Her günümüz bir öncekini aratıyor. Çalışma koşulları ağırlaşıyor, yoksulluk ve sefalet derinleşiyor, işsizlik almış başını gidiyor. İşten atma baskısı üzerimizden hiç eksik olmuyor. Pazar fiyatları el değil can yakıyor. Doymuyoruz, dinlenmiyoruz, insanca koşullarda çalışmıyor ve yaşamıyoruz. Damat Bakan her çıktığında tam tersini söylese de işin öyle olmadığını hepimiz yaşayarak görüyoruz. Belli ki kendi yaşamını bizlere anlatıyor. Nisan marttan, mayıs nisandan, haziran mayıstan iyi olacak diye. O dedikçe biz biraz daha yükleniyoruz ağırlığı.
Türkiye’de işler iyiye gitmiyor. Ekonomi dibe vurmuş, daha en kötünün başlamadığına dair senaryolar ortada dolanıyor. İkide bir bizlere fedakarlık çağrıları yapan sermayedarlar kâr etmekten geri durmuyorlar. Biz çalışıyoruz, yaratıyoruz, üretiyoruz onlar nasıl paylaşacakları kaygısıyla tedirgin oluyorlar. Fabrikalarda ömür tüketiyoruz, elimize tutuşturdukları üç kuruş ile yarın tekrar gelmemizi garanti altına almaya çalışıyorlar. Her gün daha fazla daha fazla diye başımızın etini yiyorlar. Koçlar, Sabancılar, yandaş holdingler büyüyor, sömürü katmerleniyor, kölelik bizim için güncel uygulama haline getiriliyor. Ellerinde bir kırbaçları eksik.
AKP sermayedarları ihya etmek için elinden geleni yapıyor. Yeni paketler açıklıyor, elimizde ne kaldıysa çekip almaya, ülkeyi patronlar için cennet haline getirmeye çalışıyor. Yetmiyor, her türlü vergi ile bizi ezerek topladıklarını sermayeye akıtıyorlar. O teşvik, bu teşvik derken bizim hanemize gece gündüz demeden çalışmak bir de onlar semirsin diye fedakarlık etmek düşüyor. Vergiyi daha da tabana yaymaktan bahsediyorlar, BES ile beslenmeye çalışıyorlar, grev hakkımızı yasaklıyorlar, üstüne çıkıp her gün binbir türlü yalanlarına kanmamızı bekliyorlar.
Doymuyorlar! Ne sermayesi doyuyor, ne AKP’nin rant iştahı. Sermaye hep bana diyor, AKP seçimleri kabul etmiyorum bir daha diyor. Şirketler büyüyor, belediyeler ihale koşturan, doğayı yağmalayan, yandaşlara kaynak yaratılan alanlar haline geliyor. Demokrasi nutukları, halkın kendi kendini yönetme özgürlüğü üzerine edilen onca boş laf, AKP’nin istediği gibi olmayınca yok sayılıyor. Kadro isteyene “zurna gibi uzatma” deniyor, iş isteyene “kocan çalışıyor” diye azar çekiliyor, mezarda emekli olmayacağız diyene bütçeye getireceği yükten bahsediliyor.
Adına kapitalizm dedikleri bu sömürü dünyasında biz işçilerden ise sadece susmamız, itaat etmemiz isteniyor. Evet patronu, bürokratı, hükümeti, bakanı o tarafta yani sömürenler tarafında. Biz işçiler ise sömürülenler. Onlar kendi dünyalarının çıkarı için çalışıyorlar. Bizler de sustuğumuz, boyun eğdiğimiz sürece değirmenlerine su taşıyoruz.
Böyle gelmiş böyle gitmez. İşçi sınıfı olarak birleşmek, örgütlenmek ve kendi çıkarlarımız için mücadele etmek dışında bir çözüm yolu yok. Kendi gücümüze, kendi irademize güvenmek, inisiyatifi elimize almak dışında çıkış yok. Akbabalar gibi etrafımızda dolanan bil cümle sermayedar ve onların uşaklarına karşı yaşamı emeğiyle yaratan milyonlar birleşmeli. Fabrikada patronundan yalakasına, meclisinde patron yandaşı partisinden vekiline, sendikada ağasından ayakçısına kadar hepsi de işçi düşmanı. Kardeşim! Sınıfını bil safa gel. Kurtuluşu ancak hep birlikte başarabiliriz.
(Metal İşçileri Bülteni’nin Haziran 2019 tarihli sayısından alınmıştır...)