Erdoğan’ın başbakanlığının ilk yıllarında danışmanlığını yapan Cüneyt Zapsu, o dönem ABD ile AKP arasında yaşanan güven bunalımını Erdoğan lehine çözmek için, Washington’da “Bu adamı kullanın, deliğe süpürmeyin” diyerek, siyasi tarihe geçen bir yakarışta bulunuyordu. Erdoğan ise ABD’ye yaptığı ilk ziyaret yolculuğunda, ABD emperyalizmine hizmette alternatifsiz olmakla övünmeyi, “En büyük avantajım CHP’nin anti Amerikancı olmasıdır” diyecek kadar ileri götürüyordu. AKP ve Erdoğan’ın anti-Amerikancılığının(!) sınırlarını ve muhtevasını gözer önüne seren bu türden düşkünlükler, sonraki yıllarda da devam etti.
Deliğe süpürülmeyip kullanılan AKP şefi, Türk egemenlerinin her ekonomik ve sosyal kriz döneminde çekmecelerinden çıkarıp kabarttıkları Yunan düşmanlığını, AB’nin en gerici diktatörlerinden olan Orban’la birlikte yaptığı basın toplantısında yeniden piyasaya sürdü. Erdoğan’ın açıklamaları yandaş medya tarafından çarpıtılarak, piyasaya ABD karşıtlığı gibi lanse edildi. Bol keseden “dış mihraklar” edebiyatı yapıldı. Oysa Erdoğan, deliğe süpürülmeyip de kullanılmasının gereklerini Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) eş başkanı sıfatıyla kusursuzca yaptığını hatırlatıp, emperyalist efendilerine serzenişte bulunuyor, Yunanistan yerine kendisinin tercih edilmesini istiyordu.
Başta yandaşlar olmak üzere tüm burjuva medya, Erdoğan’ın “Saya saya bitiremiyorum. Hepsini bir araya toparladığımız zaman ortaya öyle bir tablo çıkıyor ki Yunanistan’ın kendisi adeta Amerika’nın bir üssü gibi” sözlerini öne çıkarıp, açıklamanın mahiyetini karartarak, “anti-Amerikancı” bir algı yaratmaya özen gösterdiler. Erdoğan’ın açıklamasının devamında söylediği, “Kendilerine seçtikleri komşu, yanlış bir komşu ve üs olarak da Ege’de Yunanistan’la takındıkları bu tavır doğru bir tavır değil.” sözleri, aynı medya grupları tarafından ya geçiştirildi veya önemsiz bir ayrıntı olarak verildi. Sermaye medyası, ABD emperyalizmi ve NATO’nun, Türkiye topraklarındaki 15 askeri üssünün ve 38 ABD tesisinin varlığını görmezden gelmeyi de ihmal etmedi.
AKP şefinin, görüşüp birlikte açıklama yaptığı Orban’ın İslam düşmanlığı üzerine bir çift kelam etmemesi de ayrıca manidardı. Bu yılın bahar aylarında Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın ev sahipliğinde Budapeşte’de yapılan toplantıda bir araya gelen Polonya Başbakanı Mateus Morawiecki ve İtalya’da aşırı sağcı-ırkçı milliyetçi Lig partisi lideri Matteo Salvini, Avrupa’da merkez sağdan giderek uzaklaşan faşist partileri Avrupa Parlamentosu’nda bir araya getirerek, faşist parlamento grubunda birleştirme girişimine öncülük yapmışlardı. AB parlamentosunda faşist bir odak yaratmayı amaçlayan üçlü, toplantı sonrasında yaptıkları açıklamada bir “Avrupa rönesansı” için birlikte çalışacaklarını duyurmuşlardı. Avrupa’yı yönetenlerin “Hıristiyan değerlerden, özgürlük ve aileden uzaklaştıklarını, İslam’a ve göçmenlere dur diyemediklerini, bunu kendilerinin yapacağını” vurguladıkları açıklamalarında, “komünizm ve yasadışı göç”e karşı Avrupa’yı “tarihin en karanlık döneminden aydınlığa çıkarmak için” yola çıktıklarını ilan etmişlerdi.
Batı’yı her adımda İslamofobiyle suçlayan Erdoğan, halklar arasında önyargı ve düşmanlığı körükleyen anti-komünist blokun başını çeken Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın bu açıklamalarına karşı tek bir söz söylemediği gibi, AB içerisinde Rusya karşıtlığı ve ABD yanlısı saldırgan politikalarıyla öne çıkan faşist odağın başını çeken Orban’ı yanına alarak, ABD emperyalizmine kullanılmaya hazır olduğu mesajını göndermeyi tercih etti.
