Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı olarak kayıtlara geçen Soma Katliamı’nın üzerinden 9 yıl geçti. Soma’da yaşanan katliam ve ardından yaşanan gelişmeler kapitalist düzen gerçeğini ve sermaye devletinin işçi düşmanı karakterini bir kez daha gözler önüne serdi.
Yapılan tüm uyarılara rağmen alınmayan önlemler nedeniyle Soma Holding’e ait Eynez Maden Ocağı’nda meydana gelen yangında en az 301 madenci yaşamını yitirdi. Katliamın ardından sermayenin sözcüleri bir kez daha “kader planı”na ve “fıtrata” sığınarak madenciler için “güzel öldüler” diyebildiler. Madenci yakınları hakkında davalar açıldı. İki askerin kollarından tuttuğu madenci yakınını tekmeleyen Yusuf Yerkel, "ticari ateşe" olarak atanarak ödüllendirildi. Katliamdan 11 ay sonra açılan davada ise göstermelik cezalar verildi.
Bundan 9 yıl önce Soma’da düşen ateş dört bir yana sıçramıştı. Birçok kentte işçi ve emekçiler katliama karşı ses yükseltmiş, fabrikalarda protesto eylemleri yapmış ve iş durdurmuştu. Liseler boykot edilmiş, üniversite işgalleri yaşanmıştı. Sermaye devleti uğursuz rolünü burada da oynamış katliamın failleri yerine tepki gösterenlere vahşi bir biçimde saldırmıştı. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen eylemlere yönelik açılan davalarda hala cezalar yağmaya devam ediyor. Öyle ki katliama ilişkin görülen davada hiç tutuklu sanık kalmazken, davanın avukatları Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı çeşitli bahanelerde tutuklu bulunuyor. Soma için Ege Üniversitesi’nde gerçekleştirilen işgal eyleminin mart ayında sonuçlanan davasında 30 öğrenciye 102 yıla kadar hapis cezası verildi.
Soma’da redevans sisteminin, denetimden yoksunluğun, sınırsız üretim ve kâr hırsının, yaşam odaları ve kaçış yollarının olmamasının sonucu olarak yüzlerce kişi katledildi. Katliamın ardından madenlerde iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği de gün yüzüne çıktı. Teknolojinin gelişimine rağmen yüzyıllar öncesinden kalma çalışma koşulları ve yöntemleri altında binlerce madenci her gün yeraltına inmeye devam ediyor.
“Yerli ve milli” iş cinayetleri
Soma ne ilkti ne de son oldu. O günden bugüne çok sayıda işçi, iş cinayetlerine katledildi. Hendek, Ermenek, Amasra, Şırnak…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporuna göre, Türkiye’de 2022 yılında iş kazalarında en az 1843 işçi, 2023 yılının ilk dört ayında en az 585 işçi hayatını kaybetti...Bu yılda her gün en az 5 işçinin iş cinayetilerinde hayatını kaybettiğini gösteriyor.
Özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizlik, düşük ücret, grevsiz, sendikasız, güvencesiz ve kuralsız çalışma politikalarına hız verilen AKP’li yıllarda en az 31 bin 131 işçi hayatını kaybetti.
AB’nin resmi istatistik kurumu Eurosat ve SGK’nın verilerine göre, Avrupa ülkeleri arasında en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ülke Türkiye. Katliamın ardından “Bu işin fıtratında var” deme yüzsüzlüğünü gösterenler tüm dünyada madenlerde en fazla işçinin katledildiği ülkenin Türkiye olmasını da “yerli ve milli” olarak açıklayabilecekler midir?
İş cinayetlerinde katledilen işçiler sadece bir sayı değildir. Eğer gerekli önlemler alınsaydı binlerce işçi şimdi yaşıyor olacaktı. 31 bin 131 kişi eşini, babasını, kardeşini, çocuğunu kaybetmemiş olacaktı. En az 31 bin 131 işçinin hayalleri, planları, aileleri, hayatları yarıda kalmamış olacaktı.
İş cinayetlerine karşı mücadeleye!
Her işçi katliamının ardından aileler kan parası ile susturulmaya çalışılıyor, ölen işçiler suçlanarak katiller aklanıyor, asıl sorumlular yargılamalara dahil edilmiyor. Amasra’da 14 Ekim 2022’de yaşanan 43 madencinin hayatını kaybettiği patlamanın davası görülmeye başlandı. Sanıkların sorgulamasının tamamlandığı davada senaryo hep aynı. Sorumluluğu birkaç tekniker, iş güvenlikçi, mühendisin üzerine yıkıp katliamın üzerini örtmeye çalışıyorlar. Amasra’da yaşanan katliamın nedeni de daha ilk duruşmada ortaya çıkmıştır. Hem sanıkların hem işçilerin ifadeleri gösteriyor ki Amasra’da 43 madenci; üretim zorlaması ve 4 bin personel sayısının 500’e düşürülmesi sebebiyle yaşamını yitirmiştir. Amasra Davası’nda da katillerin aklanmaması işçilerin örgütlü mücadelesine bağlıdır.