Türk sermaye devleti geçmişten beri, toplam 8 ülkeden oluşan Körfez ülkeleri ile önemli ekonomik ve ticari ilişkilere sahip. Türkiye, bu ülkelerin kendi aralarında yaşadıkları sorunlara şimdiye kadar müdahil olmadığı gibi, ilişkiler de yakın tarihe kadar istikrarlı bir seyir izledi. Hatta ABD patentli “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” çerçevesinde, özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar’la ciddi bir politik ve stratejik yakınlık da sağlandı.
Fakat geçmişte yakalanan bu olumlu havadan şimdilerde neredeyse eser kalmadı. Şimdilerde, Katar dışında, Türk sermaye devleti ile Körfez’in hemen tüm öteki ülkeleri arasında soğuk rüzgarlar esiyor. BOP’un hezimete uğramasıyla başlayan ilişkilerdeki bozulma, 2017’de Katar ile bir dizi Körfez ülkesi arasında yaşanan ambargo krizi ile devam ederek; Müslüman Kardeşler konusunda yaşanan ayrım, Libya savaşı ve Cemal Kaşıkçı cinayeti gibi gelişmelerle doruk noktasına çıktı. Gelinen yerde, Suudi Arabistan ile BAE’nin işi, Türk mallarına ambargo uygulamaya kadar vardırması, ilişkilerin iyice gerilmesine yol açtı.
Elde Katar kaldı
Özellikle son beş yıldan bu yana Türkiye’deki saray rejiminin Katar dışında, Körfezin diğer ülkeleriyle yaşadığı politik sorunların ekonomide de ciddi etkileri görülmeye başlandı. Özellikle ihracat ve doğrudan yatırımlarda ciddi düşüşler yaşanıyor.
Fakat, diğerlerinin aksine, Katar ile ilişkiler tam tersi bir seyir izliyor. Müslüman Kardeşler’in finansörü olarak bilenen Katar ile Saray rejimi arasında, bu örgüte yaklaşım konusunda tam bir uyum var. Dahası, 2017’de bazı Arap ülkeleri ile Katar arasındaki krizde, Erdoğan’ın Katar’ın safında yer alması, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde ciddi bir rol oynadı.
BirGün’de yer alan bir habere göre, 2019’da toplam 8 Körfez ülkesinden Türkiye’ye akan doğrudan yatırımların miktarı 30 milyar 980 milyon doları buluyor. 2018’de sadece 10 milyar 88 milyon dolar olan ve tüm doğrudan yatırımların %20’sine denk düşen bu miktar, sadece bir yılda üç katına çıktı. Bu çıkışta Katar’ın önemli bir payı var. Katar’ın Türkiye’ye olan doğrudan yatırımları özellikle son beş yıldan bu yana periyodik olarak yükseldi. 2015’te sadece 715 milyon dolar olan bu yatırımlar, 2019’a gelindiğinde 21 milyar 886 milyon doları buldu. Bu artış, 2019’da Körfez’den Türkiye’ye yapılan doğrudan yatırımların %70’ine tekabül ediyor. Oysa 2015’te, Katar, Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırım yapan tüm ülkeler arasında %0,5 ile 26’ıncı sıradayken, 2019’a gelindiğinde, 150 milyar 136 milyon dolarlık toplam yatırımlarda %14,5 pay ile 2. sırada yer aldı.
BirGün’ün haberinde, Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırım yapan ilk beş ülkenin sıralaması da veriliyor. Bu sıralamada, Hollanda 32 milyar 477 milyon dolar ile birinci sırada geliyor. Hollanda’yı, Katar (21 milyar 886 milyon dolar), Almanya (13 milyar 802 milyon dolar), İspanya ( 7 milyar 189 milyon dolar), ve Lüxemburg ( 7 milyar 189 milyon dolar) izliyor.
