Covid-19: İnsan mı, ekonomi mi? - Erinç Yeldan

Sağlık çalışanlarının ve bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın, küresel ekonominin gerekleri insan sağlığının korunmasına baskın çıkıyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Haziran 2020
  • 08:38

Covid-19 salgını tüm dünyada etkisini sürdürmeye devam ediyor. Bu satırların kaleme alındığı an itibarıyla yıl başından bu yana dünyada koronavirüs teşhisi konulan vaka sayısı 6 milyon 960 bin 259’a; ölüm sayısı ise 401 bin 970’e ulaşmış idi.

Salgının yaygınlaşmasını engellemek için geliştirilen sosyal mesafe ve izolasyon politikalarının etkileri öncelikle seyahat, konaklama, lokantacılık ve ulaşım sektörlerinde, daha sonra da giderek tüm sanayi sektörlerinde istihdam ve üretimin durmasına yol açtı. UNCTAD, dünya ihracatının yıl sonuna kadar 800 milyar dolar daralacağını öngörürken IMF, küresel ekonomide daralmanın yüzde 5’i aşacağı öngörülerini paylaşıyordu. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise 2020’nin birinci çeyreğinde çalışılan saat miktarının yüzde 4.5 gerilediğini; bunun da 130 milyon tam zamanlı istihdam kaybı anlamına geldiğini belgelemekteydi.

ILO’nun paylaştığı güncel tahminler, koronavirüse karşı alınan sağlık ve izolasyon tedbirleri sonucunda yılın ikinci çeyreğinde istihdam kayıplarının 300 milyon kişiye ulaşacağını göstermektedir. Kriz öncesinde dünyada toplam (açık) işsiz sayısının 200 milyon kişi olduğu düşünülürse, krizin ekonomik maliyetinin öncelikle nerelerde tahribat yarattığı çok açıkça görülecektir.

Krizin olumsuz etkilerine karşı hükümetlerin uygulamaya koydukları ekonomik tedbirler çoğunlukla vergi indirimi ya da öteleme; (sıfır faizli-uzun süre ödemesiz) ucuz kredi ve / veya (yerçekimi yasalarını hiçe sayan biçimde) parasal genişleme olarak gözlenmekte. IMF, Covid-19 salgınına karşı alınmış ekonomi politikası tedbirlerinin tüm ülkeler bazında bir dökümünü izlemekte (https://www.imf.org/Policy-Responses-to-COVID-19). IMF’nin “Ateş Altında Cesaret” (Courage under Fire- milli sloganımız “biz bize yeteriz” ifadesinin küresel dilde yansıması olmalı) başlığı altında topladığı önlemler paketlerinin mali boyutları gelişmiş ülkelerde milli gelirlerin yüzde 7.7’sine ulaşıyor. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2.5; azgelişmiş yoksul ülkelerde ise yüzde 1.2 düzeyinde.

Ancak, tüm bu önlem paketlerinin neredeyse şaşmaz bir ortak özelliği, 2008 küresel finansal krizinden bu yana süregelen ekonomik durgunluk boyunca zaten gelirleri daralmış ve aşırı borçlanma yükü altında ezilmiş hanehalkları ve şirketler kesiminin sorunlarına çare olmaktan çok uzakta durmaları. Alınan tedbirler öncelikle borçluları daha çok tüketime (ve daha da çok borçlanmaya) teşvik etmek, alacaklıları da borçların tahsil edilmesini kolaylaştırarak destekleme amaçlarını güdüyor. Hepsi “finansal sistemin sağlığı açısından gerekli” olan bu tedbirler manzumesi sayesinde küresel menkul kıymet borsaları (İstanbul da dahil olmak üzere) günlerdir yeni rekorlara koşuyor.

Kapitalizmin kumarhane masalarında “kasa” her zaman kazanırken; bunun da yeterli olmadığı günümüz koşullarında “normale dönüş” çağrısı tüm dünyada giderek daha fazla yankı bulmakta. Sağlık çalışanlarının ve bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın, küresel ekonominin gerekleri insan sağlığının korunmasına baskın çıkıyor.

Cumhuriyet / 10.06.20