliyorlar. Onlar kara saldırısını bekliyorlar. Dolayısıyla Siyonist aygıt dosdoğru silahsız sivil halka karşı savaşıyor. Böyle bir vahşetin bu kadar uzun süreli ve dünyanın gözler önünde işlendiğine tanık olunmamıştır.

ABD başta olmak üzere batılı emperyalist devletlerin şefleri, diğer adıyla “uluslararası toplum” işlenen savaş suçlarına ortak olunca, Siyonistlerin Gazze’de sergilediği barbarlık “olağan” bir olay olarak sunuluyor. Demokrasiden, ahlaktan, özgürlüklerden, insan haklarında söz etmeye pek meraklı olan ABD-AB şeflerinden hiçbiri sivil katliamının durdurulması, savaş suçları işlenmesine son verilmesi konusunda tek bir söz edemiyor. BM şefi Antonio Guterres’in utangaç, sıkılgan sözlerle İsrail savaş suçlarından söz etmesi bile adete linç edilmesine vesile ediliyor. Rusya ile Çin’in BM Güvenlik Konseyi gündemine getirdikleri ateşkes konusunun görüşülmesine ABD ile suç ortaklar izin bile vermediler. Bu tutumlarıyla dünyaya şu mesajı veriyorlar: “Yeni “normalimiz” budur!” Buna göre savaşların illa da ordular arasında olması gerekmiyor. Dünyanın son teknoloji ürünü silahlarıyla donatılmış bir savaş aygıtının binlerce çocuğu, kadını, yaşlıyı öldürmesi, on binlerce evi yıkması “kendini savunma hakkı” kapsamındadır.

Bir “savaş taburu” olarak medya tekelleri

Medya tekelleri her zaman emperyalist güçlerin politikalarına uygun yayın çizgisi izler. Buna karşın sınırlı, güdükte olsa bir “ifade özgürlüğü” alanı bırakılırdı. Ancak emperyalist saldırganlık ve savaşla ilgili bir gelişme olduğunda, “özgür medyada” sadece “savaş korosu” sesini yükseltebilir. En ufak aykırı bir söz bile histerik saldırılara maruz kalır. Onurlu bir gazeteci, yazar ya da çizer kendi ahlaki/vicdani duyarlılığından hareketle gerçeği dile getirme cesareti gösterdiğinde ise kendini kapının önünde bulur.  

Medya tekelleri İsrail’in savaş suçları söz konusu olduğunda iğrençliği doruğa taşırlar. “Anlı/şanlı” asırlık gazeteler hizaya girer, aykırı ses çıkaran olursa tam bir kurt sürüsü gibi üstüne çullanırlar.

Dinci çizgisinden hareketle işgale karşı direnen Filistin halkının bir kesimini temsil eden Hamas’ı, emperyalistlerin imal edip ölüm makinesi olarak kullandığı IŞİD’le aynı kefeye koyuyorlar. İşgalci İsrail ordusunu ve istihbaratını sarsan saldırıyı, salt sivilleri hedef almış gibi yansıtıp yerden yere vuruyorlar. Ancak İsrail’in binlerce çocuk öldürmesine göz yumuyorlar. Siyonistlerin savaş suçunu eleştiren, Batılı emperyalistlerin vahşi saldırılara verdikleri desteği teşhir edenleri hedef alan bir tür sürek avı başlatıyorlar. ABD emperyalizmi Irak’ı işgal ettiğinde tankların içinden savaşı izleyip haber yapanlara “embedded/iliştirilmiş” gazeteci denmişti. Bugün Batının medya tekelleri ve tüm aparatları Siyonist savaş aygıtının “embedded/iliştirilmiş taburu” olarak 7/24 Gazze’nin çocuklarına ateş açıyorlar.

