Türkiye'de hapishanelerinde baskı, hak ihlalleri, kötü muamele uygulamaları her geçen gün artıyor, ölüme terk edilen hasta tutsaklar tahliye edilmiyor. Yaşam hakkı ihlal edilen hasta tutsaklar için hastanelerin verdiği “cezaevinde kalamaz” raporlarına rağmen, Adli Tıp Kurumu (ATK) ise “cezaevinde kalabilir” yönünde görüş bildiriyor. Cezaevlerinde son bir ayda 7 tutuklu yaşamını yitirdi.
2 kanser hastası tutsak
Kanser hastası olan 53 yaşındaki Erol Zavar ve 51 yaşındaki Cihat Özdemir, 22 yıldır hapiste tutuluyor. Yapılan tüm girişimler, alınan hastane raporları ve yapılan çağrılara rağmen hasta tutuklular tahliye edilmiyor. Zavar Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde akrabası olan Cihat Özdemir ise Kırıkkale F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutuluyor. Erol Zavar ve Cihat Özdemir, 2000 yılında yargılandığı Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Kanser nüksetti
Hapse girmeden önce mesane kanseri teşhisi konulan Zavar, uzun süre tedavi gördü. Tedavisi sürerken, gözaltına alınıp, tutuklandı. Hapishanede hastalığıyla ilgilenilmediği ve tedavi yapılmadığı için 2004 yılında avukatları, eşi ve yakınları tarafından bir kampanya düzenlendi. Düzenlenen kampanyanın etkisi ile hapiste tedavisine başlandı. Gerçekleştirilen dokuz ameliyata rağmen sağlığı kötüye gitti. 2006’da “bu ışık sönmesin” sloganı ile yeni bir kampanya düzenlendi. Bu yeni kampanyanın amacı kanser tedavisinin sağlıklı koşullarda sürdürülebilmesi için serbest bırakılmasıydı. Ancak Zavar, tüm çağrılara rağmen tahliye edilmedi. Eskişehir’de bir yıl tutulduktan sonra Zavar, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’ne sevk eldi. Bu sürede Zavar’ın kanser hastalığı yeniden nüksetti. Zavar’ın ailesi, Adalet Bakanlığı ve cezaevi yönetimine tam teşekküllü hastanede tedavi yapılması için yapılan başvurular reddedildi.
Kampanya sürecinin ardından Zavar, Edirne F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi. İlk kez Zavar, akrabası Cihat Özdemir’den ayrı bir hapishaneye gönderilmiş oldu. Ailesi tedavi sürecinin sağlıklı bir şekilde yürümesi için Zavar’ın bir kez daha Ankara’ya nakledilmesi talebiyle başvuruda bulundu. Ailesinin yoğun mücadelesi üzerine Edirne F Tipi Hapishanesi’nden, Sincan F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi. 15 Temmuz darbe girişimi ardından Zavar, Bolu F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi. Zavar, halen Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutuluyor ve kanser tedavisi yapılmıyor. Zavar, 22 yıllık hapishane sürecinde 28 kez ameliyat oldu.
Erken teşhise müdahale edilmedi
Zavar ile birlikte tutuklanan ve 22 yıldır hapiste tutulan Cihat Özdemir de, Eskişehir Hapishanesi’nde bir yıl kaldıktan sonra Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi. Özdemir'in ailesinin başvuruları üzerine Kırıkkale Hapishanesi’ne sevki gerçekleşen Özdemir, hapishanelerdeki kötü koşullarından dolayı rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. 2017’de Tiroit kansere şüphesi olmasına rağmen Özdemir tedavi edilmeden cezaevine gönderildi. Özdemir’in hapse geri gönderilmesi üzerine ailesinin girişimleri sonucunda Kasım 2019’da tekrar hastaneye kaldırıldı. 2019’da Özdemir’e de Tiroit bezi kanseri teşhisi konuldu. Ancak Özdemir’e zamanında müdahale edilmediği için kanser beynine ve böbreklerine sıçradı. Aralık 2019’da da Tiroit bezi ve civarındaki lenfler temizlendiğinden ses telleri zarar görüyor ve konuşma güçlüğü yaşıyor.
Tedavi istedi hücre cezası verildi
Özdemir’e tedavisinin sağlıklı koşularda yapılması için yaptığı eylemlerden dolayı ise 3 kez hücre cezası verildi. 2031’de tahliye olması gereken Özdemir’e verilen hücre cezaları gerekçesiyle infazı yakıldı ve 2037’de tahliye olacağı kararı verildi. İHD’nin ağır hasta mahpuslar listesinde yer alan Özdemir'in ailesi ise tahliye talebinde bulundu.
