1 ABD’deki protestolar işçi sınıfının örgütlenme eğilimini artıracak mı? Bu protestolarla açığa çıkan enerji kalıcı olabilir mi? Bunun önünde ne gibi engeller var?
Çok geniş bir sosyal patlama halini alan bu protestoların ölçeğinin neredeyse ulusal bir ayaklanmaya vardığını fark etmek önemli.
1963’te Martin Luther King, Jr.’ın “Bir hayalim var” konuşmasını yaptığı ünlü yürüyüşe 200 bin kişi katılmıştı. Bugün, George Floyd’un kamusal alanda linç edilmesi sonrası, sokaklardaki kitlesel eylemlerde milyonlarca insan var, hiçbir hafifleme işareti olmaksızın eylemler haftalara yayıldı ve ülke nüfusunun üçte ikisi eylemlere destek veriyor. ABD’de 150’den fazla şehir ve yüzlerce küçük kasabada, büyük protestolar düzenlendi. Bu protestoların 1960’lardaki Sivil Haklar mücadelesinden - ve aslında bu tarih ABD İç Savaşı’na kadar gider- farkı, benzeri görülmemiş sayıdaki beyaz işçi ve aktivistin siyah işçilere ve diğer beyaz olmayanlara katılması. George Floyd protestolarına sıklıkla dayanışma protestoları denmesinin nedeni de bu. Protestolar ABD ırksal kapitalizminin baskıcı yapısına bir tepki. Birkaç gün önce, Juneteenth diye bilinen günde (Konfederasyon’da kalan son eyalet olan Teksas’ta köleliğin sonlandığı 19 Haziran 1865) Uluslararası Liman ve Ambar İşçileri Sendikası ülkenin batı yakasının tamamındaki limanları kapattı. Bu bir işçi sınıfı eylemiydi. O gün Kaliforniya’nın Oakland kentindeki bir mitingde konuşan film yapımcısı Boots Riley, işçiler, talepleri karşılanana kadar sistemi durdurmalı, dedi. Bu bağlamda, sınıf eylemi (daha önce geçmişte pek çok kere gördüğümüz gibi) ırkçılığa karşı mücadeleyi kapsayan bir şey olarak değil aşağıdan gelen devasa gücü ortak mücadele zemininde uygulamaya koymanın yolu olarak görülüyor. Bu zemindeki öncelikli hedef, bütün biçimleriyle ırksal kapitalizmin baskıcı gücünü kırmak.
Engeller büyük
Hareketin bundan sonra nereye doğru gideceğini söylemek zor. Toplumda, yıllara sığacak devasa bir bilinç yükselmesi günler içinde gerçekleşti. Polisin bütçesini kesme hareketine rağbet artıyor. Daha fazla radikalleşme ve daha örgütlü bir hareketin önündeki engeller hâlâ çok büyük. ABD’deki yönetici sınıf ve iktidar seçkinleri protestoları sistemin parçası haline getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar; çünkü şu anda hareket onların kontrol edebileceğinden çok daha büyük, çok popüler, çok radikal ve çok değişken. Başkanlık seçimleri bu mücadeleyi zayıflatmak ve saptırmak için bir rol oynayabilir. Tehlike şu ki eğer mücadele, sistemde gerçek yapısal değişim olmaksızın, tüm idareyi eline alacak güçler için yeterince sönümlenirse, yenilenmiş ve daha öncekinden daha kuvvetli bir seviyeye ulaşmış bir baskı bekleyebiliriz. Hareketin benimsemesi gereken tutumla ilgili ise 1969’da Chicago’da 21 yaşında polis ve FBI tarafından yatağında öldürülen Kara Panter Lideri Fred Hampton’ın sözleri aklıma geliyor: “Yangını yangınla söndüremezsiniz. Yangını en iyi suyla söndürürsünüz. Irkçılığa ırkçılıkla değil dayanışmayla karşı koyacağız. Kapitalizme siyah kapitalizmiyle değil, sosyalizmle karşı koyacağız diyoruz.”
ABD’nin "seçim şansı"
2 Kasımdaki başkanlık seçimleri; salgınla beraber yoğunlaşan işsizlik, zorlu ekonomik ve sosyal koşullarla boğuşan işçi kitleleri için ne ifade ediyor? Trump kapitalizmin kapsamlı krizine neofaşist yöntemlerle mi yanıt verecek?
Trump, tekelci finans sermayesi ile beyaz alt-orta sınıf ve beyaz evanjelistlerin aktif ittifakına dahil olarak; neofaşizm diyebileceğimiz, gelişen politik oluşumdan fayda sağlayabilen bir çeteci. Bu sırada, Demokrat liderlik, hakiki bir alternatifi temsil eden Bernie Sanders’in yarışın dışına itilmesini garantilemek için kurumsal bağlarını ve önseçim süreci üzerindeki egemenliğini kullandı. Bunun sonucu olarak ABD seçmeninin, sağcı neoliberal Demokrat Biden’la çeteci-neofaşist Trump arasında “seçim şansı” oluştu. ABD devlet aygıtının büyüyen krizine işaret eden durum, geniş çaplı kalkışmalarda etken. Şu ana kadar, politik sürece bakılırsa, kaybeden Trump gibi gözüküyor, son birkaç ayda kendisine olan ilgi azaldı ve son zamanlarda beyaz evanjelist desteğin bir kısmını kaybediyor. Covid-19 salgınını feci şekilde yönetmesi ve ekonomik çöküntüyle ırksal kapitalizme karşı Black Lives Matter (Siyahların hayatı değerlidir) öncülüğünde daha önce görülmemiş bir başkaldırının birleşimi nihayet Trump yönetiminin beyaz üstünlükçüsü seçmen stratejisinde gedik açtı.
