Sermaye iktidarı kapitalistlerin finansal kaynak ihtiyacını karşılamak ve işçi sınıfını neo-liberal yıkım politikalarına ikna etmek için geçmişten bugüne pek çok fon girişiminde bulundu. Özellikle 1980 tarihli 24 Ocak Kararları sonrası farklı gerekçelerle çeşitli fonlar oluşturuldu. Sınıf ve kitle hareketini ezen 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi bu sosyal yıkım saldırılarının önünü açtı. Darbe öncesi yıllarda MESS’in genel sekreteri olan Turgut Özal, darbe sonrasında sermaye iktidarının dümenine geçti ve işçi düşmanı politikaları büyük bir kararlılıkla uyguladı. Sosyal haklar tırpanlandı, ücretler düşürüldü, kölece çalışma yaygınlaştırıldı, işçi sınıfının örgütlenmesi baltalandı. Böylece sermayenin kârlarını arttırmak için uygun sömürü koşulları sağlandı. Bu politikaların sınıf mücadelesini tetiklemesine engel olmak için ideolojik ve fiziki zor aygıtları sistematik bir şekilde kullanıldı.
‘70’lerin sonunda kapitalizmin bunalımının derinleşmesiyle dünya genelinde yaşam ve çalışma koşullarını ağırlaştıran neo-liberal yıkım politikalarına hız verilmişti. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile birlikte bu politikalar tüm dünyayı sararken, devrimin kazanımı olan sosyal devlet uygulamaları son buldu. Dünya genelindeki bu eğilimin Türkiye’deki uzantısı, askeri-faşist darbe ve darbeci yönetimin 24 Ocak Kararları’yla hayata geçirdiği sosyal yıkım politikaları oldu.
‘80 askeri-faşist darbesinin düzlediği yolda sefalet ve sömürü derinleşirken, milyonlar yoksulluk ve işsizlik sarmalına mahkûm edildi. İşçi ve emekçi kitlelerin kontrol altına alınması için düzenin tüm kurumları seferber edildi. Yalan, aldatmaca ve burjuvazinin hizmetindeki dinsel gericilik bu amaçla kullanıldı. Bu sosyal yıkım politikaları, “yoksullukla mücadele yürütülüyor” kılıfıyla sunuldu. Tıkanan ekonomiye sıcak para akışı sağlamak için Özal döneminde Fakir Fukara Fonu oluşturuldu. “Türkiye’de tek bir yoksul kalmayacak” yalanıyla fonda biriken 350 milyon lira sermaye iktidarının dönemsel ihtiyaçları için yağmalandı. Hayali ihraçların ve finans vurgunlarının zirve yaptığı yıllarda fondaki parayla Galatasaray kulübünün giderleri karşılandı, yerel yönetimlerin borçları ödendi vb…
1987-1995 yılları arasında çalışan işçi ve emekçileri kapsayan “konut edindirme yardımı” adıyla oluşturulan fonun da akıbeti aynı oldu. İşçi ücretlerinden kesintiyle oluşturulan fondaki paralar ya geri ödenmedi ya da yıllar sonra değerinin çok altında ödendi.
Sermaye/AKP iktidarının yağma kaynağı: İşsizlik fonu
Fonlar geçmişten beri, kapitalizmin çarklarını döndürmek için kaynak olarak kullanılmaktadır. İşçi ve emekçiler türlü bahanelerle soyularak yaratılan birikim sermayeye aktarılmaktadır. Bugün de AKP-MHP iktidarı ve kapitalistler, fonlarla işçi ve emekçilerin gelirlerini yağmalamada geçmiş örnekleri aşan bir pratik sergilemektedir. Sermaye iktidarının 40 yıldır hayalini kurduğu kıdem tazminatı fonunun gaspı, tam da bu amaçla AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın gündeminden düşmüyor. Yine de henüz işçi sınıfının yükselen tepkisi nedeniyle fon hayata geçirilemiyor. Bunun dışında, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) adıyla kurulan fonlardan henüz istediği verimi alamayan AKP iktidarının başlıca yağma kaynağını “İşsizlik Sigortası Fonu” oluşturmaktadır.
