Anayasa değişikliği olmasaydı, geçirecektiniz yağlı ilmeği boynumuza…
Yahut, dünyanın başka topraklarında, sizin emperyal efendileriniz oturturlardı bizi elektrikli sandalyeye, akıtırlardı ölümcül zehri damarlarımıza.
Şimdi sömürünün niteliği gereği, böyle ölüm cezalarını gerekli bulmuyorsunuz ama daha ağırını biliyorsunuz: ömür boyu hücre… ve fakat, “öyle bir ibret-i alem olsun ki” diyorsunuz, “Taksim Meydanında sallandırır” gibi büyütsün gözleri ürkü ile.
İşte bu yüzden bizim yargılamamızı daha başından itibaren bir hesaplaşmaya çevirdiniz; Başbakanın Salı Konuşmalarına konu ettiniz, şimdi de tarikatın televizyonlarında birkaç dönem sürecek bir dizi film gibi oynatıp duruyorsunuz.
Tehditle, baskıyla, gözaltıyla, tutuklamayla susturamadınız, şimdi de ömür istiyorsunuz…
Bu, yalnız bizi susturmak için değil elbette… Haziran ayaklanmasıyla dirilip dikelen halka da işin ciddiyetini anlatmak istiyorsunuz. Bu yüzden duruşmalarımızı da bir ideolojik propagandaya çevirmektir muradınız.
Alçakça yalanlara iddia diyorsunuz.Yalana kılıf geçirseniz de inandıramazsınız, bunu biliyorsunuz. Ama siz, inandırmak değil susturmak istiyorsunuz; ikna etmek değil korkutmak istiyorsunuz. Şaka yapmıyorsunuz, tarih bilgimiz bunu bilmeye yeterli. Siz, siyasi muhaliflerini kuyulara doldurmuş, kılıçtan geçirmiş, ipte sallandırmış, zindanlarda çürütmüş egemen soydansınız. Siz, her türden yalanı, riyayı, komployu kılınız kıpırdamadan kurar, uygularsınız.
Kimi kez, sokak ortasında infaz ettiniz; kimi kez, gözlerden ıraklarda kaçırdınız, kaybettiniz.
Kiminde yargıladınız, kiminde isimsiz bıraktınız.
Her yargılamayı bir hesap divanına çeviren ve siyasi muarızlarını aman dilemeye çağıran anlayışın devamcılarısınız.
Ama biz de, okur-yazarız. Biz de, atadan, dededen, türküden, beyitten öğrenip ders alanlardanız. Çünkü biz,
“çok uzaklardan geliyoruz” ,
“ ve bizden sonra gelenler
demir parmaklıklardan değil
asma bahçelerinden seyretsin”, diyedir kavgamız,
“bahar sabahlarını, yaz akşamlarını”.
Bu yüzden, “karıncaya hor bakmamış, serçenin kanadını kırmamışızdır.”
Bu yüzden,
“kaybetmedik bağımızı çok uzaklarla…
Bize hâlâ,
konduğumuz mirası hatırlatır
Bedreddini Simavînin boynuna inen satır”.
Bilincimiz ve haklılığımızdır bizi güçlü kılan,
“Biliriz
hangi pir aşkına biz
sultan ordularına kıllı göğüslerimizi gerdik…”
Biliriz, Ortaklarda atılan tohum, Gezi Parkında boy vermiştir. Biliyoruz ki;
“alevli bir fanus gibi taşıyoruz ellerimizde
İhrak binnar edilen Galile’nin
Dönen küre gibi yuvarlak kafasını.”
O Galileo, korksa da kafasının kopmasından, “Siz ne yaparsanız yapın yine de dünya dönüyor,” diyebilmiştir.
Pir Sultan:
“Kadılar müftüler fetva yazarsa
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan,” diye mısralar dizmiştir.
İşte O’nu duyan: Mahir değil midir ölümüne kuşatılmışken,
“Biz buraya, dönmeye değil ölmeye geldik” diyen.
Seyit Rıza, her ne kadar baş edememişse de oyunlarınıza, yine de size dert bırakmıştır boyun eğmezliğini.
Tam yarım yüzyıl zindanlarda çürüttüğünüz Fransız işçi sınıfının önderi Blanqui’yi okuma imkanımız oldu. Siz de okuyun, öğrenin; 66 yaşında, ömür boyu zindan cezasına çarptırılan Blanqui boyun eğmiş mi zulmünüze?
Seine Mahkemesi Yargıcı, 25 yıllık hapislikten sonra, hâlâ aynı fikirde olup olmadığını sorduğunda, tereddütsüz verdiği cevabı anlayın:
“Kesinlikle ölene dek.”
Ve üstelik bizler avukatız. Biz sizin yazdığınız bu hikâyeleri ağabeylerimizden biliyoruz. Darağaçları kurup,”üç fidan”ı yeşerttiğinize, Onlar tanık oldu. Çünkü Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i Onlardan dinledik.
İdamı, müebbeti nasıl türkülerle karşıladılar, nasıl yenilmediler tecrit hücrelerine, bunu kendi avukatlığımızdan biliriz.
Dava dosyalarından öğrendik, yargılamalarınıza tanıklık ettik ki: dört duvar arasındaki tutsaklara bile “teslim ol” dersiniz siz, gaza boğar, satırlarla doğrarsınız.
Biz işkencelerinize boyun eğmeyerek can vermiş genç bedenleri otopsilerdin aldık, gömdük gençliklerini toprağa…
Yabancısı değiliz zulmünüzün,
Ve hiç uzağında değiliz tarihin, ve direnen müvekkillerimizin…
İşte ol hikâye, sahneye konulacaktır
Çok iyi bildiğimiz,
Çatışmasıdır, ezenle ezilenin,
Kavgasıdır zalimle mazlumun,
Baş eğdirmeye çalışanla, baş eğmeyenin.
Ve uzlaşmazdır.
Siz ömür istersiniz,
Ki hiç unutulmasın zulmü devrinizin
Bir ömür istersiniz
Ki şaka olduğu sanılmasın sözünüzün, gücü iktidarınızın.
İspat istemekteyse zulmünüz, delil aramaktaysa tarih: Bilin ki sonuna dek sürecek hakikatin cengi.
Ömür istemektesiniz,
Ol ferman sizindir…
Verin basak bağrına mührümüzü…