Zengine statüko sözü
Bu koşullar altında, Trump’a büyük sermaye desteğinin azalacağını düşünmek en azından makul, zenginlere ve ‘batmak için çok büyük’ olan şirketlere verdiği büyük bağışlara rağmen…Bu nedenle Biden, seçilmesi durumunda şirketler için finansal olarak ya da başka bir yönden hiçbir şeyin değişmeyeceğinin iyice anlaşılmasını istiyor. Bunun sonucu olarak, haziran ortasında (kitlesel protestolar sırasında) New York’ta lüks bir para toplama etkinliğinde zengin bağışçılara garanti verecek kadar ileriye gitti: “Etkisi küçük konularda anlaşamıyor olabiliriz fakat aslına bakarsanız hepsi bizim oyun alanımızda ve kimse cezalandırılmayacak. Kimsenin yaşam standardı değişmeyecek, hiçbir şey esasen değişmeyecek.” Bu, zenginler ve şirketler için statükoyu sürdürme sözüydü. Trump milyarder sınıf ve onların asalakları tarafından çok ileri gitmiş olarak görülebilir ve bu kişilerden gelen desteğin çoğu, uzun vadeli çıkarlarını daha iyi koruduğu için Biden tarafından temsil edilen neoliberal sağcı Demokratlara gidebilir. Fakat böyle bir sonuca varmak için henüz çok erken.
Bayrak etrafında toplama savaşı
Neofaşizm sistemin tepesinde, tekelci finans sermayesinde kökenini bulur, fakat varlığı führer gibi bir figür olan Trump’ın yardımıyla, kendi politik tabanını oluşturan, nüfusun çok önemli bir bölümünü mobilize etme kabiliyetine bağlıdır. Bu taban, ABD’nin nüfusunun yüzde 25-30’lık kısmını oluşturan ve sandıktaki oranı daha yüksek olan alt-orta sınıftır. Bu, beyaz işçi sınıfının daha ayrıcalıklı kısımlarından bazılarının desteğini elde etmesiyle birleşir. ABD’nin güneyindeki beyaz seçmeninin büyük çoğunluğunun en alt seviyedeki desteğiyle bile, Trump’in hâlâ bir şansı var. Bu sırada, ABD yönetici sınıfı, yönetiminde servet paylarının fırladığını gördü ve bu şekilde Trump’a ve Cumhuriyetçilere yöneldi. Ayrıca, başkanlığın devasa bir gücü var, halkı bayrağın etrafında toplamak için bir savaş başlatma gücü. Dahası, eğer Biden seçimi kazanacak olsaydı, bu sadece kötünün iyisini seçmek olurdu. Bu noktada her iki siyasi partinin liderliğince temsil edilen kötü çok büyük.
Sosyal medyayla yalancı çatışma
3 Twitter, Facebook gibi büyük şirketlerin Trump’la aralarındaki sürtüşmeyi neofaşistler ve neoliberaller arasındaki ittifak bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortada bir çok yarış var. Trump yönetimi en başından beri kapitalist medyaya ve internet devlerine bir çeşit Gleichschaltung (ya da hizaya getirme) dayatmak için saldırdı. Medyayı ve teknoloji devlerini hizaya getirmek konusunda şaşırtıcı şekilde başarılı oldular. Ortada pek çok sahte çarpışma var.
Mücadele özünde, “savaşan kardeşler” neoliberalizm ve neofaşizm arasında. Önceki hafta çıkan haberlere dayanarak, Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg’in Trump’la bir çeşit saldırmazlık anlaşması yaptığına inanılıyor. Bu anlaşmaya göre Facebook, ne kadar nefret dolu ve ırkçı hale gelirse gelsin Trump’ın seçim kampanyasına müdahale etmeyecek, bu esnada Trump yönetimi Facebook’u bütün hükümet regülasyonlarından muaf tutacak (WhatsApp ve Instagram sahipliklerine müdahale edilmemesi de dahil). Burada bir çeşit “hırsızın bile onuru vardır” durumu yaşanıyor. Hem Facebook hem de Twitter solun peşine düşmüş durumda. Twitter yakın zamanda Trump yönetimini muhtemelen memnun eden şekilde, Çin hükümeti yanlısı 170 bin hesabı kapattı. Devlette ve sermayede kayırmacılık ve ABD’de genel olarak yolsuzluk seviyesi muhtemelen geçen yüzyıldan ve öncesinden daha fazla.
Bütün bunlar aşağıdan tam olarak yetkilendirilen bir hareketi daha da önemli hale getiriyor.
Hazırlayan: Ömür Şahin Keyif - BirGün / 02.07.20