Emperyalist/siyonist güçlerin “ılımlı İslam modeli” diye piyasaya sürülen AKP iktidarı, kendisine biçilen role hevesle sarılmıştı. Ortadoğu’nun yağmasından büyük paylar alma hayallerine dalan AKP şefleri, 2011’de Şam’daki Emevi camisinde namaz kılarak Osmanlı’yı hortlatabileceklerini varsaydılar. Tunus’ta el Nahda, Mısır’da İhvan, Suriye’de el Nusra, Türkiye’de AKP… Bu dört “sağlam” ayağa dayandı mı “ılımlı İslam” Ortadoğu halklarına şu veya bu yöntemle dayatılabilirdi.
Hem içeride hem bölgede bu plana angaje olan AKP’nin esas dayanağı Mısır’daki Müslüman Kardeşler (İhvan) rejimi olacaktı. Zira Mısır’da iktidar elde tutulabilirse, gerisini getirmek nispeten kolay olacaktı. Muhammed Mursi’nin kerhen de olsa cumhurbaşkanı seçilmesi, AKP şeflerini umutlandırmış, hedefe ulaşabilecekleri kanısını güçlendirmişti. Mursi’ye bir an önce Mısır devletini İhvanlaştırma nasihatleri veren AKP şefleri, ummadıkları bir duvara tosladılar.
Diktatörleri yıkan Mısır halkı, Mursi’ye bir yıl tahammül edebildi. On milyonlarca Mısırlı sokaklara çıkarak İhvancıların kurmaya çalıştığı dinci-faşist rejime karşı direndi. Bunu fırsat bilen ordu, İhvanla kurduğu koalisyonu bozarak iktidarı ele geçirdi. AKP şeflerinin “bir an önce devleti İhvanlaştır” nasihatlerine uyan Mursi, bir açıdan bu nasihatlerin kurbanı da oldu.
Mısır’da İhvanın yönetimden uzaklaştırılması, T. Erdoğan başta olmak üzere AKP şeflerinin bitmeyen kabusuna dönüştü. Bundan dolayı halen Rabia işareti yaparak o döneme duydukları hasreti dile getiriyorlar. Mısırla ilişkileri İhvana endeksleyen AKP, Mursi’yi deviren General Abdülfettah el Sisi’ye “darbe karşıtlığı” adı altında düşmanlık yaptı. Mısırla ilişkileri iyice geren AKP-saray rejimi işi adeta düşmanlığa vardırdı.
Saray rejiminin bu darbe karşıtlığı bir zırvadan ibaretti elbet. Zira Türkiye’de kendi darbesini yapan dinci-faşist bir rejimin Mısır için demokrasi talebinde bulunması kaba riyakarlıktan öte bir anlam taşımıyordu. AKP şefi, Sisi’yi “ılımlı İslam” hayallerinin yıkıcısı addettiği için Mısır yönetimiyle gerilim siyasetini esas aldı. Oysa İhvancı yönetimin sonun getiren halkın isyanıydı. Zira Sisi’nin başını çektiği generaller ancak halkın isyanını fırsata çevirerek iktidara yeniden yerleşebildiler.
Gelinen yerde “Mısır’a düşmanlık” temeline oturtulan AKP-MHP koalisyonun İhvancı dış politikası resmen de iflas etmiştir. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da yaşanan iflas zincirine Mısır halkası da eklendi. Bu yeni olmamakla birlikte, ilk defa saray yamakları tarafından da açıkça dile getirilmeye başladı. Yani iflası saray rejiminin şefleri de kabul etmek zorunda kaldılar.
Bu itiraf aynı günlerde hem T. Erdoğan’ın danışmanı Yasin Aktay hem eski Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş tarafından dile getirildi. Sarayın medyadaki beslemelerinin önde gelenlerinden Y. Aktay, Yeni Şafak’taki yazısında Mısır’la masaya oturulması gerektiğini savundu. Benzer bir yaklaşım M. Elitaş tarafından da dile getirildi. Mısır ile Türkiye arasında arka kapı diplomasisinin devam ettiğini belirten Elitaş, “Umuyorum ki bu arka kapı diplomasisinden sonra biraz daha devletlerarası ilişkiler geliştirilir” dedi.
Gelişmeler, Mısır’a düşmanlık politikasının Libya’da saray rejiminin ayağına dolanmaya başladığına işaret ediyor. Saray yamaklarının açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, açmazları derinleşen AKP’nin Mısır’a dair hamasi söylemlerini bir kenara bırakıp, General Sisi ile işbirliğine yönelmek dışında bir seçeneği kalmamıştır. Görünen o ki, dış politikada yaşanan fiyaskolara Mısır halkasının eklenmesi, T. Erdoğan’la müritlerini, yıllardır küfür ettikleri el Sisi’nin ayağına gitmek zorunda bırakacaktır.