AKP-MHP iktidarı toplumsal kaynakları azgınca yağmalamaya devam ediyor. Yakın zamanda İş-Kur tarafından yayınlanan İşsizlik Sigortası Fonu Bülteni Mart sayısı bunun çalışma yaşamındaki oldukça açık bir özeti niteliğinde.
İşsizlik Sigortası Fonu çalışma hayatına 4447 sayılı Kanun ile 1999 yılında girmiş bir uygulamadır. İlk prim tahsilatını 2000 Haziran’ında gerçekleştirdi. Kanunun ilgili maddesine göre işçinin işsiz kaldığı dönemlerdeki mağduriyetini gidermeye yönelik bir uygulama olduğu belirtilmesine rakam, İş-Kur verileri göstermektedir ki durum hiç de öyle değildir. Özellikle pandeminin başladığı Mart 2020 tarihinden itibaren Fon, yıllardır toplumun tüm kaynaklarını kirli amaçlar ve sermaye çıkarları uğruna tüketen gerici-faşist iktidarın imdat simidi oldu.
Fon kaynakları her yıl artmasına rağmen, işçilerin aldığı pay hep belli oranlarda kaldı. 2018 yılında işçiler fondan 5 milyar 865 milyon lira alırken, işsizliğin katlandığı 2020 yılında işçilere sadece 8 milyar 385 milyon lira tutarında ödeme yapıldı. Fonun toplam miktarı ve işsiz sayısı düşünüldüğünde işçilere yapılan ödemeler devede kulak bile değildir. DİSK-AR işsizlik ve istihdam raporlarına göre Türkiye’de geniş tanımlı işsiz oranı 2018 yılında 6,2 milyon, 2019 yılında 7,2 milyona, 2020 yılında ise 11 milyona yaklaşmıştır. Buna karşın bugüne kadar, yani İşsizlik Fonu’ndan işçilere ödemelerin yapılmaya başlandığı 2003 yılından beri sadece 8,3 milyon işçi faydalanabilmiş, 38 milyar 386 milyon lira ödeme yapılmıştır.
Fonun toplam miktarına baktığımızda işçilere sadece kırıntının verildiği daha da gün yüzüne çıkmakta. Fon miktarı 2018 yılında 127 milyar, 2019 yılında 131 milyara çıkıyor. Pandemi yılı olan 2020 yılında ise 38 milyar geliri olmasına rağmen 103 milyara, 2021 Mart itibari ile 3 milyar gelirine rağmen 91,3 milyara geriledi. Kaba bir bakkal hesabına göre bakıldığında bu kadar gelire ve işçilere yapılan düşük ödemelere rağmen fondaki hızlı erime, pandemi döneminde sermayedarlara çekilen peşkeşin boyutlarını gösteriyor.
Bülten incelenmeye devam edildiğinde, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, yani işçilerin işsiz kaldığı dönemlerdeki mağduriyetini gidermek “amaçlı” oluşturulan fondan, işçilerden daha çok patronların yararlandırıldığı hemen göze çarpıyor. Kısa Çalışma Ödeneği, ücretsiz izin olarak bilinen Nakdi Ücret Desteği, Ücret Garanti Fonu Ödemeleri, Aktif İşgücü Programları, İşbaşı Eğitim Programları, Teşvik ve Destek Ödemeleri ve Diğer Giderler adı altında toplamda 7 kalem üzerinden patronlara ödeme yapılıyor.
2018 yılında işçilere 5,8 milyar, üste belirtilen başlıklar altında patronlara 18 milyar, 2019 yılında işçilere 10 milyar patronlara 26 milyar, 2020 yılında ise işçilere 8,3 milyar patronlara 56,2 milyar, 2021’in ilk üç aylık döneminde işçilere 1 milyar, patronlara 18 milyar lira civarında ödeme yapılmış. 2021 Mart ayının rakamları ise aradaki uçurumu çok açık biçimde göstermektedir. İşçilere 439 milyon 258 bin lira ödenirken, patronlara 6 milyar 864 milyon 711 bin lira kaynak sunuldu.
Diğer taraftan iktidarın büyük bir reklama çevirdiği ama tüm acziyetini ortaya koyan ücretsiz izin uygulaması, AKP-MHP iktidarının pandemi döneminde topluma biçtiği değeri göstermektedir. AKP Denizli milletvekilinin “Midesine kuru ekmek giriyorsa aç değil demektir” sözleri ücretsiz izin uygulamasının arkasındaki zihniyetin en veciz ifadesidir. Pandemi döneminde işsizlik rakamlarını düşük göstermek amacı ile kullanılan ücretsiz izin uygulaması ile 3,2 milyon kişi günlük 39 lira ile (toplam 10,2 milyar) ile yaşamak zorunda bırakılmıştır. Yani ayrılan toplam ücretsiz izin ödeneğini yararlandırılan kişilere böldüğümüzde her bir kişinin koca pandemi yılında 3 bin 130 liraya mahkum edildiği görülmektedir.
Her olanağı sermayedarlar ve kendi sefil çıkarı için tüketen AKP-MHP iktidarı, pandemi dönemini de “Allah’ın bir lütfu” olarak görüp, İşsizlik Sigorta Fonu’nu yağmanın bir fırsatı olarak değerlendirmiştir. Sermaye sınıfı elbette bundan en çok nasiplenen kesimdir. Özellikle Kısa Çalışma Ödeneği ve Ücretsiz İzin üzerinden sermayedarlara sağlanan kaynak benzersizdir. Kriz döneminde elde sıcak para olması sermaye biriktirme imkanını güçlendirmiş, işsizlik sopası ise işçi sınıfını mevcut köleliğe boyun eğmeye zorlamıştır. Sermayedarlar işçi giderlerinden elde edilen kaynaklar ile “yeni yatırımlar, hizmetler vb.” adı altında ambalajlanan yeni kâr alanlarına doğru hızlı adımlar atmışlardır. Kısa Çalışma Ödeneği’nin 31 Mart’ta sona ermesinin ardından tüm sermaye çevrelerinin “Yeniden Kısa Çalışma Ödeneği” diye aşka gelmeleri bu nedenledir.
İşçi sınıfı ve emekçilerin alınteriyle biriken zenginliklerin tam bir gözü dönmüşlükle yağmalanması, sömürü söz konusu olduğunda iktidarın ve zaman zaman iktidara “demokrasi” tavsiyeleri veren sermaye çevrelerinin ne kadar zıvanadan çıkabildiklerini yeterli açıklıkta göstermektedir. Kapitalizm koşullarında sadece emek güçlerini belli bir miktar karşılığı kapitalistlere satarak hayatta kalmak zorunda olan işçilerin, yaşamlarını asgari düzeyde sürdürmekte bile zorlandıkları işsizlik dönemi için kurulan İşsizlik Sigortası Fonu’nun kullanımı, vahşi kâr hırsının sadece küçük bir örneğidir.