Hapiste kanser oldular
Cihat Özdemir'in ablası ve Erol Zavar’ın eşi Elif Özdemir, “Erol, cezaevine girmeden de kanser tedavisi görüyordu. Kanseri atlatmıştı ama tedavisi tamamlanmamıştı. Cezaevi süreciyle birlikte tekrar kanser oldu. Cezaevlerinde tedavileri engelleniyor. Tedavileri yapılmadığı için bir hafta içinde çok sayıda hasta tutuklu yaşamını yitirdi. Rahatsızlıkları vardı. Cihat da Hepatit B, orta kulakta, beyne yakın yerde hasar vardı. Rahatsızlıkları cezaevinde ilerledi şimdi de kanser oldu” diye anlattı.
Özdemir’in durumu kritik
Kardeşinin durumunun ise kritik olduğunu söyleyen Özdemir, “Kardeşimin tiroitlerinde kitle vardı. Onu aldılar, atom tedavisi gördü. Tedavi ve ameliyat süreci çok uzun sürdü. Teşhis konulduktan sonra hastaneye götürülmedi, tedavisi yapılmadı. Atom tedavisinde hijyen önemlidir, steril koşular önemli ancak atom tedavisi gördüğü odaya askerler sokuldu, başında bekletildi. Bunlar tedavinin ne kadar göstermelik olduğunu gösteren şeyler. Birçok hasta tutuklu da aynı durumda” diye konuştu.
ATK “Cezaevinde kalabilir” dedi
Özdemir ve Zavar için birçok kez başvurdukları ATK’nin “cezaevinde kalabilir” raporu verdiğini söyleyen Özdemir, “Cezaevinde kalabilir’ dediklerinde, ölüm haberlerini duyuyoruz. Bu da bizi kaygılandırıyor. Kampanya yaptığımız süreçte eşim için alternatif rapor çıkarmıştık, Cumhurbaşkanlığına gönderdik ama raporumuzu dikkate almadılar. Pandemi sürecinde ek bir madde konuldu, ağır hastalıkları bulunan tutukluların bırakılmasına yönelik. Kanserden daha ağır bir hastalık var mı?” diye sordu.
“Tedaviler uygulanmıyor”
F tipi hapishanede sağlıklı koşullarının oluşmadığını söyleyen Özdemir, “Kardeşim ile eşim cezaevine girdikleri zaman F tipleri yeni açılmıştı. Büyük baskılar gördük, tedavileri yapılmadı ve şimdi bu durum daha katmerli bir şekilde devam ediyor. Koronavirüs sürecinde ‘hastaneler ve jandarma müsait değil’ gerekçesi sunuluyor, tedavileri sağlanmıyor. Hastalık durmuyor, erken müdahalenin önemli olduğu rahatsızlıklarda müdahale yapılmıyor” ifadelerini kullandı.
“Kendi yasalarına kendileri uymuyor”
Son dönemde hapishanelerde yaşanan ölümlerin kendilerini endişelendirdiğini söyleyen Özdemir, “Devlet kendi yasalarına uymuyor. Yasalara uysalar, hasta tutuklular ailelerinin yanında daha sağlıklı ortamlarda tedavi olup yaşamlarına devam edecekler. Bize deneme şansı bile bırakılmıyor. ATK, kalp, şeker, tansiyon, kolesterol hastası olan veya uzuvları olmayanlara da ‘sağlıklıdır’ raporu verebiliyor. Yanlı olduğunu gösteriyor. Bu raporlarla insanlar ölüme terk ediliyor” ifadelerini kullandı.
Metris R Tipi Hapishanesi’nde devletin 'tehlikeli' gördüğü iki tutsak
Ağır hasta tutsaklar arasında yer alan 30 yaşındaki Serdal Yıldırım, 2010 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde geçirdiği bir trafik kazasında belden aşağısı felç kaldı. Yıldırım, Adli Tıp Kurumu (ATK) raporuna göre de yüzde 98 engelli ve tekerlekli sandalye ile yaşama tutunuyor. Yıldırım, tekerlekli sandalyesiyle katıldığı yürüyüşler gerekçe gösterilerek 2015 yılında Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı bir soruşturma kapsamında evine yapılan baskınla gözaltına alınıp, tutuklandı. Devam eden yargılama sırasında tahliye edilen Yıldırım’a 2016 yılında “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapma” iddiasıyla 12 yıl hapis cezası verilirken, cezası 2018 yılında Yargıtay tarafından onandı.
