AKP-MHP koalisyonu, Libya’daki kukla hükümetle imzalanan askeri işbirliği mutabakatını Meclis’te onayladı. CHP, HDP, İYİ Parti milletvekillerinin red oyuna rağmen onaylanan mutabakat, Türk ordusunun Libya’daki iç savaşa doğrudan katılmasına zemin hazırlıyor. Elbette AKP-saray rejimi baştan beri Libya’daki kanlı paylaşım savaşında yer alan taraflardan biriydi. Buna rağmen atılan bu uğursuz adım, Libya’daki iç savaş bataklığını daha da derinleştirecek mahiyettedir.
Çürük dala tutunmak
“Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” diye anılan anlaşma, 27 Kasım’da Fayez el Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle (UMH) imzalanmıştı. AKP şefi T. Erdoğan’la dalkavuklarına bakılırsa, anlaşma saray rejiminin dış politikadaki önemli başarılarından biridir. Oysa “kazın ayağı” pek de öyle değil.
UMH, güya çatışan tarafların uzlaşmasıyla kurulmuştu. Buna dayanarak “Ulusal Mutabakat” ismi tercih edilmiş, hükümet Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıştı. UMH’nin iğreti bir mutabakat üzerine kurulduğu kısa sürede ortaya çıkmış, el Serrac’la adamları dışında hükümette kimse kalmamıştı. Bir “geçiş süreci hükümeti” olacağı var sayılan UMH’nin ömrü maksimum iki yıl olacaktı. Yani ortada miadı çoktan dolmuş bir “hükümet” var.
Gerçekte baştan beri uzlaşma diye bir şey yoktu. Libya’yı yağmalayan güçlerle işbirlikçileri vardı. Bundan dolayı el Serrac hükümeti AKP-Saray rejimi, Katar, İtalya gibi dış güçlerin desteğiyle ayakta duruyor; yani kelimenin gerçek anlamında kukla bir hükümettir. Öte yandan dış destek almasına rağmen başkent Trablusgarp’ı ancak cihatçı çetelerle uzlaşarak kontrol altında tutabiliyor. Görüldüğü üzere Libya’nın %20’sini kontrol ettiği söylenen bu hükümete tutunan Ankara’daki dinci-faşist koalisyonun elinde çürük daldan başka bir şey yok.
Rejim savaşla ömrünü uzatmaya çalışıyor
Türkiye’de icraatlarıyla ekonomik krizi derinleştiren, emekçileri işsizliğe/sefalete mahkum eden saray rejimi, geniş toplum kesimleriyle ancak şiddetin kaba diliyle konuşabiliyor. Bir kabus gibi ülkenin üstüne çöken bu rejim, bekasını kanlı savaşlara endekslemiş durumda. İç politikadaki tüm argümanlarını tüketen, toplumsal meşruiyeti dibe vuran bu rejim her zamankinden daha tehlikeli icraatlara meylediyor.
Bir tarafta beka sorunu, bir tarafta dizginsiz yayılmacı-işgalci histeri… Geleceği belirsiz el Serrac, çöküşe sürüklenen saray rejiminin tutunduğu çürük daldır. Askeri anlaşmadaki maddeler ise, el Serrac’ın da umutlarını AKP şefine bağladığına işaret ediyor. Zira anlaşmada Libya’da “Ani Müdahale Kuvveti” kurulması, ortak tatbikatlar organize edilmesi, istihbarat paylaşımının arttırılması, ortak askeri planlamalar/ortak operasyonlar yapılması gibi maddeler yer alıyor.
Akdeniz’deki gaz paylaşımından kaynaklı gerilim tırmanırken, AKP-saray rejiminin Libya’daki iç savaşın içine atlama teşebbüsünün vahim sonuçlar yaratması kaçınılmaz. Hal böyleyken bu maceraya atılmak, saray rejiminin bekasını savaşa endekslediğini gözler önüne seriyor. Çünkü “Libya’nın yağmalanmasından en büyük payı ben alacağım” anlamına gelen bu girişimin Libya’da etkin olan bütün tarafları rahatsız etmemesi mümkün değil.
Tek destekçi Katar emiri
Tribünlere vaaz veren AKP şefi T. Erdoğan, “Libya’da geri adım atmayacağız” diye nara atıyor. Oysa vaazlardan icraatlara geçildiğinde geri adım atmaya mahkum olacaktır. Zira El Serrac’a destek veren İtalya bile anlaşmadan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. ABD anlaşmayı provokasyon girişimi diye nitelerken, Libya ordusunun artıklarından General Halife Hafter’e destek veren Rusya ise, durumdan endişeli olduğunu duyurdu. Hafter’e destek veren Fransa da bu girişime cepheden karşı çıkıyor. Gaz paylaşımının bölgedeki tarafları olan Mısır, Suudi Arabistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail gibi güçler ise karşı hamle hazırlığına başladılar bile.
AKP-saray rejiminin yanında kala kala Katar emiri kaldı. Bu tablo, iç politikada toplumsal meşruiyetini yitiren rejimin, dış politikada da iflastan iflasa koştuğunu ispatlıyor. Yıkılmaya mahkum bu rejim, günden güne daha yıkıcı politikalara meylediyor.
Emekçiler yayılmacı politikaları reddetmeli
Sermayenin demir yumruğu olan AKP-MHP koalisyonu hem iç politikada hem dış politikada attığı her adımla, emekçilerin başına yeni belalar sarıyor. Libya iç savaşına dalmak için hazırlık yapan saray rejimi ömrünü uzatmak adına işsizliği, yoksulluğu, sefaleti, zorbalığı daha da derinleştirmekte sakınca görmüyor. Milyonlara hayatı zehir eden bu rejim, yayılmacı politikalarını ırkçı-şoven-dinci propaganda eşliğinde pazarlıyor. Bu rezil propaganda ile emekçileri zehirlemeye çalışan AKP-MHP koalisyonu, sefaletini derinleştirdiği milyonları yayılmacı heveslerine dolgu malzemesi yapmak istiyor.
Onlar, kokuşmuş rejimlerini korumak için savaş dahil her yola başvuruyorlar. Bu icraatların emekçilerin başına sardığı belalar ise umurlarında değil. Artık kokuşmuş saray rejiminin saltanatına son vermek de saldırgan-yayılmacı icraatları engellemek de ancak işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesiyle mümkün olabilir. Diğer bir ifadeyle hem krizin ağır faturalarını ödemeyi reddetmek hem yayılmacı saldırganlığı durdurmak için mücadeleyi her alanda yükseltmek, emekçilerin önündeki tek seçenektir.