Türkiye işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Sınıfın büyük bir bölümü, AKP-MHP iktidarının ardı arkası gelmeyen zam furyasından dolayı açlık sınırının altında bir ücretle yaşam savaşı veriyor. Sermaye iktidarının, hayat pahalılığını 3-5 ayda bu kadar arttırmasının altında ezilen işçiler sağlık, eğitim, barınma gibi temel insani ihtiyaçlar konusunda yığınla sorun yaşarken, temel tüketim maddelerine dahi erişemez duruma da düşürülmüştür. Büyük bir şatafatla açıklanan “%50’lik asgari ücret zammı” yılın ikinci ayında resmi enflasyonun bile gerisinde kalmış, sendikalı işçilerin toplu iş sözleşmeleriyle aldıkları zam da aynı şekilde erimiştir.
Çalışan milyonlar tüm bu sorunlarla boğuşurken işsizlik de çığ gibi büyüyor. Sarayın aparatı TÜİK sahte hesaplarla gerçeği gizlemeye çalışsa da, işsizliğin vahim tablosunun örneklerinden biri geçen hafta Adıyaman’da yaşandı. Sürekli işçi alımı kapsamında açılan 53 kişilik kontenjana 25 bin kişi başvurdu. Temizlik kadrosu için başvuranlardan 2 bin 170’i üniversite mezunu gençlerden oluştu. Saray rejimiyle birlikte bu sorunun yaratıcıları olan kapitalistler, tam bir arsızlıkla işsizliği işçilere karşı bir tehdit aracı olarak kullanıyor. İşsizliğin vardığı vahim boyutu istismar eden sömürücü asalaklar, hak gasplarını arttırırken, kuralsız çalışmayı ‘olağan’ hale getirmek için uğraşıyorlar.
Tüm bunlara ek olarak dünyada yaşanan emperyalist paylaşım kavgasının Ukrayna’da savaşa dönüşmesinin yarattığı etkiler de AKP-MHP rejimi tarafından emekçilerin sırtına yıkılıyor. ABD ile ortaklarının Rusya’ya karşı ilan ettikleri ekonomik-ticari savaş dünya işçi ve emekçilerine ağır bir fatura olarak yansımaya başladı. Türkiye gibi ülkelerde ise emekçilerin yaşamlarında hissettikleri sonuçlar daha ağır olmaktadır.
Sermaye sınıfı ve onun saray rejiminin krizlerin ve savaşın ekonomik faturasını işçi ve emekçilere ödettiğini görüyoruz. Bu pervasızlık sömürü ve talana dayalı kapitalist sistemin yapısından kaynaklansa da işçi sınıfının dağınık ve örgütsüz olması, pervasızlıkta sınır tanımayan saray rejiminin işini kolaylaştırıyor. Fakat sermaye sınıfı ve onun siyasal uzantıları ile sendika bürokrasi işçileri sınıf bilincinden yoksun bırakmaya çalışıp, örgütlenmenin önüne engeller çıkarsa da işçiler öfke biriktirmekte ve zaman zaman eylemlerle tepkilerini ortaya koymaktadırlar. Yılın başında yaşanan fiili grevler, direnişler, geçim sıkıntısı ve ağırlaşan sorunlara karşı artan sokak eylemleri emekçilerde biriken tepkilerin dışavurumuydu.
***
İşte böylesi bir atmosferde, işçi sınıfı, “birlik, mücadele ve dayanışma” günü olan 1 Mayıs’ı karşılayacak. Saray rejimi-kapitalistler-sendika ağalarından oluşan ‘uğursuz üçlü’ işçi sınıfını eli-kolu bağlı tutmaya çalışsa da, bu yılın 1 Mayıs’ı sınıfın biriken öfkesinin alanlara taşması için bir çok imkan barındırmaktadır. 1 Mayıs, işçi sınıfının biriken mücadele potansiyelini örgütlü güce dönüştürmenin vesilesi haline getirilebilir. Bunun koşulları geçmiş yıllara nazaran çok daha elverişlidir. Mesele bu gücün örgütlü bir forma dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğine ve bunun nasıl yapılacağında düğümlenmektedir.
Tüm toplumsal sorunların kaynağı olan ve bu sorunları döne döne tekrar üreten kapitalist düzende, zenginlikleri yaratan işçi sınıfı ile üretilen zenginliklere el koyan asalak sermaye sınıfı arasındaki çatışma kesintisizdir. İşçi sınıfı ne kadar bilinçli, örgütlü ve hakkını arayan konumda olursa, kazanımları da o kadar ileri olur. Aksi durumda, yani işçi sınıfı hak alma bilincinden yoksun ve örgütsüz kaldığı sürece daha ağrı sömürüye maruz kalır, daha çok itilip kakılır. Son yıllarda yaşanan büyük hak kayıpları, örgütlü mücadelenin işçi sınıfı için olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu bağlamda zıt iki dünyanın karşı karşıya geleceği 1 Mayıs’a işçi sınıfıyla emekçilerin bu bilinçle hazırlanmaları ve taleplerini gür bir sesle dile getirmeleri büyük önem taşıyor.
İşçi sınıfının aşağıdaki talepleri güncel planda öne çıkıyor:
- Krizin faturası kapitalistlere!
- Örgütlemenin önündeki engeller kaldırılsın!
- İnsanca yaşamaya yeten ücret!
- Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi!
- İşten atmalar yasaklansın!
- 7 saatlik iş günü 35 saatlik çalışma haftası!
- Zamlar geri çekilsin!
İşçiler bu temel talepler ekseninde örgütleme seferberliğine girmeli ve fabrikalardan havzalara uzanan geniş bir yelpazede 1 Mayıs hazırlık komitelerini kurmak için çaba harcamalıdırlar. İşçi sınıfı bu komitelerle 1 Mayıs’a yürümeli ve mücadelenin araçları olarak onları kalıcı hale getirmelidir.
İşçi sınıfı temel talepleri için mücadele ederken emperyalist savaşa, çocuk istismarına, kadın cinayetlerine, saray rejimi ve kapitalistler tarafından doğanın talan edilmesine, gençliğin geleceksizliğe mahkum edilmesine de karşı durmalıdır.
İçinde bulunduğumuz günler sınıfın öncüleri nezdinde şimdiden özveriyle güçlü bir hazırlığa konu edilirse, 2022 1 Mayıs’ının görkemli geçmemesi için hiçbir neden yoktur. Yeter ki herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirsin. Çünkü burnundan soluyan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin öfkesi, akacak doğru kanallar arıyor.