Direnişi ezmek emperyalist/Siyonist şeflerin “ortak histerisi”

Emperyalist/Siyonist şefler üç haftadır vaazlar veriyor. Bu sürede yığınla tiksinti verici laf ettiler. Yalanlar, tehditler, uydurmalar, şantajlar, manipülasyonlar, riyakarlıklar… Pek çok noktada çelişen bu laf yığınına katkı sunan savaş baronları bir noktada kesiştiler:

“Savaş, Hamas yok edilene kadar devam etmelidir!”

Sözlerine Hamas’la başlayıp Hamas’la bitiriyorlar. Aslında kin kustukları Hamas’tan çok Filistin halkıdır. Zira bu halkın topraklarının işgalinden 75 yıl sonra bile emperyalist/Siyonist barbarlığa karşı direnme cüreti göstermesi onları adeta çıldırtıyor. Zira bu, ırkçı-Siyonist projenin iflası ettiğinin dolaysız bir göstergesidir. Emperyalist/Siyonist şeflerin histerisinin bu kadar şiddetli olmasının bununla da dolaysız bağları var.

Vurgulamak gerekiyor ki, Hamas’ı yok etmekten söz ettiklerinde, dosdoğru Filistin halkının direnme iradesini en vahşi bir şekilde kırmayı kast ediyorlar. Gazze’nin yakılıp yıkılması, iki milyon iki yüz bin kişinin bombalarla, füzelerle, sarin gazıyla hedef alınmak, aç/susuz, ekmeksiz/ilaçsız, yakıtsız/gıdasız bırakarak cezalandırmak ve her gün ayrım gözetmeden yüzlerce kişiyi katletmek, iddia edildiği gibi Hamas’a karşı savaşmaktan çok daha ötesidir. Görülüyor ki bu şiddetli histeri sadece Binyamin Netanyahu ile dinci-faşist ortaklarının değil, yanı sıra Joe Biden’dan Olaf Scholz’a, Rishi Sunak’tan Emmanuel Macron’a ABD ile AB’nin emperyalist şeflerini de gözü dönmüş birer cani gibi hareket etmelerine neden olmuştur.

İşgalci Apartheid rejiminin olduğu yerde direniş kaçınılmazdır

İngiliz emperyalizmi Filistin’i işgal edip Manda yönetimi kurduktan kısa bir süre sonra Balfour Deklarasyonu’nu 2 Kasım 1917’de yayınlayarak Siyonist devletin kuruluş sürecine giden süreci başlatmıştı. İngiliz işgal yönetimi, kolonileşmeye karşı mücadele eden Filistinli direnişçileri ise 1930’larda idam etmeye başladı. Yani Filistin direnişinin 100 yıllık bir geçmiş var. Bu da zorbalıkla bir halkın kıyıma uğratılabileceğini, topraklarının gasp edilebileceğini ancak direnişini kırmanın mümkün olmadığının somut kanıtıdır.

Hal böyleyken emperyalist/Siyonist şeflerin direnişi ezmeye heves etmeleri, halkların direnme iradesine karşı küstahça bir küçümseme tutumu içinde olmalarıyla açıklanabilecek bir durum. Oysa ölüm saçan bu canavar sürüsü aradan üç hafta geçmesine rağmen doğrudan Filistinli direnişçilere karşı savaşmayı göze alamadılar. Havadan, yetmeyince karadan ve denizden halkın üstüne bomba/füze yağdırıyorlar. Sadece 360 kilometrekare olan Gazze’nin etrafına yüz binlerce asker yığan İsrail savaş aygıtına destek için ABD-İngiliz emperyalistleri savaş gemilerini seferber ediyorlar. Bu devasa ölüm ve yıkım aygıtına karşı Filistinli direnişçilerin üç haftadan beri sergilediği kararlı duruş, bu halkın inatçı direnişinin ete-kemiğe bürünmüş halidir. Filistin halkına bu onurlu/inatçı direnişinden dolayı çok ağır bedeller ödettiler/ödetiyorlar. Buna yetecek fazlasıyla güçleri var. Ancak bu barbarlık koalisyonun bir şeye gücü yetmiyor: O da Filistin halkının direniş iradesini kırmaya…