Benzer bir mesaj Suriye üzerinden de verildi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Suriye’de, “Normalleşmeyi desteklemiyoruz ve dostlarımızı ve ortaklarımızı bunu dikkate almaya çağırıyoruz” açıklamasına destek veren saray rejimi, Suriye’ye yönelik provokatif açıklama ve girişimlerini artırarak, bölgedeki saldırganlık politikalarında ABD’nin arkasında saf tuttuğunu yineledi.
Alexandropoli’de (Dedeağaç), ABD emperyalizminin yaptığı yığınak AKP şefinin Yunan düşmanlığı arkasına gizlenerek yansıttığının aksine, Türkiye’yi hedeflemiyor. Yunanistan’ın eski AP milletvekili Notis Marias, “Alexandropoli, ABD’nin Rusya karşıtı politikası için dayanak noktası olacak.” derken, Ege’nin karşı kıyısında Erdoğan gibi sırtını ABD ve NATO’ya dayayarak kışkırttıkları milliyetçi hezeyanla beslenen Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos da “NATO, Rusya’yla uzun mücadeleye hazırlanmalı” açıklaması yaparak, Alexandropoli’de ABD ve NATO yığınağının asıl hedefinin Rusya olduğunu söyledi. Yunanistan Komünist Partisi’nin yayın organı Rizospastis’in de dikkat çektiği gibi “ABD’nin Yunanistan’daki varlığını artırması, öyle basına yansıdığı gibi Türk-Yunan anlaşmazlıklarının sonucu olarak değil, Yunanistan’ın yeni NATO planlarında daha verimli kullanılması amacıyladır.” (Sol, 26.3.2021.) Cumhuriyet gazetesinde M. Ali Gürler ise ABD emperyalizminin Alexandropoli’de yaptığı yığınağın asıl amacının Rusya olduğu gerçeğini şöyle dile getirdi:
“… ABD’nin Yunanistan’a askeri yığınağı, bu ülkenin Rusya’ya karşı oluşturmaya çalıştığı cephelerle ilgilidir. ABD, Rusya’ya karşı ‘Baltıklar, Doğu Avrupa, Karadeniz’ hattını ana hat olarak inşa ediyor. ABD aynı zamanda bu hattın devamı olarak, Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e bir destek hattı inşa ediyor. İşte Ege’yi de kapsayarak Dedeağaç’tan Girit’e inen hat budur. ABD bu destek hattıyla Rusya’nın Karadeniz’den Akdeniz’e çıkışına barikat kurmak istemektedir.”
ABD emperyalizminin stratejik rekabet ve savaş hazırlığının bir parçası olarak Alexandropoli’de yaptığı askeri yığınağı “Türk-Yunan düşmanlığı” eksenine çekmek AKP şefi ve avenelerinin kirli siyasetinin yeni bir örneğidir sadece. AB içerisinde ABD yanlısı tutumuyla öne çıkan Orban’ı da yanına alarak açıklama yapan Erdoğan’ın birinci önceliği elbette Atlantik ötesine kullanılmaya hazır olduğu mesajını iletebilmektir. Fakat hem böylesine derin ve köklü bir Amerikan uşaklığını gizlemek hem de iç politikadaki ihtiyaçlar çerçevesinde “Yunan düşmanlığı” da alabildiğine köpürtülmektedir. İç politikadaki ihtiyaçların başında toplumda milliyetçi histeriyi körüklemek gelmektedir. Nitekim Erdoğan’dan işaret alan AKP tayfası da gündemi es geçmedi. Konuyla ilgili son konuşanlardan biri AKP MKYK Üyesi Metin Külünk oldu. Sedat Peker’in 10 bin dolar maaşa bağladığı iddia edilen Külünk’ün, “Yunanistan füze atacakmış. Atsın da görelim ağzının payını alır. 5 saatte Selanik’teyiz. 5 saatte Atina’dayız” sözleri, AKP-Erdoğan iktidarının ne denli zıvanadan çıktığının bir dışa vurumuydu.
Dış saldırganlık politikalarında boyunun ölçüsünü alıp süngüsü düşen, ekonomisi iflas eden, saray gemisinin yüzdürülmesinin yolunu emperyalist efendilerinin desteğiyle milliyetçi histeriyi körükleyecek olan yeni bir macerada gören AKP şefi ve şürekasının işi bu kez kolay görünmüyor. Ekonomik enkazın altında inleyen işçi ve emekçi kitlelerin ne Yunan düşmanlığı kışkırtmasına kapılacak takatleri ne de “İslam’a ve göçmenlere dur diyerek Avrupa’yı Hıristiyan değerlerine döndürme”yi hedefleyen Orban türünden ırkçı-faşistlerle kol kola girip ABD’ye hizmet mesajı verenlerin sahte “anti-Amirakancılığına” kanacak halleri kalmış durumda.