Giderek derinleşen küresel ekolojik kriz, kapitalist üretim tarzının yol açtığı en büyük felaketlerden biridir. Çünkü kapitalizmin son birkaç yüz yıla yayılan dünya üzerindeki hakimiyeti sistemli bir yağma ve talana dayanıyor. Kapitalist sermaye birikiminin hızlanması ve genelleşmesi için gerçekleştirilen üretimin yol açtığı bir diğer sonuç ise yıkımdır. Bu, sadece insanlık için değil, gezegenin doğal dengeleri için de büyük bir tehdit haline gelmiştir. Giderek belirgin hale gelen tehlikelerden biri ekolojik dengenin bozulmasıdır. Denizlerde ve içme suyu kaynaklarında kirlenme, kimyasal, biyolojik ve nükleer atıklardan doğan sorunlar, karbon salınımının artması, iklim değişiklikleri ve küresel ısınma, ekilebilir alanların azalması gibi sorunlar giderek büyüyen yıkım alanlarıdır.
Durum bu iken Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenen 15. Dünya Doğa Konferansı’nda müzakerelerin ikinci haftasına girildi. Müzakere edilen şey, “kitlesel bir yok oluşun ortasında olduğumuz için” gezegendeki biyoçeşitliliği korumayacak önlemlerin alınmasıdır. Zira Dünya Biyoçeşitlilik Konseyi, dünya çapında bir milyon hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıyor. Çevre kuruluşu World Wide Fund for Nature’a (WWF) göre, memeli türlerinin dörtte biri, sekiz kuş türünden biri ve amfibi (hem suda hem de karada yaşamaya adapte olmuş hayvanlar) türlerinin yüzde 40’ı tehdit altında bulunuyor. Dünya Biyoçeşitlilik Konseyi’nin (IPBES) bir raporuna göre, türlerin mevcut yok oluş hızı son on milyon yılın ortalamasından on ila yüz kat daha yüksektir.
İklim kriziyle birlikte türlerin yok olması ve biyoçeşitlilik kaybı, ekosistemlerimizin istikrarına yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor. Dolaysıyla 200’e yakın ülkeden hükümet temsilcileri 7-13 Aralık tarihleri arasında Kanada’nın Montreal kentinde bir araya gelerek gezegendeki yaşam çeşitliliğini sözümona kurtarmak için çıkış yolu arıyorlar. Mısır’daki iklim zirvesinden sadece birkaç hafta sonra düzenlenen BM Biyoçeşitlilik Konferansı, türlerin yok oluşunu iklim değişikliğinden sonra zamanımızın ikinci büyük ekolojik krizi olarak tanımlıyor. Dünya Doğa Zirvesi’nin amacı, doğanın korunması ve sürdürülebilir kullanımına ilişkin yeni bir anlaşmanın kabul edilmesini sağlamaktır.
BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi (CBD) 15. Taraflar Konferansı’nın ana hedefi, “doğa üzerine dünya antlaşması sağlamak” şeklinde ifade ediliyor. Dünya Doğa Konferansı’na katılan devletler 2030 yılına kadar küresel yaban hayatın bozulmasını durdurmak ve 2050 yılına kadar ise süreci tersine çevirmek için yeni bir küresel biyoçeşitlilik çerçevesi üzerinde anlaşmayı hedefliyor. Ancak küresel bir doğa koruma anlaşmasının yapılıp yapılamayacağının, birkaç yıl süren ön müzakerelerden sonra bile halen belirsiz olduğu söyleniyor. Montreal’de aranan küresel biyoçeşitlilik çerçeve anlaşmasının gerçekleşmesi durumunda, güya türlerin kaybı ve ekosistemlerin tahribatının durdurulması ve doğanın toparlanma sürecine girmesi sağlanacak. Anlaşmanın ilk taslağı, avcılık ve balıkçılıktan, zirai ilaç ve gübre kullanımına ilişkin kurallara, genetik kaynakların kullanımından doğan karın dağıtımına ilişkin düzenlemelere kadar uzanan toplam 22 ayrı hedef içeriyor.
Yansıyan haberlere göre karada ve okyanuslarda korunan alanların dünya yüzeyinin yüzde 30’una genişletilmesine karar verilecek. Olası anlaşmanın, insanlık tarihinde görülmemiş boyutlara ulaşan türlerin yok olmasına son vereceği, yağmur ormanlarının ve diğer habitatların yok edilmesine karşı verilen mücadele ile sürecin tersine çevrileceği iddia ediliyor.
***
Montreal müzakerelerinde varılacak bir anlaşmanın, 2010 yılında Japonya’da düzenlenen 10. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (CBD) Konferansında kabul edilen “Aichi Hedefleri”nin devamı niteliğinde olacağı söyleniyor. O zamanlar, ‘uluslararası toplum’ 2020 yılına kadar ekolojik krizi tersine çevirmeyi hedeflemişti. Ancak, Eylül 2020’de yayınlanan biyoçeşitliliğin durumuna ilişkin küresel raporun da gösterdiği gibi, küresel topluluk, Birleşmiş Milletler’in dünya çapındaki tür ve habitat kaybını durdurma hedefinin çok gerisinde kaldı. Ne ‘türlerin yok oluşu’ durdurulabildi ne ‘küresel düzeyde kirleticilere maruz kalma’ kabul edilebilir bir düzeye indirildi. Aksine, raporun sunumunda CBD Genel Sekreteri Elizabeth Mrema, “Biyoçeşitlilik kaybı eşi görülmemiş bir hıza ulaştı. Dünyadaki yaşam bir bütün olarak tehlikede” diye durumu özetledi.
Kapitalizm sadece insan emeğini değil doğayı da metalaştırıp yağmalıyor. İnsan soyunun karşı karşıya bulunduğu iklim krizi ve ekolojik yıkım bunun ifadesidir. Bu kadar hayati önem taşıyan sorunların çözümünün emperyalist/kapitalist sistemin kurumlarına terk edilmesi, adım adım facialara gitmekten başka bir sonuç yaratmaz. Zira sorunun esas kaynağı tam da bu sistemdir. Dolaysıyla ya kapitalizm yok edilerek ya da o insanlığı ve uygarlığı yıkıma sürükleyecek…