“Eşit işe eşit ücret!” talebi ve sınıfın birliği

“Eşit işe eşit ücret” talebi, kadın-erkek, eski-yeni, öğrenci-işçi fark etmeksizin sınıfın ortak mücadelesi için öne çıkartılması gereken temel bir taleptir. Aksini savunmak, sermayenin işçi sınıfını bölmeye yönelik uygulamalarına boyun eğmek anlamına gelir. O yüzdendir ki özellikle sözleşme dönemlerinde, insanca yaşamaya yetecek düzeyde taban ücreti ve üzerine, bütün işçileri kapsayacak şekilde seyyanen zam tam talebi öne çıkartılmalıdır.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 28 Ekim 2019
  • 12:53

Özellikle sözleşme dönemlerinde kıdem tartışmalarını, “Ben 10-15 yıllık işçiyim, yeni girenle aynı maaşı mı alacağım?” serzenişlerini sıkça duyarız. Bu tartışmaların temelinde aslında emeğimizin karşılığını alamayışımız var. Yıllarca alınteri döktüğümüz halde elimizde avucumuzda hiçbir şey kalmıyor.

Aldığı maaşla geçinemeyen, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan, sınıf bilincinden yoksun bir işçi kendini ötekiyle kıyaslamaya başlar. Gerçekte emek-sermaye arasındaki uçurumu, bir diğer deyişle ürettiği zenginlik ile eline geçen ücreti kıyaslaması gerekirken, yanı başındaki işçi kardeşi ile kendini kıyaslar. Çünkü sermaye sınıfı, sınıf bilincinden yoksun işçileri, kendi iktidarına düşünsel olarak da boyun eğdirmiştir.

Burjuvazi emek-sermaye arasındaki temel çelişkiyi gizlemeyi başardığı oranda iktidarını sağlama alır ve işçilerin kendisine karşı birlik olmasının önüne geçer. Bunu perçinlemek için sürekli yeni hamleler yapar. Ücret farkları, performansa dayalı ücret, esnek çalışma vb. gibi uygulamalar ile işçileri bölüp parçalar. Her bir sermayedar, aynı fabrikada aynı işi yapan işçiler arasında ücret farklılıkları yaratarak, işçi sınıfın ortak mücadelesini sekteye uğratmakla kalmaz, kârını alabildiğine katlar da.

Eski işçilerin ücretlerini nispeten yüksek tutmanın, eski-yeni ayrımı yaratmanın amaçlarından biri fabrikada yeni işçilere göre daha fazla söz sahibi olan, öncülük yapabilecek kıdemli işçilerin adım atmasına engel olmaktır. Fabrikada daha etkin olan kıdemli işçilerin ağzına bir parmak bal çalmak, yeni işçilerin boyun eğmesini de kolaylaştırmaktadır. Hatta, ücret ve kıdem farkları işçiler tarafından doğal karşılanmakta, talep konusu edilmektedir. Eskiden beri farklı ücret alınıyor olunması ve farklı konumları koruma düşüncesi, işçilerin birlik olmasının önünde engele dönüşmektedir.

Öte yandan asgari ücrette yaşanan artışlarla tabanda ücretlerin birleşmesi, asgari ücretle çalışan işçi sayısının artması, esasında sefalet koşullarının daha da yaygınlaşması anlamına gelmiştir. MESS Grup TİS’lerinde asgari ücret denkleştirmesinin yapılması bile sendikalı ve sözleşme kapsamında olan işçilerin ücretlerinin asgari ücretin altına düşmesine yol açmıştır. Bu, yaşanan yoksullaşmanın, kaybın en somut göstergesidir. Bu kayıp yeni işçiler için ücretlerin asgari ücret düzeyine gerilemesi olurken, eski işçiler içinse görece ayrıcalıklı konumun kaybedilmesi anlamına gelmiştir.

Eski işçilerin kıdem zammı talebi bir yanıyla sermayeyi zorlamadan, toplam işçi maliyetlerini arttırmadan kendi koşullarını iyileştirme çabasına dönüşmektedir. Geçtiğimiz TİS sürecinde MESS, bunu çok iyi kullanarak, ortak mücadele koşullarına saldırmıştır.

Bu noktada “Eşit işe eşit ücret!” talebi, öne çıkartılması gereken bir taleptir. İşçi sınıfının bir parçası olan, bir ferdi olan her birimiz için çalışma ve yaşam koşullarımızdaki kazanımların yolu toplamında bir sınıf olarak elde edeceklerimizle ölçülmektedir. İnsanca yaşamaya yeten ücret elde ettiğimiz koşullarda, kıdem zammı tartışması da eski-yeni işçi arasındaki suni çekişme de varlık zeminini yitirecektir.

TİS üzerinden “Eşit işe eşit ücret” talebini tartışırken kıdem farklarını öne çıkartmış olsak da unutmamak gerekir ki, esasında bu talep kadın işçilerin erkek işçilerle aynı ücreti alamayışına, kadın emeğinin daha niteliksiz görülmesine, kadınların aile bütçesine yardımcı-destekçi konumda görülmesine karşı yükseltilmiş bir taleptir. Dolayısıyla güncelliğini korumaktadır.

Çocuk emeğinde de benzer saldırıyı görmekteyiz. Bugün karşımıza meslek liseleri üzerinden çıkan stajyerlik, çıraklık vb. gibi uygulamalarla, genç işçiler ortalama bir işçi ile aynı işi yapmalarına karşın asgari ücretin 1/3 oranında ücretlendiriliyorlar. Diğer bir deyişle çocuk/genç işçi emeği sermayenin katmerli sömürüsüne maruz kalıyor.

“Eşit işe eşit ücret” talebi, kadın-erkek, eski-yeni, öğrenci-işçi fark etmeksizin sınıfın ortak mücadelesi için öne çıkartılması gereken temel bir taleptir. Aksini savunmak, sermayenin işçi sınıfını bölmeye yönelik uygulamalarına boyun eğmek anlamına gelir. O yüzdendir ki özellikle sözleşme dönemlerinde, insanca yaşamaya yetecek düzeyde taban ücreti ve üzerine, bütün işçileri kapsayacak şekilde seyyanen zam tam talebi öne çıkartılmalıdır.

Unutmayalım ki, sermayeye karşı ancak bir sınıf olarak ortak mücadele edebildiğimiz koşullarda kazanım elde edebiliriz.

Gebze’den sınıf bilinçli bir işçi