Dünya genelinde artan jeopolitik gerilimler ve güç mücadeleleri, Asya-Pasifik bölgesinde de belirgin bir şekilde kendini gösteriyor. Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlara ek olarak, emperyalist güçler arasındaki nüfuz alanları mücadelesinde Asya-Pasifik cephesindeki gelişmeler öne çıkmaya başladı. Bu bölgedeki rekabet giderek kızışıyor. Ukrayna ve Filistin üzerinde devam eden emperyalist savaşa ek olarak Ortadoğu’da yeni cephe açma hazırlıkları sürüyor, başka coğrafyalar üzerinde gelişen nüfuz alanları mücadelesi de sertleşiyor.
“Yeni ilgi alanı” Asya-Pasifik’te başka cephelerde “ortak olanlar” burada karşı karşıya gelebiliyor. Asya-Pasifik bölgesinde ABD-NATO cephesi provokatif hamleler yaparken, Rusya ve Çin nüfuz alanlarını koruyup genişletmek için yarışıyorlar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 20 Haziran’da Vietnam’ı ziyaret etti. Öncesinde Kuzey Kore’de endamlı bir şekilde ağırlanmıştı. Putin burada yaptığı konuşmada, Vietnam'a Ukrayna savaşında "dengeli ve tarafsız” tutumu için teşekkür etti. Daha sonra Putin’le Vietnamlı mevkidaşı To Lam'ın da katıldığı bir “törenle” petrol ve gaz işbirliğinin yanı sıra ilişkilerin genişletilmesini öngören on bir anlaşma imzalandı. İki ülke arasındaki ticaretin en az yüzde 60’ının Rus ve Vietnam parasıyla yapılacağı açıklandı.
Rus enerji şirketi Gazprom hali hazırda Vietnam'ın Güney Çin Denizi'nde, Çin'in de hak iddia ettiği alanlarda doğalgaz çıkarma projelerinde yer alıyor. Putin Vietnam’da temaslarda bulunurken, Çin Başbakanı Li Qiang Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'a gerçekleştirdiği ziyaretten 40 milyar dolarlık ticaret anlaşmasının “iç huzuru” ile dönüyordu. Her iki taraf da dijital alandaki projeler ve “yeşil” teknolojilerin teşviki de dahil olmak üzere 40 milyar dolar hacminde projelere imza attıklarını duyurdular.
2024 başında ABD-NATO cephesi, Malezya Başbakanı Enver İbrahim’i Çin’e karşı tavır almaya zorlamıştı. “Çin'e karşı tavır almayı” alenen reddeden İbrahimi, Batı'yı “Çin fobik” olmakla itham etmişti.
Rusya ile Çin’in diplomasi trafiğini hazmedemeyen Batılı güçlerin, Asya-Pasifik’te güç dengelerini kendi lehlerine değiştirme telaşlarının arttığı görüldü. 20 Haziran’da Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, “ekonomik ilişkileri genişletmeyi amaçlayan görüşmeler için” Güney Kore'nin başkenti Seul’a gitti. ABD'den ise Temsilciler Meclisi eski Başkanı Nancy Pelosi başkanlığındaki bir Kongre heyeti, Çin'in özerk bölgesi Tibet'in “fiili lideri” Dalai Lama ile görüşmek üzere Hindistan'ın kuzeyindeki Dharamsala'da idiler. ABD Başkanı Joe Biden’ın yakın zamanda Çin Halk Cumhuriyeti'nden Tibet'in geleceğine ilişkin müzakereleri yeniden başlatmasını isteyeceği de basına yansıtıldı. ABD, Tibet’i istismar ederek Çin üzerinde baskı oluşturmaya çalışırken, Pekin yönetimi yapılan hamlelerin hegemonya bağlamında gündeme getirildiğini bilerek hareket ediyor. Zira Filistin’de soykırım yapan İsrail’e her türlü desteği veren Biden yönetiminin Tibetlileri umursaması için bir neden yok. Eş zamanlı yapılan bu diplomatik “atakların” ve açıklamaların yegane sebebi nüfuz alanlarını genişletmek ve kontrol etmektir. Ticaret savaşlarının tetiklediği bu yoğun diplomasi trafiği sonucunda kimin “payına” ne düşer, kim ne “kazanır” zaman gösterecek.
Asya-Pasifik bölgesindeki emperyalist rekabet, dünya genelinde süregelen nüfuz mücadelelerinin bir yansımasıdır. Gelecekte ise merkezi haline gelmesi bekleniyor. Lenin Devlet ve Devrim broşüründe, “Burjuva devletleri biçim bakımından çok çeşitlidir, ama özleri aynıdır: Biçimleri ne olursa olsun bütün bu devletler, son çözümlemede, kaçınılmaz olarak birer burjuva diktatörlüğüdür” der. Bu bağlamda burjuva devletlerin Asya Pasifik’teki dalaşında kim ne “kazanır” kimin payına ne düşerse düşsün emekçi sınıfların payına zorluklar ve sömürünün düşeceği kesin.
Emperyalist güçler arasındaki bu çatışmalar ve yapılan anlaşmalar, bölge halkları ve dünya genelinde emekçi sınıflar için yeni zorluklar ve sömürü koşulları yaratacaktır. Bu koşullarda emekçilerin de hakları ve özgürlükleri için örgütlü mücadeleyi yükseltmek dışında bir seçenekleri bulunmuyor.