Koronavirüs salgını dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de hızla yayılıyor. Toplumsal yaşamı derinden etkileyen salgın bir süredir dünyanın en önemli gündemi olarak tartışılıyor. Salgına karşı alınan bir dizi önlem ise oldukça yetersiz. Yüz binlerce işçi ve emekçi, alınmayan önlemlerle sermaye devletinin ikiyüzlü “sokağa çıkmayın, evde kalın” çağrısı altında her gün sağlıksız koşullarda ve salgın tehlikesine rağmen fabrikalara, iş yerlerine gitmeye mecbur bırakılıyor.
İşçi ve emekçilerin deyim yerindeyse canlarıyla uğraştığı bugünlerde ise sermaye iktidarı rant ve talan projelerini sürdürüyor. Bu kapsamda doğa ve insan için büyük bir yıkım anlamına gelen devasa bütçeli Kanal İstanbul Projesi için ilk ihale yapıldı. Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılan ihale, Odabaşı ve Dursunbey köprülerinin taşınması için gerçekleşti. İhalede beş yandaş firma teklif verdi.
AKP iktidarı “Kanal İstanbul” başta olmak üzere bir dizi “çılgın projeye” devasa bütçeler ayırırken başta sağlık hakkı ve eğitim hakkı olmak üzere en yaşamsal alanlara ödenek ayırmıyor. İşçi ve emekçileri kendi haline terk eden ve özellikle işyerlerinde gerekli önlemleri almayan AKP iktidarı salgında sermayeyi korumaya devam ediyor.
Her konuşmasında salgını fırsata dönüştürmekten bahseden Tayyip Erdoğan ile dikta rejiminin, salgın koşullarında da bu talan projelerini devreye sokması toplumun ihtiyaçlarını hiçe saydığını ortaya koymakta, sermayeye hizmetten başka bir şey düşünmediğini gözler önüne sermektedir.