Türkiye kapitalizminin çok yönlü krizi, pandeminin etkisiyle ekonomi alanında daha da derinleşti. AKP-MHP iktidarı, salgın karşısında işçi sınıfını ve emekçileri göstermelik önlemler haricinde tümüyle korumasız bıraktı. “Üretime devam” vurgusuyla sermaye kesimi teşvik edilirken, işçi sınıfı ücretsiz izin ve korona tehdidi arasında sefalete ve sömürüye mahkum edildi.
Salgının faturasının işçi sınıfına çıkarıldığının göstergelerinin başında ise gerçek işsizlikteki rekor tırmanış geliyor. “İşten çıkarma yasağı” yalanına rağmen milyonlarca kişi işsizliğe mahkum edilirken, milyonlarcası da istihdam ediliyor gözükse de fiilen çalışmıyor ve sefalet koşullarında yaşamaya terk edilmiş durumda.
Salgının ve krizin faturasının çıkarıldığı işçi-emekçilere bu ağır çalışma ve yaşam koşulları dayatmalarının daha da süreceğine dair belirtiler artıyor. İktisatçılar da bu yönde değerlendirmelerde bulunuyor.
Son olarak Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’e konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, ekonomideki krizi değerlendirdi. Hem tırmanışa geçen işsizliğe, hem de artan umutsuzluğa değinen Gürsel, toplumun “hiç tecrübe etmediği” bir yoksullaşma içerisinde olduğunu belirterek, bu sürecin 2 yıl daha devam edebileceğine işaret etti. Gürsel’in demecinden öne çıkan bölümler şöyle:
“Türkiye'de istihdamı doğrudan korumaya yönelik başlıca iki önlem alındı. Kısa çalışma koşulları gevşetildi ve bu statüye geçirilen çalışanların ücretinin tabi bir tavan da vardı zaten yüzde 60 devlet tarafından ödenmeye başlandı. Ancak çok geçmeden bu önlemin yeterli olmayacağı anlaşıldı ve ilave olarak bir de işten çıkarma yasağı getirildi. Ama aynı zamanda işveren istediği kadar çalışanını ücretsiz izne çıkarabilecekti. Devlet de ayda 1176 TL gibi son derce yetersiz bir ödeme yapacaktı. Son rakamlara göre kısa çalışma ödeneğinden yararlananların sayısı 3.5 milyondu. Bunların çoğu fiilen çalışmıyordu. Ücretsiz izne çıkarılanların sayısı da 1.7 milyonu buldu. Bunlar tanım icabı hiç çalışmıyordu. Sonuç olarak 5.2 milyon kişi istihdamda görünüyor ama aslında potansiyel işsizler. Önümüzdeki aylarda fiili işsizliğin nereye gideceği büyük ölçüde bu potansiyel işsizlerin akıbetine bağlı. Bir yanda 2.5 milyon insan işinden olmuş ama iş aramıyor ve ezici çoğunluğu devlet desteğinden yoksun. Diğer yanda 5 milyon küsur kişi sözde istihdamda ama son derece düşük desteklerle idare etmeye çalışıyor.
“Yönetim haklı olarak kısa çalışma ödeneği ve işten çıkarma yasağı ekonomi yeterince toparlanmadan son bulursa açık işsizliğin ya da fiili işsizliğin, aslında fark etmez, patlama yapmasından endişe ediyor. Ama öte yandan yapılan ödemeler bütçe açığını hızla artırıyor. Açıklar işsizlik sigortasının kasasındaki devlet tahvilleri satılarak yapılıyor ama bu da piyasa faizleri üzerinde baskı yapıyor. Böyle uzun süre idare edemezsiniz.”
“Türkiye toplumu daha önce hiç tecrübe etmediği bir yoksullaşma sürecine girdi. Yegane umut, salgında ikinci bir dalga yaşanmadan ekonominin nispeten toparlanması. Ciddi makroekonomik sorunlar birikiyor. Yüzde 5-6 büyümeye dönüşün önünde engeller oluşmakta. Çok sayıda ailenin 2019 gelir düzeylerini yakalayabilmeleri büyük olasılıkla iki yıl alabilir. Yoksullaşmanın eğitim, sağlık gibi beşeri sermaye alanlarında neden olacağı yan etkilerden kaçınmak mevcut koşullarda ne yazık ki mümkün görünmüyor.”