Burjuvazi egemenliğini kurduktan sonra dini ve dinsel gericiliği hep kendi çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda en temel silahlardan biri olarak kullanmıştır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleleri denetim altında tutup yönetmek için bu araçtan en etkin şekilde yararlanmıştır. Günümüzde de din ve dinsel gerici akımlar, burjuvazi için sosyal uyanışı dizginlemenin, emekçileri mezhepsel farklılıklar üzerinde bölüp sınıfsal mücadeleyi engellemenin ve sömürüyü perdelemenin vazgeçilemez araçlarıdır.
Bu araç Türkiye’de de etkili bir biçimde kullanılmış, on yılları bulan toplumu dinselleştirme çabasının bugünkü aşamasında dinsel gericilik, toplumsal-siyasal yaşamın tüm alanlarına yayılmış, devlet kurumlarını ele geçirmiştir.
Gelinen yerde dinin devlette, eğitimde, siyasette ve toplumsal yaşamın hemen her alanında egemen hale gelmesi, tarikat ve cemaatlerin toplumu ahtapot gibi kuşatması ve nihayet şeriattan esinlenen uygulamaları dayatmak için her yolun deneniyor olması nedeniyle laiklik talebi ve mücadelesi daha da önem kazanıyor. Laiklik, demokrasi, “cumhuriyetin değerlerini koruma” vb. tartışmalar öne çıkıyor. Dinsel gerici karanlık karşısında laiklik, sınıfsal konum ve duyarlılıkları farklı toplumsal kesimler ve onların politik temsilcileri için önemli bir mücadele başlığı olurken, mücadele perspektifleri ve çözüm alternatifleri de doğal olarak farklılaşıyor.
Özellikle son dönemin gelişmeleri, dinsel gericiliğin devletin temel kurumlarını ele geçirmiş olmanın avantajlarına yaslanarak topluma şeriattan esinlenen uygulamaları dayatma politikasına hız verdiğini gösteriyor. Bu nedenle modern ara katmanların, ilerici demokratik akımların laiklik talebi ve bu uğurdaki mücadele arzusu güç kazanmakta, laikliği kazanma ekseninde güçleri birleştirme arayışları yakıcı hale gelmektedir.
Elbette laiklik sorunu sadece söz konusu toplumsal muhalefet güçlerinin değil, aynı zamanda büyük acılar ve sosyal yıkımı yaşayan işçi sınıfı ve emekçilerin de temel bir sorunudur.
Laiklik uğruna mücadele sermaye iktidarına karşı mücadeledir!
Modern ara katmanlar ve onların siyasi temsilcileri dinci-gerici iktidarın toplumu dinselleştirme ve şeriat yönelimleri karşısında cumhuriyet değerlerini korumayı öne çıkarmakta, laiklik temel bir mücadele ekseni haline getirilmektedir. Onların laiklik talebi ve mücadele ufku, sınıfsal konum ve çıkarları gereği, yaşam tarzı ve kültürel değerlerle sınırlıdır. Kurulu düzenin kendisine değil, aldığı biçime karşıdır. Dolayısıyla laiklik mücadelesi temel toplumsal sorunlardan bağımsız ele alınmaktadır.
AKP-MHP iktidarı, dışarda emperyalizm, içerde işbirlikçi büyük burjuvazinin çıkar ve ihtiyaçları temelinde hareket etmekte, işçi sınıfı sistemli iktisadi-sosyal saldırılara hedef olmaktadır. Bundan dolayı içten içe öfke biriktiren işçi sınıfı ve emekçi katmanlar için bugün belirleyici sorun, sınıfsal bilinçten yoksun olmalarının da bir sonucu olarak laik yaşam tarzından ziyade çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi sorunudur. Dinsel gericiliğin de önemli bir toplumsal dayanağı olan işçi sınıfı ve emekçiler, halihazırda toplumun laik ya da dini esaslarla yönetilip yönetilmediğiyle değil, daha çok iktisadi ve sosyal hakların iyileştirilmesiyle ilgilenmektedir. Bu onları sosyal mücadeleye çekmenin, devrimci sınıf mücadelesini geliştirmenin yanı sıra onları dinsel gericiliğe karşı mücadele saflarında konumlandırmanın da alanıdır.
Bugünün Türkiye’sinde laiklik en çok işçi sınıfı açısından önem taşımaktadır. Zira onun laik-şeriatçı, Alevi-Sünni vb. bölünmeleri aşarak çeşitli mezhep ve dinlerden işçi sınıfının birliğini ve örgütlenmesini sağlayabilmesi, laik bir bilinçle hareket edebilmesi ölçüsünde olanaklıdır. Dinsel, mezhepsel ve şoven milliyetçi düşünce ve inançlarla bölünen, bu yolla mücadele birliği ve örgütlenmesi engellenen işçi sınıfı gerçekte laiklik mücadelesinin öncüsüdür. Fakat bu verili bilinciyle değil, sosyal mücadele içinde din, mezhep, inanç, kültür ve etnik vb. kimliklerden arınabildiği, sınıf olma bilinci ve örgütlenmesi yaratıldığı ölçüde olanaklıdır. Ve buna herkesten çok ihtiyacı olan işçi sınıfıdır. Zira bu ayrımlar üzerinde atomize edilen, din silahı en etkin şekilde kullanılarak baskı ve sömürüye mahkûm edilen işçilerdir.
Sermaye sınıfı ve iktidarının çıkar ve ihtiyaçlarından bağımsız bir dinsel gericilik olgusu olmadığı için sermaye sınıfı ve iktidarını hedeflemeyen bir laiklik mücadelesi söz konusu olamaz. Zira bugünün kapitalist dünyasında farklı coğrafya ve ülkelerde dinin devlet, siyaset, eğitim ve toplumsal yaşamdaki etkinliği farklılıklar gösterse de, toplumu dinselleştirme sermaye iktidarının bilinçli yönelimidir. Verili durumda sınıf bilincinden yoksun olan işçilere bu temel gerçeği anlatmanın etkili yolu ise onları sosyal-sınıfsal mücadeleye çekmektir. Çünkü dinsel, mezhepsel, etnik ve kültürel ayrımlar temelinde bölünmenin panzehri sosyal mücadeledir. Dolayısıyla temel görev, iktisadi, sosyal ve siyasal sorunlar üzerinden işçilerin eylemli birliğini, örgütlülüğünü ve sınıf bilincini geliştirmektir.
Laiklik mücadelesi sınıfsal bir zeminde ele alınmadığı, sermayenin sınıf iktidarına karşı mücadele perspektifi içine oturtulamadığı durumda, bu mücadele demokrat-ilerici orta sınıf çizgisinin sınırlarına hapsolmaktadır. Bu elbette ilerici ara katmanlardan gelen laiklik hassasiyeti ve mücadelesini küçümsemeyi değil ama onların sınıfsal konumlarından gelen sınırlılıklarını görmeyi gerektiriyor.
Din, dinsel gericilik ve şoven milliyetçilik, sermayenin sınıf iktidarının elinde sömürü ve baskı düzenini sürdürmenin, emekçileri köleliğe mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla dinsel gericiliğe karşı verilecek laiklik mücadelesi, sermaye sınıfına ve onun iktidarına karşı verilecek mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Sermaye sınıfına ve onun çok yönlü saldırılarına karşı dikilmek ve buna geçit vermemek, dinsel gericiliğin ve şeriatçı eğilimlerin karşısına dikilmenin de biricik yoludur.