İşsizlik fonu, 1999 tarihli “mezarda emeklilik” yasası ile birlikte oluşturulmuştur. 20 yılda 132 milyar liraya ulaşan fon; batık bankalar, yandaş sermaye, saray giderleri ve savaş harcamaları için sınırsızca yağmalanarak, sermaye iktidarının elinde tam bir arpalığa dönüştürülmüştür.
Sermayeye destek ve teşvik ödemeleri ile sermayeye peşkeş çekilen fondan işçilere düşen pay yüzde 10’u geçmemektedir. Son üç yılda en az 600 gün ve son 120 günde kesintisiz prim ödemiş olma zorunluluğu gibi katı şartlar nedeniyle yüzbinlerce işçi fondan yararlanamamaktadır.
Pandemide de saldırıların aracı işsizlik fonu
Saray rejiminin ve sermayenin her türlü ihtiyaçları uğruna yağmaladığı işsizlik fonu, Covid-19 salgınında da “önlem” paketlerine kaynak olarak kullanılmaktadır. Bu süreçte, saray rejiminden muhalefetine sermaye düzeninin bekası için hareket eden tüm odaklar, işsizlik fonunu sermayenin yükünü hafifletecek bir kurtarıcı olarak dillerinden düşürmediler. Liberal reformist sendikal bürokrasi de, fonun “işçi ve emekçilere ait olduğu” iddiasıyla, biriken paranın kaynak olarak kullanılması gerektiği propagandasını sürekli olarak yaptı. Ücretli izin talebinin kaynağı olarak işsizlik fonunu gösterdi. Fakat fon “işçi ve emekçilerin rızaları dâhilinde oluşturulan bir yardım sandığı” değildir. İşsizlik fonu, işçi ve emekçilerin ücretleri gasp edilerek oluşturulmuştur ve bugün esnek çalışma modelinin finansman kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu sayede fabrikalar salgın tehdidi altında toplama kampına çevrilmiştir. AKP-MHP rejimi yeni torba yasalarla da fonun yağmalanmasını derinleştirmektedir.
Pandeminin başlamasından sonra, 18 Mart 2020’de torba yasada yer alan 7244 no’lu geçici korona yasası ile ücretsiz izin ve kısa çalışma ödeneği devreye sokuldu. Yasaya göre, GSS primlerinin yanı sıra ücretsiz izne çıkarılanlara nakdi ücret desteği, kısa çalışma ödenekleri işsizlik fonundan karşılanmaktadır. Bu kapsamda işçi ve emekçilere verilen “nakdi destek” günlük 34 TL’dir. Bu sözde “destek” emekçileri sefalete ve açlığa mahkûm etmektedir. 132 milyar liralık fondan salgın sürecinde bu amaçla kullanılan miktar yalnızca 20 milyar liradır.
Peş peşe çıkarılan torba yasalarla işsizlik fonunun yağmalanması daha da derinleştirilmektedir. İşsizlik fonu esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma modellerini yaygınlaştırmak için temel bir araç haline getirilmiştir. Son günlerde geçirilen yasa ile işsizlik fonundan kapitalistlere ek desteğe onay verilmiştir. Tüm bunlar, kapitalistlerin salgın koşullarında kârlarını korumak içindir. Sermayenin kârlarından zarar etmemesi için işçilerin ücretleri gasp edilerek oluşturulan işsizlik fonu kullanılmaktadır. Sermaye sınıfının kasasından kuruş çıkmamaktadır.
İşsizlik fonunun sermaye tarafından sınırsızca yağmalanması sınıfa dönük kapsamlı bir saldırıdır. Yeni yasal düzenlemelerle kapitalistlerin kasasına daha büyük paralar aktarılacağı ortadadır. Dolayısıyla işsizlik fonunun yağmalanması, bu dönemde sınıf mücadelesi açısından daha da önemli bir gündem haline gelmiştir.
Yapılması gereken, emekçilerin ücretlerinin fonlarla yağmalanıp sermayeye aktarılmasına karşı işçi sınıfını ve emekçileri harekete geçirmektir. “Salgının ve krizin faturasını kapitalistler ödesin!” şiarını yükselterek, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”, “Zorunlu işkolları dışında tüm çalışanlara ücretli izin!”, “Zorunlu işkollarında düzenli test yapılsın, çalışma saatleri kısaltılsın!” vb. acil talepleri etrafında işçi ve emekçileri harekete geçirmek için seferber olmaktır.