Dinsel gericiliğe eğitim alanında yeni kurumsallaşma olanakları

İktidar temsilcilerinin her fırsatta dile getirdikleri “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme hedefi doğrultusunda çalışmalar devam etmektedir. Son olarak hazırlanan “Diyanet Akademisi’nin Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi”yle bu çalışmalara bir yenisi daha eklenmektedir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Ekim 2021
  • 17:59

AKP-MHP iktidarının son birkaç yıldır gündeminde olan “Diyanet Akademisi”nin kurulmasına ilişkin kanun teklifine son şekli verilirken, “teklif”in yeni yasama yılında TBMM’ye sunulması bekleniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlileriyle ilgili bu düzenlemeyle imam, vaiz ve kuran kursu öğreticilerine “yüksek eğitim” verilmesi amacıyla Diyanet Akademisi kurulması öngörülmektedir. Dinci-faşist rejim, bu düzenlemeyi, “Model din görevlisi ihtiyacını karşılayacak nitelikli din görevlilerinin yetiştirilmesi” gerekçesine dayandırıyor. Diyanet Akademisi konusundaki kanun teklifine göre, Diyanet’e bağlı din görevlisi olarak atanmak için Diyanet Akademisi mezunu olmak gerekecek.

Öte yandan iktidarın hazırlıklarına paralel olarak Diyanet de “dini yüksek ihtisas merkezleri” için bütçesinden yüksek meblağda harcama yapmaktadır. Din görevlilerine mesleki eğitim verilecek akademiler için oluşturulan “dini yüksek ihtisas merkezleri” için son üç yılda 93,1 milyon TL harcama yapıldı. 2021 Yılı Yatırım Programı’na göre, İstanbul Dini Yüksek İhtisas Merkezi’nin yalnızca bakım ve onarımına 8 milyon TL, Elazığ’da 19 bin metrekarelik alanda inşa edilen Harput Eğitim Merkezi inşaatına 22,6 milyon TL harcama öngörüldü. Harput Eğitim Merkezi projesinin toplam maliyetinin ise 69,2 milyon TL olduğu belirtildi. 

Dinsel gericiliğe eğitim alanında yeni bir kurumsallaşma alanı açılmak isteniyor

Din istismarcısı AKP-MHP iktidarı, toplumsal her alanda dinsel gericiliği yaygınlaştırmak için “hummalı bir çalışma” içindedir. Öyle ki, her sene bütçenin aslan payını Diyanet İşleri Bakanlığı’na ayırmakta, dini kurumların neredeyse her yerde açılması için uğraşmaktadır. Dinsel gericiliğin yaygınlaştırıldığı alanlardan birini de eğitim alanı oluşturmaktadır. 4 yaşından itibaren küçük çocuklara gerek anaokullarında gerekse mahalle aralarındaki “sıbyan mekteplerinde” dini dersler, Kur’an-ı Kerim okumaları vb. başlıkları altında dinci gerici ideolojiler empoze edilmektedir. Keza yeni eğitim-öğretim yılında liselilere din dersi zorunlu tutulurken, ortaöğretim sınıflarında da öğrencilere sorulmadan dini içerikli birkaç ders zorunlu hale getirildi. Bir yandan bilimsel içerikli derslerin sayısı azaltılıp, niteliği düşürülürken (biyoloji dersinden evrim konusunun çıkarılması vb.), diğer yandan dini içerikli derslerin sayısı arttırılmaktadır. 

İktidar temsilcilerinin her fırsatta dile getirdikleri “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme hedefi doğrultusunda çalışmalar devam etmektedir. Son olarak hazırlanan “Diyanet Akademisi’nin Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi”yle bu çalışmalara bir yenisi daha eklenmektedir. Söz konusu düzenleme ile iktidar, dinsel gericiliğe eğitim alanında yeni bir kurumsallaşma alanı açmayı hedeflemektedir. 

Sistemi sorgulamayan, azla yetinerek “şükür” kelimesini dilinden düşürmeyen, biat eden bir toplum yaratma hedefi, elbette dinci-gerici AKP-MHP rejimi döneminde ortaya çıkmadı. İnsanın insan tarafından sömürülmeye başlandığı ve özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte oluşan ezen ve ezilen sınıfların olduğu her toplumsal sistemde din, iktidardaki ezen sınıf tarafından toplumu yozlaştırma ve biat ettirme aracı olarak kullanıldı. Türkiye’de de dinsel gericilik daha cumhuriyetin ilk kuruluşunda bu çerçevede bir araç olarak ele alında. Fakat dinsel gericiliğin bugünkü denli yaygınlaşmasının önü esas olarak 12 Eylül askeri faşist darbesi ile açıldı. Faşist darbe ile toplumsal muhalefete yönelik gerçekleştirilen azgın saldırı sonrası çaresizliğe itilen işçi ve emekçiler, egemenlerin sistemli çabalarının da etkisiyle yeniden dine yönelmeye başladılar. Dinsel gericiliğin toplumun tüm gözeneklerine yayılması ve kalıcılaşması için sistemli bir şekilde çalışan sermaye devleti, bu çabasında büyük bir başarı elde etti. 

Ne var ki bu tür başarıların ömrü sınıf çelişkilerinin alabildiğine keskin olduğu bir ülkede uzun olmaz. Emeğin sömürüsü üzerine kurulu olan düzeni işçi ve emekçilere din sömürüsü ile “kanıksatmaya” çalışan dinci-gerici rejim, başta ekonomik olmak üzere yarattığı tüm krizlerin faturasını işçi ve emekçilere keserek, sonunu hazırlamaya devam etmektedir. Gelinen yerde yaşamlarıyla sınanmaya başlanan işçi, emekçi ve gençler insanca bir yaşam için yükseltecekleri mücadeleler ile bu sonu er ya da geç getireceklerdir.