Dış politikadaki gerilim ekonomiye yansıdı
Türk sermaye devletinin bölgede izlediği saldırgan ve yayılmacı dış politika, onu, Katar dışındaki hemen tüm petro-dolar zengini Körfez şeyhleriyle karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Tarafların ikisinin de aynı efendiye (ABD) uşaklık yapması da gittikçe tırmanan gerilimin önüne geçemediği gibi, bu durum ekonomik ilişkilerde de ciddi sonuçlara yol açmaya başladı.
Katar’ın aksine, başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere, Körfez ülkeleriyle sermaye devleti arasında, ihracat ve doğrudan yatırım rakamlarında ciddi bir düşüş var. TUİK verilerine göre Suudi Arabistan’a geçen yıl Ocak-Ağustos döneminde 2,3 milyar dolarlık ihracat yapılırken, bu yılın aynı döneminde ihracat tutarı 1,9 milyar dolara kadar geriledi. Suudi Arabistan’ın Türkiye’den aldığı hububat, demir-çelik, halı ve hazır giyim gibi ihraç maddelerindeki düşüşte, pandemiden dolayı kendisinin de ciddi bir krizle karşı karşıya olması da ciddi bir rol oynuyor. Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan 16’ıncı, BAE ise 12’inci sırada yer alıyor. Geçen yıl BAE’ye 3,6 milyar dolar, S. Arabistan’a ise 3,2 milyar dolarlık ihracat yapılmıştı.
Ekonomik ilişkilerdeki bozulmanın yansıdığı bir başka alan ise konut satışı. 2019’da yabancılara satılan 45 bin 967 konuttan 2 bin 208’i S. Arabistanlılara satıldı. Bu yılın Ocak-Ağustos döneminde yabancılara satılan 21 bin 117 konuttan yalnızca 435’i Suudilere satıldı. Geçen yılın aynı döneminde yabancılara satılan 28 bin 51 konuttan bin 458’i Suudiler tarafından satın alınmıştı.
Ekonomide bunlar yaşanırken, S. Arabistan ve BAE’nin Türk mallarına yönelik ambargo kararı alması, ilişkilerdeki tansiyonu gittikçe yükseltiyor. Ambargo kararı, S. Arabistan ticaret Odası Başkanı Ajlan al-Ajlan’ın sosyal medyada yaptığı en son açıklama ile resmiyet de kazanmış oldu. Daha önce de Türk mallarına dönük boykot çağrısı yapan Ajlan al-Ajlan, son yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kesin ve net bir şekilde söylüyorum: Yatırıma hayır, ithalata hayır, turizme hayır. Biz vatandaşlar ve iş adamlarının Türk olan hiçbir şeyle işimiz olmayacak. Hatta krallıkta çalışan Türk şirketleriyle bile çalışmama çağrısı yapıyorum. Bu da liderliğimize ve ülkemize karşı devam eden Türk düşmanlığı ve hakaretine karşı vereceğimiz en küçük yanıt.” Saray rejimi bu boykot kararına henüz bir tepki vermiş değil.
Hem Tükiye’deki dinci-faşist saray rejimi ve hem de Körfez’in petro-dolar zengini şeyhleri, hepsi de ABD emperyalizmi ile İsrail siyonizminin uşağı, Ortaçağ artığı, çağdışı, gerici rejimlerdir. Ortadoğu halklarının baş düşmanı bu rejimlerin “iyi ilişkileri”nin de, kendi aralarındaki dalaşın da esasta emekçi halklara bir faydası yoktur. Bu karanlık rejimlerin Türkiye’ye yönelik “doğrudan yatırımları” denen şey de, esasta, krizin de yardımıyla, ülkenin zenginliklerinin haraç mezat petro-dolar zengini Arap şeyhlerine peşkeş çekilmesinden başka bir şey değildir. Elbette bu yağmadan AKP de payını alıyor.
Bunların varlığı her koşulda halklara zarar vermektedir. Bu haramilerin üzerinde tepindikleri zenginliklerin gerçek yaratıcısı olan bölgenin emekçi halkları örgütlü devrimci bir mücadele temelinde kaderlerini eline almayı başarmadıkça, gün geçtikçe daha fazla sefalete ve yıkımdan yıkıma sürüklenmeye devam edeceklerdir.