İşçi sınıfının güvenceli ve sağlıklı çalışma koşullarını ortadan kaldıran kapitalistlerin aşırı kâr hırsları yüzünden işçilerin hayatı her zaman tehlike altındadır. 21 yıllık AKP iktidarında da işçi kanı adeta oluk oluk aktı. İş cinayetleri gelinen aşamada katliamlara dönüştü. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi her ay açıkladığı “İş Cinayeti Raporu” ile bu gerçek tüm çıplaklığı ile ortaya serilmektedir. 2023 yılının ilk dört ayında 585 işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Bu rakam 2002 yılından bu yana 31 bin 131 buldu. Kısacası sermayenin “demir yumruğu” olan Erdoğan AKP’si, kapitalistlere sunduğu yeni çalışma rejimi ile işçiler sermayenin dişlileri arasında öğütülüyor. Madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, fabrikalarda her gün ölümle burun buruna çalışmak zorunda bırakılıyor.
21 yıllık iktidarını kapitalistlerin bir dediğini iki etmemesine borçlu olan gerici-faşist rejim, işçi sınıfının üstünden silindir gibi geçerek çıplak köleliği dayattı. İşçi sınıfının örgütlülüklerini dağıtarak sermaye sınıfına dikensiz gül bahçesi bahşetti. Özelleştirme ve taşeronlaştırma yaygınlaştırıldı. 2003 yılında çıkartılan 4857 sayılı İş Kanunu ile esnek çalışma kalıcı hale getirildi ve “işyerinin, işletmenin korunması” ilkesi öncelikli oldu. Kuralsız, güvencesiz ve esnek çalışma koşulları işçilere reva görüldü. Böylelikle, ağır koşullarda düşük ücretle ve uzun saatler çalışan işçiler için ölüm kaçınılmaz oluyor. Öyle ki, bu 21 yıllık dönemde iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin sayısı 6 kat arttı ve Türkiye, Avrupa’da birinciliği yıllardır kimseye kaptırmayarak, “kıskanılacak” ülke olma “onurunu” taşımaya devam etti.
En çok iş cinayetlerinin yaşandığı inşaat ve maden sektörleri, AKP döneminde palazlanan ve büyüyen sektörler oldu. Özellikle son 20 yıldır maden ruhsatı verilen kişilerin neredeyse hepsi üst düzey AKP yöneticisinin akrabası, arkadaşı veya bizzat kendileri oluyor. Diğer yandan inşaat ihalelerinde komisyonun en büyünü alan Erdoğan, ülkeyi beton yığınına çevirdi ve yandaş müteahhitlere ülkeyi parsel parsel peşkeş çekti. Ölüm ve sömürü sisteminde kendi sermayesini yaratan AKP, devletin bütün olanaklarını kullanarak katliamların üstünü örmektedir. Soma ve Bartın maden katliamları ile Sakarya Havai Fişek katliamını burada anmak yeterli olacaktır. Yaklaşık yüzde yüzü önlenebilir iş cinayetlerinde, mühendisler, teknisyenler veya iş güvenliği uzmanları günah keçisi sayılıyor. Böylece cezasız kalan işletme sahipleri, yeni katliamlara ve cinayetlere davetiye çıkartan uygulamalarına kaldığı yerden devam ediyor.
Diğer taraftan ülkede yaşanan derin ekonomik krizin de iş cinayetlerini arttırdığını görüyoruz. Özellikle ihracata dayalı büyüme odaklı emek yoğun üretimde, yaratılan ucuz iş gücü cehenneminde işçiler neredeyse karın tokluğuna çalışır duruma geldiler. Göçmen işçilerin de ağırlıklı çalıştığı ve ne iş verilirse yapılan böyle ortamlarda, işçiler açlıkla yaşamak arasında zorunlu bir şekilde yaşamak ile ölmek arasında bir tercihte bulunmak zorunda bırakılıyor.
Gerici-faşist rejim, dinsel, mezhepsel ve etnik temelde işçi sınıfını yıllardır böldü ve parçaladı. Bu şekilde işçilerin yaşamını hiçe sayan vahşi politikalarını tek tek hayata geçirdi. Sınıfta yaratılan bu dikey yarılma işçi sınıfının mücadele dinamiklerini kötürümleştiren bir aşamaya varmış durumdadır. Kendi sınıf çıkarları temelinde birleşmeyen işçi sınıfının kölelik zincirlerinden kurtulması mümkün değildir ve bunu her zaman hayatıyla ödemek durumunda kalmaya devam eder. Fakat bu yaşananlar geçici olmaya mahkumdur. İçinde bulunduğu boğucu atmosferde kendini çaresiz ve alternatifsiz gören işçi sınıfı, er ya da geç kurtuluşunun kendi eseri olduğu bilincine varacaktır.