Birleşmiş Milletler Göç Örgütü (UNHCR) her yıl 20 Haziran gününü Dünya Mülteciler Günü olarak anıyor. UNCHR bu seneki anma günü öncesinde 2019 raporunu açıkladı. Küresel Eğilimler: Zorla Yerinden Edilme başlıklı rapor çarpıcı sonuçlar sunmakta.
Rapora göre 2019 itibarıyla dünyamızda yaşadıkları yerlerden göç etmeye zorlanan 79.5 milyon insan bulunuyor. Bunların 30 - 35 milyon kişisinin 18 yaşının altında olduğu tahmin edilmekte. Gene bu rakamın sadece 16.2 milyon kişisi iltica başvurusu talebinde bulunabilmiş. Bunların da 400 binin yanında bir ebeveyni ya da koruyanı olmayan çocuklardan oluştuğu ifade edilmekte.
Bir karşılaştırma yapmak gerekirse bu son on yılın başında, 2010’da yaşam alanlarından göçe zorlanan kişi sayısı 40 milyon idi. Yani on yılda zorla göç etmek durumunda olan kişi sayısı 2.5 misli artış göstermiş durumda.
Göçe zorlanan insanların yüzde 68’i beş ülkenin vatandaşı: 6.6 milyon kişi ile Suriyeliler başı çekiyor. Bunu 3.7 milyon ile Venezüella, 2.7 milyon Afgan, 2.2 milyon Güney Sudan ve 1.1 milyon Myanmar vatandaşı izliyor. Türkiye göçmen nüfusa ev sahipliği yapmakta lider ülke konumunda. Türkiye’yi 1.6 milyon kişiye ev sahipliği yapan Kolombiya izliyor.
Türkiye’de halen büyük çoğunluğu Suriye vatandaşı olan 3.9 milyon “göçmen” var. Ancak bu “göçmenlerin” hukuki konumu belirsiz. Zira Türkiye sadece Avrupa ülkeleri vatandaşlarına mülteci statüsü tanımakta ve dolayısıyla resmi rakamlara yansıyan 3.6 milyon Suriyelinin konumu “geçici koruma altında” sözcükleriyle ifade edilerek muğlak bir biçimde bırakılmakta. Böylelikle bu kişiler uluslararası hukuk normlarıyla (1951 Cenevre sözleşmesi) belirlenmiş olan “mülteci” haklarından yararlanamaz durumda.
Göçmenlerin sorunları Covid-19 salgını günlerinde kuşkusuz çok daha ağır koşullar yaratıyor. Örneğin UNHCR raporuna paralel olarak, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Türkiye’de yaşayan “koruma altındaki” göçmenler üzerine yaptıkları araştırmaya göre, araştırmaya katılanların yüzde 70’inin salgının başından bu yana işlerini kaybetmiş olduklarını belgeliyor.
Kapitalizmin küresel boyutta yaratmış olduğu uluslararası yeni işbölümü, sermayenin dolaşımının serbest, emeğin ise uluslararası haklardan ve güvenceden yoksun bırakılmasını öngörmekte. Böylece 20 Haziran’lar, küreselleşen dünyanın çağdaşlık masallarının kapitalist sistemin gerçekleri karşısında yerle bir edildiği günlere dönüşmekte.
Cumhuriyet / 24.06.20