ABD’de polis terörü bitmek bilmiyor

Floyd’un acımasızca katledilmesi, polisin işlediği ne ilk cinayettir ne de son olacaktır. Son yıllarda artarak devam eden polis terörü birkaç işini bilmez memurun karıştığı münferit olaylar hiç değildir. Yüzyıllardır Amerikan toplumunu derinden çürüten ırkçılığın yeni bir tezahürüdür.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 28 Mayıs 2020
  • 16:51

Gün geçmiyor ki Amerika Birleşik Devletleri’nin herhangi bir eyaletinde siyahiler polis terörüne maruz kalmasın. En son ABD’nin Minnesota eyaletinde polisler George Floyd isimli bir siyahi vatandaşı acımasız bir biçimde boğarak öldürdüler. Hukuki açıdan çok da caydırıcı önlemlerin alınmamış olması, polis terörünü adeta meşrulaştırmakta ve sıradanlaştırmaktadır. Polis terörünün cezalandırılması bir yana, bu çıplak terörün kurbanları suçlu bulunmakta ve yargısızca kameralar önünde infaz edilmeleri topluma kabul ettirilmektedir.

Floyd’un dakikalar boyunca boynuna binen polisten “Lütfen nefes alamıyorum” şeklindeki ricasını duymazdan gelen katil polis, bilerek ve isteyerek, büyük bir keyifle Floyd’u öldürdü. Polisin gözaltına alma şeklini beğenmediğini söylemekle yetinen Belediye Başkanı, sokağa taşan gösterilerin ardından siyahi vatandaşlardan özür dilemek zorunda kaldı. Kentin farklı noktalarında Floyd’un polis tarafından katledilmesini protesto etmek için sokağa çıkan binlerce kişi polis karakollarını ve araçlarını taşlamaya başladı. Polisin de eylemcilere karşılık verdiği ve gösterilerin yayılarak devam ettiği de basına yansıyan bilgiler arasında yer alıyor.

Floyd’un acımasızca katledilmesi, polisin işlediği ne ilk cinayettir ne de son olacaktır. Son yıllarda artarak devam eden polis terörü birkaç işini bilmez memurun karıştığı münferit olaylar hiç değildir. Yüzyıllardır Amerikan toplumunu derinden çürüten ırkçılığın yeni bir tezahürüdür. Hiç kimse Amerikan toplumunun bu suçtan azade olduğunu iddia edemez. Irkçılık, genetiğine işlenmiş kirli bir kod gibi toplumu sarıp sarmalamıştır. Amerikan emperyalizminin içine girdiği her krizin ardından içeride toplumsal nizamı sağlamak adına “derin Amerika” hedefe siyahileri koyar ve onların kanı üzerinden yeni bir ulusal konsept yaratır. Bu kez aynı şeyleri yapabilme kudretinde olur mu henüz çok belli değil ama işinin kolay olmayacağı da kesin.

Amerika’da sadece pandeminin yarattığı iki aylık bilanço bile 30 milyona yakın işsiz ve 100 binin üzerinde can kaybı olmuştur. Bu rakamların Amerika’daki toplumsal dokuyu daha da bozacağı aşikardır. Ayrıca gelişmelerin kasım ayında yapılması muhtemel seçimlere nasıl yansıyacağı ve ne tür sonuçlar yaratacağı da bir muamma olarak duruyor. Çok fazla belirsiz parametrenin biriktiği bir sürecin içinden geçerken bu belirsizliğin Amerika’nın siyasal düzenine ve toplumsal yapısına farklı yansımaları olacaktır. İktidardaki Cumhuriyetçilerin ya da muhalefetteki Demokratların nasıl yönetime geleceği tartışmalarından ziyade, daha derinden ve köklü dönüşümlerin habercisi dinamiklerin harekete geçmesi muhtemeldir. Bunların bir tarafını hiç kuskusuz geleneksel ırkçı-faşist hareketler, diğer bir tarafını da ilerici, devrimci kuvvetler oluşturacaktır. Bir üçüncü kuvvet de ırkçı-faşist hareketlerin yarattığı basıncın etkisiyle siyahi emekçilerin ayrı örgütlenmeleri olacaktır. Her dönem sermaye gericiliğinin işine gelen ve de işini kolaylaştırıcı bir işlevi olan bu ayrı örgütlenmelerin giderek yaygınlaşacağı bir dönem de başlamış gibi görünüyor.

Amerikan toplumunda uzunca bir süredir giderek büyüyen ve yönetilmesi oldukça zor parçalanmalar yaşanıyor. Servet ve sefalet arasındaki devasa uçurum, siyahlar ve beyazlar arasındaki ırkçı ayrımcılık ve daha da önemlisi “özgürlükler diyarı ve süper Amerkan rüyası”nın yıldızının sönmeye başlaması bunların ilk akla gelenleridir. Dünyanın efendisi ve tek süper gücü, Irak ve Afganistan savaşlarının yarattığı yorgunluğun, kapitalizmin içine girdiği ve çıkmak bilmediği ekonomik krizin etkisiyle zor günler yaşıyor.

“Önce Amerika” diyerek işe başlayan Trump Amerikan toplumuna bir hikaye yarattı ve bu hikayeyi de pazarlayarak iktidar oldu. Fakat sonuç yine değişmedi, değişmeyecek de. En nihayetinde adı ister polis terörü ister ırkçılık olsun veya isterse toplumdaki yoksullaşmayla paralel gelişen başka bir olay olsun fark etmez, bunların toplamının biricik kaynağı her yanıyla gericileşmiş kapitalist düzendir. Bu düzenin en barbar hallerinin yaşandığı coğrafyalardan biridir Amerika. Bugün gencecik bir insanın polis terörüne bu kadar kolay kurban verilmesinin nedeni bu vahşi kapitalist düzenin yoksul işçi ve emekçilerin kafasına şırınga ettiği yanlış bilinç ve ayaklarına vurduğu prangalardır.