Suriye topraklarına girilmesiyle eşzamanlı olarak düzenin kanalizasyon ayarındaki medyasında uçan tankların, “kahraman” askerlerin görüntüleri servis edilirken, savaşa karşı düşüncelerini sosyal medyada, meydanlarda ifade edenler vatan haini ilan edildiler. Sosyal medyadaki paylaşımlar gerekçesi ile ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar olağan hale geldi. HDP’li belediyelere kayyum atanması ve belediye eş başkanlarının tutuklanması karşısında gösterilen cılız tepkilere dahi aman verilmedi. Benzer bir susturma politikası Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonları döneminde de yaşanmıştı.
9 Ekim’de Suriye topraklarına girilmesi, “güvenli bölge” oluşturma yalanı ile meşrulaştırılmaya çalışıldı. 9 Ekim’den bu yana yalanlar ve saldırılar kesintisizce sürdürüldü. Operasyon öncesinden bugüne her türlü savaş karşıtı ses bastırılmaya çalışılıyor. Son yıllarda devrimci, ilerici kişi ve örgütlere yönelik saldırganlık ivmelenerek devam ediyor.
“Mazlum bir halk topluluğuna karşı yürütülen gerici imha savaşının iç politikaya yönelik” asıl hedeflerinden ilki, “ağır ekonomik krizin sonu gelmeyen faturasına karşı öfke ve tepkisi günden güne büyüyen işçilerin ve emekçilerin bir kez daha kudurgan bir şovenizmle zehirlenip sersemletilmesi, böylece tümden etkisizleştirilmesidir. İkincisi, zaten sınırlı kırıntılar düzeyine indirilmiş demokratik hak ve özgürlüklerin tümden askıya alınması, sesini çıkarmaya yeltenecek olanların bu kez savaş bahanesiyle anında ezilmesidir. Bunun bir uzantısı olan üçüncüsü, bizzat kendi öz kardeşlerine yönelen bu gerici savaşa kaçınılmaz olarak karşı çıkacak olan Türkiye’deki legal Kürt hareketinin kriminalize edilmesi ve olanaklıysa legal alandan tasfiyesidir. Bu yerel seçimlerden beri zaten başlamış bir süreçti ve gerici savaşla birlikte yeni boyutlar kazanacağı kesindir.” (Suriye’den ve Rojava’dan kirli ellerinizi çekin! - TKİP)
AKP iktidarı sendelerken, kendi ayağına kendi çelme takarken, bir yandan da zorbalıkla ayakta durmaya çalışıyor. Despotluk dışta savaş politikası içte artan baskı, yasak, gözaltı, tutuklama olarak cereyan ediyor. AKP iktidarı, yumuşak yüzünden vazgeçeli çok oldu. Deyim yerindeyse artık her şeyi yakarak yıkarak hallediyor. Astığım astık kestiğim kestik davranış biçimi ile kendi tabanına güç gösterisi, kendisine karşı veya kendisinden farklı ses çıkartan herkese de korku salma derdinde. Bu ruh hali ile Suriye ve Rojava’yı işgale girişti. Bu da ardı sıra içerideki devlet terörünü tırmandırdı.
“Çözülme-çöküş alametleri T. Erdoğan’la müritlerini diken üstünde bırakırken, hem içeride hem dışarıda izlenen politikaların yıkıcı etkileri Türkiye işçi sınıfını ve emekçileri vuruyor. İşgal saldırısının gerçekleşmesi durumunda ise yıkım daha da ağırlaşacak. Dolayısıyla onurlu her işçinin-emekçinin saray rejiminin saldırgan-işgalci politikalarını reddetmesi gerekiyor. Savaşlar-işgaller sermayeye hizmet eden AKP-MHP koalisyonun politikasıdır. İşçi sınıfıyla emekçilere gerekli olansa, bölgenin kardeş halklarıyla kenetlenerek her tür saldırgan-işgalci savaşa karşı birlikte durmaktır.” (Savaş tamtamları saray rejiminin bekası için çalıyor! - Kızıl Bayrak)
AKP iktidarı, tepkileri susturmaya, dağıtmaya çalışıyor. Devlet terörüne, savaş ve saldırganlık politikalarına karşı formül de tam burada. Susmayacağız, dağılmayacağız! Yanı başımızda kardeş bir halkın bombalar altında kalmasına da sermaye sınıfı tarafından kardeş halklarla birlikte sömürülmeye de birlikte karşı duracağız, mücadeleyi omuz omuza vereceğiz. Tek birimizin kurtuluşu ve özgürlüğü için hepimizi kurtaracak bir mücadele için örgütlenmekten başka seçeneğimiz yok!
Kızıl Bayrak okuru emekçi bir kadın