Sermayenin ve işbirlikçilerinin Ortak Paylaşım Forumu… Bu asalakları def etmek birlikte mümkün!

Ne patron örgütlerinden ne de patron örgütleriyle “sosyal diyalog” üzerinden bir şey çözeceğini düşünenlerden, işçi sınıfı ve emekçilerin istemlerine, ihtiyaçlarına yanıt üretmesi beklenebilir. Şu sıralar işçi sınıfını bekleyen ağır sosyal yıkım saldırıları ve kıdem tazminatının gaspı hazırlıkları da ikide bir vurgulandığı üzere, tarafların “sosyal diyalogu ve mutabakatı” ile hayata geçirilmeye çalışılıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 23 Ekim 2019
  • 08:25

Çalışma hayatının Davos’u tanımlaması ile burjuva medyanın abartılı haberleri eşliğinde duyurulan “Ortak Paylaşım Forumu” 11-13 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi. Antalya’da düzenlenen forum, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) ev sahipliğinde, şanına yaraşır lüks bir otelde “işçi, işveren ve hükümet temsilcilerini” aynı amaç etrafında yan yana getirme başarısıyla ilan edildi.

TİSK yetkililerinin toplu sözleşme pazarlıkları dışında “toplum yararına” gündemler çerçevesinde, ilk kez sermaye ve işçi temsilcilerinin yan yana gelmesiyle övündükleri organizasyona; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanı, Türk-İş, Hak-İş, DİSK başkanları ve bu konfederasyonlara üye sendika yöneticilerinin yanı sıra, uluslararası sendika temsilcileri de katıldı.

“Birlikte mümkün Türkiye” sloganıyla düzenlenen forumda asli gündemler olarak kadın, engelli, çocuk ve yaşlılar ile çevreye yönelik “sosyal politikalar”ın ele alındığı belirtildi. Sonuç bildirgesinde ise “birliktelik” kuran taraflar toplumsal yaşamda önemli sorun alanları olarak öne çıkan gündemler üzerine kimi kararlar aldıklarını duyurdular.

***

Öncelikle forumun manasına ve katılımcıların birlikte neyi mümkün hale getirebileceklerine bir göz atmak gerekli. Örneğin çalışma ve yaşam koşularının, bu kapsamda forum gündemlerinin de içinde bulunduğu sorunlar yumağının kaynağı kapitalizmin ülkedeki temsilcileri ile bunun karşısında yer alan işçi sınıfının “temsilcileri”, objektif koşullarda farklı iki dünyayı (bakışı-çıkarı) temsil etmesi gereken taraflar olarak, nasıl oluyor da temel konular üzerinde uzlaşabiliyorlar? Ya da daha doğru bir ifadeyle masada yan yana gelen bu taraflar esasta neyi temsil ediyorlar? Forumun ardından herkes ağzı kulaklarında açıklama yapıyorsa başarılı bir sürecin geride kaldığı gibi ortak bir düşünce var demektir. Verili koşullarda bu da ancak birinin ötekinin çıkarlarına eklemlenmesi, politikalarının dolgu malzemesi olması ile olanaklı olabilir.

Bu çerçevede ev sahibi TİSK’in mutlu olması ve forumun başarısı üzerine güzellemeler yapması doğal. Yılların sermaye politikası olarak sınıfları uzlaştırma, diyalog ile her şeyin çözülebileceğini telkin etme, sömürüyü, sınıf karşıtlıklarını ve elbette çıkarlarını gizleme, temel çıkarın sermayenin çıkarı olması ve bu çıkarlar etrafında hizaya geçilmesi propagandası ona ait. Forumdan yansıyan da bu değil mi? “Herkesi, her şeyi düşünen, sosyal duyarlılığı güçlü sermayedarlar, TİS süreçlerinde kimi sürtüşmeler olsa da aslında konuşarak uzlaşılabilecek, toplum yararını düşünen, işçiye emek veren “babacan” insanlar” pozu takınıyorlar. Oysa milyon dolarlık sanat galerileri ile kültür-sanatı borsa simsarlığı gibi ele alıp, üstüne “sanatın dostu” imajını para gücüyle elde eden sermayedarların bir taşla birden çok kuş vurdukları bir forum gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Ya sendika bürokratlarına ne demeli? Türk-İş Başkanı laf kalabalığının yanı sıra, kahraman ordu güzellemeleri derdinde. Hak-İş deseniz, adet olduğu üzere resim çektirmek, konfeti patlatmak, çağırdıklarında sermayenin-hükümetin kadrajında poz vermek dışında bir özelliği yok. DİSK ise “sosyal diyalogun” öneminden, tarafların farklı alanlarda da yan yana gelmesi ihtiyacından, hatta bu yan yana gelişlerin yasal-anayasal statüye kavuşturulmasından bahsediyor. DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun forum sırasında yaptığı söyleşide ifade ettikleri, DİSK bürokratlarının sınıf mücadelesi konusunda düşüncelerini özetliyor. Hatta sermayenin-hükümetlerin sosyal yıkımı onaylama kurumu olarak danışmanlık vasfı yüklenen Ekonomik Sosyal Konsey’in yıllardır toplanmadığından yakınılıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı sorunları alt alta sıralamak, sınıf mücadelesini sermayeyle masa başı “sosyal diyalog” derekesine indirgemenin üzerini örtmüyor. Keza bu yaklaşım, sınıfları uzlaştırarak esasta sermayenin dümenine su taşındığı gerçeğini de değiştirmiyor. Bu ülkede işçi sınıfı “sosyal diyalog” ile varılan anlaşmaların sonuçlarını bugün derinden yaşıyor. Aynı “sosyal diyalogun” sendikaları ne hale getirdiği de ortada.