Birinin elleri, diğerinin ayakları
30 Aralık 2018’de yapılan ev baskınında gözaltına alınan Yıldırım, o günden bu yana cezaevinde tutuluyor. İlk olarak Mardin E Tipi Kapalı Cezaevine konulan Yıldırım, ardından konulduğu Metris 2 No’lu Rehebilitasyon (R) Tipi Cezaevinde A-17 koğuşunda bir süre iki eli olmayan Ergin Aktaş ile felçli ve kalp hastası olan tutuklu Abdullah Turan'la birlikte kaldı. Turan’ın 24 Aralık 2020’de tahliye edilmesiyle birlikte Yıldırım ve Aktaş, hapiste kaldı.
ATK raporlarına rağmen
Serdal Yıldırım için ailesi ve avukatları bugüne kadar defalarca tahliye başvurusunda bulundu. ATK, Yıldırım hakkında 3 defa, Ergin Aktaş hakkında ise, 5 defa “cezaevinde kalamaz” raporu düzenledi. Ancak hem Yıldırım’ın hem de Aktaş’ın tahliyesi ilçe emniyet müdürlüklerinin “toplum için tehlikeli” yönünde bildirdiği görüş nedeniyle engellendi. Yıldırım için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan tedbir başvurudan da olumsuz sonuç gelirken, Aktaş için de avukatlarının yaptığı başvurulardan olumlu sonuç alınamadı.
Anne: Tedavisi yarım kaldı
Kaza sonrası oğlunu Kızıltepe’de tedavi imkanı olmadığı için götürdükleri Urfa’da platinin ters takıldığını kaydeden Anne Fatma Özdurak, oğlu Serdal Yıldırım’ın vücudunun tamamında platin olduğunu belirtti. Oğlunun Ankara’da 6 ay tedavi gördüğünü ve 4 ameliyat geçirdiğini dile getiren anne Özdurak, “Ankara’da devam eden tedavisi sırasında artık göğsündeki platinleri çıkarmayı planlıyorlardı. Tedavisi devam ederken eve baskın oldu. Helikopterle üzerimize geldiler. Alıp götürdüler. Tedavisi yarım kaldı. Elbiselerini kendi başına giyemeyecek durumda. Biz bakıyorduk. Şu an da durumu iyi değil. Sonda kullandığı için enfeksiyon kaptı. Böbreklerinin ve sırtının ağrıdığını söylüyor. Bu haliyle direniyor” dedi.
El ve ayakları yok
Yıldırım’ın telefon görüşmesinde hastaneye götürüldükleri sırada Ergin Aktaş ile kendisini ayırdıklarını aktardığını belirten anne Özdurak, “Hastaneye götürünce 15 gün ayırıyorlar. Hastaneye götürecekleri zaman yüzlerini duvara çevirtip arama yaptıklarını söylüyor. Zaten cezaevindeler. Ellerini arkadan kelepçeliyorlar. Birinin elleri, birinin ayakları yok. Bunlar nasıl kaçacak. Hastaneye götürdüklerinde bile büyük zorluklar çıkarıyorlar. Zaten Ergin arkadaşın elleri yok... Birlikte işlerini yapıyorlar. Birbirlerine el ayak oluyorlar” diye belirtti.
Anne Özdurak, Yıldırım’ın telefon görüşmesinde, “Benim de Ergin'in de durumu iyi değil, Ergin öksürdüğü zaman kan atıyor” dediğini aktardı.
“Peşlerini bırakmayız”
Hasta tutsakların serbest bırakılmasını talep eden anne Özdurak, şunları kaydetti:
"Cezaevinden tabutların çıkmasını istemiyoruz. Dışarıda tedavileri yapılmalı. Bu şekilde yüzerce tutuklu bulunuyor. Hepsinin bırakılmasını istiyoruz. Bu duruma karşı da sessiz kalmayacağız. Erdoğan’a da sesleniyorum; Çocuklarımızı bırakın. Onlardan vazgeçmeyeceğiz. Halkımızla birlikte mücadele edeceğiz. Onları serbest bıraktıracağız. Tutsaklarımızın arkasındayız, aklımız ve ruhumuz onlarla. Çocuklarımız kendi imkanlarıyla kendilerine bakıyorlar ve direniyorlar. Oğlumun başına bir şey gelirse devletin yakasını bırakmam… Toplum için 'tehlikeli' diyorlar. Neyi tehlikeli? Zindana atmışlar, ölmesini bekliyorlar. Çocuğum ölürse ben sizin peşinizi bırakır mıyım? Hesabını soracağım. Sadece oğlumun değil, hepsinin hesabını soracağım.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı