Krizin faturasını sırtımıza yüklemeye çalışan bir avuç sömürücü asalağa karşı:
Ayağa kalkma, mücadeleye atılma zamanı
Yeni bir Metal Grup Toplu Sözleşmesi süreci içerisindeyiz. Çalışma ve yaşam koşullarımızın her geçen gün daha da ağırlaştığı, başta grev yasakları olmak üzere hak ve özgürlüklerimizin neredeyse tamamen ortadan kaldırıldığı bu dönemde, TİS süreci özel bir önem taşıyor. Zira, sermaye sınıfı yaşadığı krizin bütün faturasını sırtımıza yüklemek istiyor. Eriyen ücretler, artan hayat pahalılığı, önü alınamayan işsizlik, giderek kötüleşen çalışma ve yaşam koşulları ortada. MESS, hükümet ve Türk Metal üçlüsü bu koşullara rağmen bizi kötü bir sözleşmeye “razı etmek” için her yolu deniyor. Tüpraş sözleşmesi ve kamu işçilerine verilen sefalet zammı üzerinden, biz metal işçilerine hem mesaj hem de gözdağı verilmek isteniyor. Bu koşullarda sözleşmeden çok bir şey beklenemeyeceği algısı hâkim kılınmaya çalışılıyor. Sendika ağaları daha baştan içi boş taslaklarla işverenin karşısına çıkıyorlar; içimize sızmış sinsi bir yılan gibi koşulların ne kadar kötü olduğunu, bu sözleşmeden çok şey beklenmemesi gerektiğini dillerinden düşürmüyorlar. İşin kötüsü birçok işçi arkadaşımız bu zokayı yutarak daha bu günden düşük zamma ve her türlü işveren dayatmasına boyun eğmeye hazır görünüyor.
Bu sözleşme sürecinde derinleşen krizin faturasını kimin ödeyeceğinin pazarlığı yapılacak. Çalışma ve yaşam koşullarımızı daha da ağırlaştıracak uygulamalara, enflasyon ve artan hayat pahalılığı karşısında kayıplarımızı dahi telafi etmeyecek bir zamma, 3 yıllık sözleşme başta olmak üzere MESS’in her türlü dayatmasına boyun eğmek krizin faturasına razı olmak manası gelir. Metal işçilerinin buna dayanacak gücü kalmamıştır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Yapmamız gereken sermayenin saldırıları karşısında aynı sorunları yaşadığımız, aynı kaderi paylaştığımız diğer sınıf kardeşlerimizle birleşerek, krize karşı işçi sınıfının birleşik mücadelesini örgütlemektir. Türkiye işçi sınıfın öncü müfrezi olan metal işçisine düşen görev “krizi biz yaratmadık, faturasını biz ödemeyeceğiz!” diye haykırarak mücadeleye atılmaktır. Metal İşçileri Birliği bütün metal işçilerini fabrika fabrika örgütlenmeye, bölüm bölüm komiteler inşa etmeye, fabrikalar arası kururlar kurarak mücadelesini diğer sınıf kardeşleriyle ortaklaştırmaya çağırıyor.
Onlar bir sınıf, biz bir sınıfız!
Onlar bir avuç aç gözlü sömürücü, biz ise bütün değerlerin yaratıcısı milyonlarız!
Patronlar ve işçiler iki ayrı sınıfa, iki ayrı dünyaya aittir. Onlar bizim sırtımızdan lüks ve sefahat içinde yaşamaya devam etmek istiyorlar. Biz ise emeğimize, onurumuza sahip çıkmaya, kendimiz ve çocuklarımız için insanca yaşam koşulları yaratmaya çalışıyoruz. İşçi ve sermaye arasındaki bu çelişki ancak sermaye sınıfının ve ona hizmet eden bu sömürü düzeninin ortadan kalkmasıyla çözülebilir. O büyük gün gelinceye kadar yapmamamız gereken örgütlenmek, haklarımız ve geleceğimiz için durmaksızın mücadele etmektir. Adına kapitalizm denen bu sistemde bizim yarattığımız zenginliklere sermaye sınıfı el koyuyor. Ekonomik ve siyasi haklarımızı daha çok kısıtlamaya çalışıyor. Kriz dönemlerinde ise bu daha pervasız bir hal alıyor. Zira, bu dönemlerde patronlar kârlarının düşmemesi için, haklarımızı daha çok gasp ediyor. Dolayısıyla bu düzende toplu sözleşme masaları da patronun bizim işgücümüzden ne kadar kâr elde edeceğini belirlemek için kuruluyor. Bu süreçte çıkarları birbirine tamamen zıt olan iki sınıf karşı karşıya geliyor.
Biz işçilerin bu mücadelede en önemli silahı üretimden gelen gücümüz ve Metal Fırtınası gibi nice büyük direnişlerde ortaya koyduğumuz kitlesel eylem kapasitemizdir.
Patronlar ise gücünü bu düzene egemen olan sermaye sınıfından, ona hizmette kusur etmeyen siyasi iktidarlardan, yargısı-polisi-medyası ile aslında sermayenin çıkarlarını savunmayı kendi varlık zemini haline getirmiş diğer düzen kurumlarından alırlar. Bu yüzden grevlerimiz ertelenir. Örgütlenme hakkımız kısıtlanır. Yasalar hep sermaye sınıfından yana davranır. Sözde kendisi bir yargı kurumu olan Yüksek Hakem Kurulu (YHK) hep patronların lehine karar verir.
Metal işçisi kardeşler;
Görünürde karşımızda olanlar çok güçlüdür, örgütlüdür. Yasalar ve devlet onlardan yanadır. Fakat onlar gerçekte bir avuç aç gözlü sömürücüden başka bir şey değillerdir. Onların bütün gücü bizim yeterince örgütlü olamamamızdan gelmektedir.
Bugün ekonomik krizin yol açtığı sonuçlara tepki duyan ve çıkış arayan milyonlarca emekçi gözünü metal sözleşmelerine dikmiş durumdadır. Bizim yakacağımız mücadele ateşi emeği ile geçinen milyonlar için de yol gösterici bir işaret fişeği olacaktır. Biz kararalı bir mücadeleye atıldığımızda bu ülkenin tüm işçileri, emekçileri, onurlu aydınları yüreği emekten yana atan gençleri, kadınları bizim yanımızda olacaktır. İşte o zaman kimin güçlü, kimin güçsüz olduğu açığa çıkacak, bir avuç kan emici işçi sınıfının gücü önünde eğilecektir. O yüzden yapmamız gereken şey, haklı davamızı tüm sınıf kardeşlerimize anlatmak, talep ve istemlerimizi duyurmak, işçi sınıfını ve tüm emekçileri haklı davamız etrafında birleşmeye çağırmaktır.
Umutsuzluk, yılgınlık ve mücadele kaçkınlığını def edelim. Meşru taleplerimiz etrafında birleşelim. Fabrika komitelerinde örgütlenelim.
Yapmamız gereken ilk şey, vakit kaybetmeden fabrika ve bölüm komitelerini kurmaktır. Hemen arkasından ise fabrikalar arası kurulların inşası için yan yana gelmektir. Fabrika ve bölüm komiteleri bir sözleşme sürecinin can damarıdır. Gelişmeler bu komitelerde değerlendirilecek, eylem kararları buralarda alınacak, diğer fabrikalarla ilişkiler bu komiteler üzeriden sağlanacaktır. En güvenilir, en mücadeleci arkadaşlarımızdan oluşturacağımız bu komiteler, aynı zamanda sendika ağalarının bizim irademizi boşa çıkararak ihanet sözleşmesine imza atmalarının da önüne geçmenin en büyük dayanağı olacaktır. Hemen yarın en güvenilir arkadaşlarla bir araya gelerek ilk adımları atmak, daha sonra bunu bütün işçi arkadaşlarımıza taşımak, önümüzde duran temel bir görevdir. Bunu başarabilmek için “bizden bir şey olmazcılığa”, “böyle geldi böyle giderciliğe”, birbirimize karşı güvensizliğe; kısacası umutsuzluk, yılgınlık ve mücadele kaçkınlığına yol açacak her düşünceye karşı amansız bir mücadele yürütmek şarttır.