***

Forumun gündemlerine gelince, toplumsal yaşamda giderek daha fazla gündem olan, dünya ölçeğinde daha fazla tepkiye konu edilen başlıklar, forumun temel tartışma başlıkları olarak seçilmiş: Kadın, engelli, çocuk ve yaşlılar ile çevreye yönelik sosyal politikalar geliştirme, taraflarla bu konuda uzlaşı yaratabilme... Başlıkların her birisine dair çok fazla şey ifade edilebilir, tartışılabilir kuşkusuz. Zira toplumsal düzeyde yaşanan bu sorunlar her geçen gün ağırlaşıyor. Ancak konumuz bu başlıkları tartışmak değil, forumda bu konular üzerine, Türkiye’de ilk kez yan yana gelen “tarafların” neyi, nasıl tartıştıklarıdır. Bir sorunu çözmek iradesi, ancak sorunun ne olduğunu, kaynağını doğru tespit etmek ile olanaklı. “Birlikte mümkün hale getireceğini düşünen”ler bu sorunlar silsilesini ve kaynağını nasıl tanımlıyorlar? Neyi mümkün kılmaya çalışıyorlar? Bilindik bir deyim vardır; “Sorunun kaynağı olanlar soruna çözüm bulamazlar!” Toplumsal yaşamın her alanında derinden hissedilen sorunlar yumağı eğer gökten zembille inmiyorsa, kapitalist düzende muhakkak bir sınıf karakteri ve mantığı vardır. İşçi sınıfını “temsilen” foruma katılıp, başarı duygusu yaşayan sendika bürokratları bunu bilmiyor değiller herhalde.

İnsanlığın geleceğini tehdit eden çevre sorunu, doğayı talan eden, yeraltı-yerüstü kaynaklarını kâr hırsı nedeniyle yağmalayan kapitalistler gerçeği ortada duruyorken nasıl tartışılabilir? Yakın zamanda Kaz Dağları’nda altın madeni için on binlerce ağaç kesen kapitalist kâr hırsı ve bu hırsın yaşamın her alanındaki temsilcileri sermayedarlarla çevre sorunu tartışmak, o çok gürültü kopartılan forumda yılda bilmem kaç ağaç dikmek kararına ve bunula sorunun çözüleceği iddiasına döner ancak. Ya da kadın sorunu kapsamında yaşamın her alanında karşımıza çıkan şiddet, baskı, ayrımcılık, sömürü karşısında çözüm, konfederasyonlar bünyesinde her kademede kadın istihdamı yapmak sınırında ifade edilir. Çocuk işçi sömürüsünü, sefalet koşullarına mahkum edilmiş köle işçiler gerçeğini, forumun ev sahipliğini yapan TİSK’in de içinde bulunduğu asalaklar düzeni dışında nerede arayabiliriz? Emeklilikte sefaletin sefaletini yaşan milyonlarca emekçinin yaşamlarının dahi gasp edilmesini peki? Mezarda emeklilik bir gecede çıkarken, sermayedarlar yine “sosyal diyalog”un öneminden bahsediyorlardı. Hem de deprem yıkıntıları arasından insanların çığlıklarının yükseldiği bir evrede...

Neyi mümkün kılabilirler bilemeyiz fakat söz konusu sorunların çözümü konusunda hiçbir şeyi mümkün kılamayacakları kesindir. Dahası böyle bir dertlerinin olmadığı da ortada. Forumun temel bir amacı, kâr diye gözü dönmüş sermayedarların “imaj cilalama” operasyonu ve buna “toplumsal tarafları” yedeklemektir.

Ne patron örgütlerinden ne de patron örgütleriyle “sosyal diyalog” üzerinden bir şey çözeceğini düşünenlerden, işçi sınıfı ve emekçilerin istemlerine, ihtiyaçlarına yanıt üretmesi beklenebilir. Şu sıralar işçi sınıfını bekleyen ağır sosyal yıkım saldırıları ve kıdem tazminatının gaspı hazırlıkları da ikide bir vurgulandığı üzere, tarafların “sosyal diyalogu ve mutabakatı” ile hayata geçirilmeye çalışılıyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler toplumsal sorunlarda olduğu gibi, ekonomik-sosyal sorunları karşısında da kendi sınıfsal çıkarları temelinde birleşmeli, sınıf mücadelesini güçlendirmelidirler. “Sosyal diyaloğu” güçlendirme gayreti içinde olanlara, mücadele kararlılığı ile yanıt verilmelidir. İşçi sınıfının “birlikte mümkün” kılabileceği asıl iş, bu sömürü düzeninden kurtuluşu olacaktır!