Tekstil sektöründe Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci yaklaştı. 10 bini aşkın işçiyi kapsayan ve sektörde çalışan geniş örgütsüz işçi kitlesini de dolaylı olarak ilgilendiren sözleşme sürecinde TTİS (Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası) ile üç sendika (TEKSİF, Öz İplik-İş ve DİSK Tekstil Sendikası) arasında görüşmeler gerçekleşecek.
Türkiye’de temel işkollarından biri olan tekstil sektöründe çalışan işçilerin ağırlıklı bir bölümü örgütsüz. Kayıtlı işçileri sayısının 2 milyon olduğu bu sektörün örgütsüzlüğünde, sektörün yapısı ve sermayenin politikaları ile birlikte uzlaşmacı-işbirlikçi sendikal yapı özel bir rol oynuyor.
Sektördeki mücadele birikimine rağmen!
Türkiye’de sınıf hareketinin yükseliş içinde olduğu 1978-79 yıllarında tekstil işçileri de mücadelenin bir bileşenidir. Tek tek fabrikalarda grev ve direnişlerin yanı sıra, 1980’in Eylül ayında 40 bin tekstil işçisi grevdedir. 11 Eylül günü toplu sözleşmede anlaşma sağlanmasına rağmen, dönemin TİSK ve aynı zamanda Tekstil İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin, sözleşmeyi imzalamayı bir gün daha uzatır. 12 Eylül’de gerçekleşen darbe ile, tekstil işçileri ile tüm işçi sınıfının kazanımları gasp edilir.
Halit Narin’in bu süreçte dediği gibi, artık “gülme sırası” kapitalist patronlardadır. Grevler ezilir, sendikalar kapatılır, ücretler ve sosyal haklar gasp edilir, yasalar kapitalist patronların çıkarlarına göre düzenlenir.
İşçi hareketinin yeniden canlandığı süreçte, deri işçileri dışında tekstil işçilerinin hareketliliğinden bahsedilemez. ‘90’lı yıllarda kamu işletmesi olan ve özelleştirilen Sümerbank dışında aktif bir direniş yaşanmaz. 2000’lerde ise yoğun emek sömürüsü ve ağır çalışma koşullarına karşı pek çok işletmede hak alma eylemi ve direniş gerçekleşir. ‘96 yılında Antep Ünaldı’da, 2012’de Antep Başpınar OSB’de, 2007’de Mersin Serbest Bölge’de olduğu gibi, sendikalardan bağımsız olarak bir dizi işletmeden binlerce işçinin katıldığı fiili eylem ve direnişler yaşanır. İşkolundaki sendikalar tarafından ilk kez kitlesel olarak 2013 yılında, grup TİS’lerinin tıkanması sonucu 8 günlük grev gerçekleştirilir. 2014 yılında gerçekleşen Greif işgali ise, sendikal bürokrasinin ihanetine rağmen tekstil işçilerinin fiili meşru mücadelesinin en ileri örneği olarak sınıf mücadelesi tarihine adını yazdırır.
Tekstil işçilerinin mücadele tarihinden çok kısa kesitler üzerinden verdiğimiz örnekler, bu işkolundaki sendikaların oynadıkları uğursuz role işaret etmek içindir. Ağır baskı ve sömürüye, biriken öfke ve tepkinin zaman zaman akacak kanal aramasına rağmen, sektörde örgütlülük düzeyinin bu denli geri olmasında, sendikaların uzlaşmacı-işbirlikçi çizgilerinin özel bir payı vardır.
İşçi sınıfının öz örgütleri olan sendikalara hâkim bürokratlar, işçi sınıfının haklarını savunmak ve mücadelesini örgütlemek bir yana, sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları olarak hareket ediyorlar. Burjuvazi adına işçileri kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.
Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmeleri’ne ve son olarak 2016 yılında imzalanan sözleşmeye baktığımızda, bu yalın gerçek tüm açıklığıyla görülüyor.
2016 Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde ne vardı?
Genelde Tekstil TİS’leri, açlıktan ölmeyecek kadar bir ücret, kısmi sosyal haklar ve işçileri denetim altına almayı amaçlayan idari maddeleri içeriyor. 2016 TİS’i de kapitalist patronların çıkarlarına göre imzalanan TİS’lerden biri. Madde madde özetleyelim:
- Asgari ücrete yapılan zam, işçilerin talep ettiği şekilde ücretlere yansıtılmamış, kıdem farkı çok cüzi miktarlarda yapılmıştır. (0-9 yıllık işçiye 12 TL, 10-15 yıllık işçiye 15 TL, 16 yıldan fazla işçiye ise 20 TL. Yani 5 yıllık işçinin aldığı kıdem farkı 60 TL’dir.)
- Ücretlere yapılan zam ise, %5+4+4+4 oranında belirlenmiş, 2. ve 3. yıl için enflasyon farkı verilmiştir.
- Patronların isteği doğrultusunda sözleşmenin 3 yıllık imzalanması sürdürülmüştür.
- Sosyal yardımlara 3 yıl için bir seferliğine %22,84 oranında zam yapılmıştır.
- Kriz koşullarında işçi çıkarılması da dahil olmak üzere kapitalist patronlara her türlü kolaylığı sağlayan hükümler yer almıştır.
- İkramiyelerin maaşlara mahsup edilerek ödenmesine devam edilmiştir.
- Kadın işçilerin temel talepleri yer almadığı gibi, iş yasasındaki hükümler bile (doğum yapan kadınların gece çalışmasının yasak olması) çiğnenmiştir.
- Her şeyin disiplin suçu sayıldığı idari maddeler konularak, işçinin bıçak sırtında hareket etmesi istenmiştir.
İşbirlikçi-ihanetçi sendika yönetimleri, 2016’da da kapitalist patronların çıkarlarını savunan bir sözleşmeyi imzalamışlardır. Toplu sözleşme sürecinde göstermelik birkaç toplantı dışında, işçilerin “söz, yetki ve karar hakkı”nı bir kez daha çiğnemişlerdir.
Bu tablonun değişebilmesi, tekstil işçilerinin sendikal bürokrasiyi aşarak tabanda birliğini kurması ve tekstil patronlarına karşı fiili meşru mücadelesini yükseltmesiyle olanaklıdır. Bu başarılamadığında, 2019’da yeni bir ihanet sözleşmesine imza atılması kaçınılmaz olacaktır.