Sendika bürokratları sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanlarıdır!
Sözleşmenin kaderi bu bir avuç işçi satıcısının insaf ve iradesine bırakılamaz!
Açı gerçek şudur ki; bugün metal işçileri gerçek bir sendikal örgütlenmeden mahrumdur. Büyük bir çoğunluğumuzun üye olduğu Türk Metal, başından itibaren sermaye işçi sınıfını denetim altında tutabilsin diye kurulan bir sendikadır. 12 Eylül sonrasında ise bizzat MESS ve siyasal iktidarların desteği ile büyütülmüş, biz metal işçilerinin mücadelesinin başına bela edilmiştir. Bugüne kadar işçi sınıfı lehine yaptıkları tek bir iş bulmak mümkün değildir. Onlar “üretmek-kazanmak-kazandırmak istiyoruz” derken bize köle gibi çalışmayı, MESS ve patronların dayatmalarına boyun eğmeyi öğütlemektedirler. Kazandırmak istedikleri biz değil, artıkları ile beslendikleri patronlardır. Adına kapitalizm denilen bu düzende hem patronun hem işçinin ortak çıkarları yoktur-olmamıştır. Aslında sendikacılığı meslek haline getirmiş, bunun nimet ve menfaatlerinden sınırsızca yararlanan bir avuç çıkarcı dışında her işçi arkadaşımız bu gerçekliğin farkındadır.
Kendini “Türkiye sendikacılık hareketi tarihiyle özdeş” sayan Birleşik Metal İş için de durum gelinen yerde ne yazık ki Türk Metal’den çok da farklı değildir. KAVEL’in, SUNGURLAR’ın, DERBY’nin, NETAŞ’ın ve daha nice önemli işçi direnişinin mirasçısı olduğunu söyleyenler, işçi sınıfının içinden söküp atamadıkları Türk Metal’e zaman içinde benzemişlerdir. Örgütlü oldukları fabrikalarda temsilcileri her türlü demokratik ilke ve anlayışı ayaklar altında alarak sorgusuzca görevden almak, hem 1998’de hem de 2015’teki Metal Fırtınası döneminde kendine yönelmiş olan işçileri gereğince örgütlemeyip yarı yolda bırakmak, daha yakın zamanda ise MATA, HT SOLAR gibi birçok fabrikada işten çıkarmalara, hak gasplarına “uzlaşma” adına rıza göstermek Birleşik Metal İş’e hakim anlayışın pratikleridir. Bu anlayıştan metal işçisinin bugün ihtiyaç duyduğu kararlı-dişe diş bir mücadeleye önderlik etmesi beklenemez.
Yakın zaman içinde Türk Metal ile Birleşik Metal İş arasında imzalanan “protokol”, Birleşik Metal İş’in vardığı noktayı özlü bir biçimde göstermektedir. Bu protokole göre; iki sendika “sendikal uyuşmazlıklarda” imzaladıkları protokol çerçevesinde davranacak ve “sendikal mücadelede dayanışmayı güçlendirmek” için çaba harcayacaklar. Bunun ne anlama geldiğini metal işçisi gayet iyi bilmektedir. Giderek aynılaşan bu iki sendikal anlayış, birbirlerinin işine de, fabrikasına da karışmayacak. Bu Türk Metal’de örgütlü olan on binlerce metal işçisini, Türk Metal’in insafına terk edilmesi anlamına gelmektedir. Bu protokole imza atan Birleşik Metal İş yöneticileri, sadece Türk Metal’den bir farklarının kalmadığını ilan etmemişlerdir, aynı zamanda işçinin sendika seçme hakkına ket vurmaya çalışarak, karanlık bir suça da ortak olmuşlardır.
Tüm sürecin pasif öznesi olan ÖzÇelik İş’e gelince, siyasal iktidarın doğrudan uzantısı durumunda bulunan bu sendikanın tüm misyonu, hükümetin uyguladığı sosyal yıkım politikalarına biz işçileri ikna etmek üzerine kuruludur. Bu sözleşmede hükümetin politikalarını el altından destelemek dışında özel bir rolleri olması da beklenemez. Metal Fırtınası döneminde işçilerin yanlış tercihleriyle Tofaş’a soktukları bu ağababalarının ne halde olduğunu görmek için, o dönemde yaşananlara ya da örgütlü olduğu diğer fabrikaların durumuna şöyle bir göz atmak yeterli olacaktır.
Bu 3 sendikanın oluşturdukları TİS taslaklarına bakılınca, söz konusu yönetimlerin sürece nasıl baktığı kolayca anlaşılabilir. Türk Metal daha işin başında, taslakta %26 zam isteyerek bize dayatılacak sefalet ücretine çanak tutmaktadır. “ %20’lik taleple kayıplarımız telafi edilmez” diyen Birleşik Metal İş’in istediği ise %34’tür. Peki hayat pahalılığın katlanılmaz boyutlara ulaştığı, alım gücümüzün neredeyse sıfırlandığı bir ortamda kayıplarımız %34 zam istenerek mi telafi edilebilecektir? Üstelik taslaklarda yazılanlarla gerçekten pazarlığı yapılanın her zaman farklı olduğunu bütün metal işçileri bu güne kadarki tecrübelerden bilmektedir. Aslen Türk Metal’in ikiz kardeşi olan ve toplu sözleşme taslağını uzun süre sır gibi saklamayı başaran ÖzÇelik İş’in talepleri ise sanki anlaşmış gibi Türk Metal ile aynıdır. Hazırlanan taslakların tamamı, metal işçisinin neye ihtiyaç duyduğu değil, MESS’in ne kadar vereceğinden hareketle hazırlanmıştır.
Tüm bu taslaklar içinde sadece TOMİS’in taslağı bizlerin istem ve taleplerine yanıt verme çabası içindedir. Karşı karşıya kaldığımız kayıpları az çok karşılayabilme hedefindedir. Metal Fırtınası’nın doğrudan ürünü olan TOMİS, sendikal işleyiş ve mücadele anlayışı açısından da bu sendikalardan tamamen farklılık göstermektedir. TOMİS’in MESS kapsamındaki işletmelerde örgütlü olmaması, sendika barajı gibi yasal engellerle karşı karşıya bulunması, yasal olarak TİS yetkisinin olmaması, sendikanın metal işçilerinin mücadelesinde bir taraf olma gerçeğini değiştirmemekte, tersinden temsil etmeye çalıştığı sınıf sendikacılığı ilkeleri ile yeniyi inşa çabası her geçen gün güçlenerek, alternatif olma potansiyeli kuvvetlenmektir.
Bu tablo içerisinde sözleşme sürecinin sendika ağalarının insaf ve iradesine bırakılması düşünülemez. Bugünden taslakların revize edilmesi için sendikalara basınç yapmak, iş yeri komitelerimizi kurarak sendikacıların bizden habersiz olarak sözleşemeye imza atmasını engellemek için mücadeleye girişmek hayati önemdedir.
“Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!”
Her yönüyle zor geçecek bir TİS süreci biz metal işçilerini beklemektedir. Sözleşme sürecinin yeni hak kayıplarına yol açmaması için yapmamız gereken ise, hemen iş yeri ve bölüm komitelerini kuraraki inisiyatifi kendi elimize almaktır.
Sorun kendi başına sözleşme süreci de değildir. Başta kıdem tazminatının gaspı olmak üzere birçok yıkım paketi meclis gündeminde beklemektedir. Kriz derinleşmekte, siyasal iktidar ardı arkası kesilmeyen yeni ekonomik programlarla sermaye sınıfını rahatlatıp, krizin yükünü üstümüze bindirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden TİS mücadelesi aynı zamanda krizin sonuçlarına karşı mücadele ile de birleştirilebilmelidir. Örgütlenme yaklaşımız bu durumu gözetmeli, bizi bölen her türden ayrımlar bir kenara bırakılarak, işçilerin tabandan birlik ve örgütlenmesi sağlanmalıdır. Bilinmelidir ki ancak bu yapılabildiğinde çalışma ve yaşam koşullarımızın her geçen gün daha da kötüye gitmesinin önüne geçebiliriz. Bu mücadelede biz metal işçilerin güveneceği esas güç ise sınıf kardeşlerimizdir. Hep akılda tutulmalıdır; ne burjuva siyasal partiler, ne artık sermayeye hizmet eder konuma gelmiş sendikal yönetimler, ne de her durumda sermayeye hizmeti emekçiye hizmetten üstün tutan devlet kurumları... Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!
MİB; Metal işçisinin öncü birliği, kararlı yol göstericisidir. Kazanmak için MİB ile birleş!
Metal işçisi arkadaşlar;
Metal işçisi, söz-yetki-karar hakkını eline almalıdır. Haklı ve meşru taleplerini ortaya koymalı, tabandan birliğini kurarak, kazanana kadar mücadeleyi sürdürmelidir.
Bu mücadelede metal işçisinin en büyük dayanağı MİB’in varlığıdır. Bundan yaklaşık 10 yıl önce kurulan Metal İşçileri Birliği, öncü metal işçilerin mücadele platformudur. O günden bu yana MİB sermayenin saldırılarına, siyasal iktidarların işçi sınıfı karşıtı politikalarına, sendikal ağalık sistemine ve bunların dayanağı olarak bu sömürü ve baskı düzenine karşı mücadele etmektedir.
2015 metal eylemleri, MİB’in varlığı sayesinde süreklik kazanıp genişlemiş, değişik fabrikalardaki talepler gene MİB’in katkısı sayesinde sadeleştirilip, ortaklaştırılmıştır. 26 Nisan, 5 Mayıs gibi eylemler bizzat MİB’in yönlendirmesi ile örgütlenebilmiştir.
2017 TİS sürecinde MESS’in bir takım dayatmalarını geri çekmesinde, sendikacıların satış sözleşmesine kolayca imza atamamasında en önemli faktörlerden birisi de MİB’in varlığıdır. Onun öncülüğünde gerçekleşen Metal Fırtınası eylemlerinden duydukları korkudur.
Metal işçisi sözleşme sürecinden kazanımla çıkmak, krizin yıkıcı sonuçlarına karşı mücadele etmek istiyorsa, yapması gereken şey Metal İşleri Birliği ile bağını güçlendirmektir. Deneyim ve birikimlerini bu sayede diğer sınıf kardeşlerine taşımak, birleşik sınıf mücadelesinin kanallarını yaratmaya çalışmaktır.
Arkadaşlar birliğimizi güçlendirelim! Fabrikalarımızdaki her türlü gelişmeyi MİB’e yansıtarak diğer işçi kardeşlerimizle paylaşalım. MİB üzeriden yaklaşım ve önerilerimizi ortaklaştıralım. MİB’in öncülüğü ile mücadelelerimizi büyütelim… Sermayenin, siyasal iktidarın ve sendika bürokratlarının karşına metal işçilerinin birliğinin gücü ile çıkalım!
MESS, hükümet ve sendikal bürokrasinin ittifakını dağıtmak için,
Krizin faturasını ödemeyi reddetmek için,
Kıdem tazminatımızın gaspına geçit vermemek için,
Sefalet ücreti, hak gaspları, 3 yıllık sözleşme ile dayatılacak satışa karşı durmak için birliğimizin gücü ile BİR ADIM ÖNE!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
Taleplerimiz:
İnsanca yaşamaya yeten ücret
2 yıllık sözleşme
Sağlıklı ve insanca çalışma koşulları
Krizin faturasını yaratanlar ödesin..
Kıdem tazminatının gaspına dönük hazırlıkları durdurulsun!
İşten atmalar yasaklansın! Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
7 saatlik işgünü 35 saatlik çalışma haftası!
İki günlük kesintisiz hafta sonu tatili!
Esnek, kuralsız, taşeron çalışma yasaklansın, taşeron işçiler kadroya alınsın!
Eşit işe eşit ücret!
Metal İşçileri Birliği