AKP’nin son barutu: “Sosyal devlet” yalanı

Bunca insanın yardıma muhtaç olmasından utanç duyulması gerekirken bunu siyasi şov ve itibar meselesi haline getirmek sözün bittiği yerde olunduğunu göstermektedir. Emekçileri yoksul ve aç bırakıp sonradan onları aşağılayan gerici-faşist iktidar çaresizdir. Baskı ve zorun dışında elindeki tek yöntem, lebalep dolu salonlarda kongrelerle sözde güç gösterileri sergilemek, emekçilerin gelirlerini kepçeyle yağmalarken onlara kaşıkla kırıntı verip siyasi şov yapmaktır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Nisan 2021
  • 23:42

Pandeminin başarısız yönetimi yoksulluğu ve sefaleti daha da derinleştirdi. Kısmi çalışma ödeneği ile milyonlar asgari ücretin altında maaşla yaşamaya mahkum edilirken, bir de Kod-29’la işten atma saldırısı hayata geçirildi. İşsizlik aynı zamanda yoksullukta artış yarattı. Artık kredi kartları ve banka kredileri ile ay sonunu getirmeye çalışan işçi ve emekçiler için borcu borçla kapatmak olağanlaştı. Öte yandan, işçi ve emekçilerin üç kuruşluk maaşlarına pandemi cezaları, kredi kartı borçları gibi birçok kalem üzerinden hacizler de konulmaya başlandı.

Alacaklılar kapıda

Pandemi ile birlikte geçim sıkıntısı çeken işçi ve emekçiler virüsün bulaşma merkezleri haline gelen fabrikalarda ölüm pahasına çalışmak zorunda kalıyorlar. Covid-19 ya da açlık ikilemi ile karşı karşıya kalınan bugünlerde işsizlik ile intihara sürüklenen emekçilerin sayısı da az değil. 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre son yıllarda intihar vaka sayıları 5 kat artmıştır. İşçi intiharlarında da benzer bir yükseliş söz konusudur. 2013’te 15 işçi yaşamına son verirken, 2014’te bu sayı 25’e, 2015’te 59’a, 2016’da 90’a, 2017’de 89’a ve 2018’de 73’e yükselmiştir. Pandemi koşullarında bu sayıların ayrıca arttığı pek çok bilim insanı tarafından dile getirilmektedir. Nitekim toplu intihar vakalarından kendini yakma eylemlerine kadar birçok intihar ve intihar girişimi medyaya yansıdı. Son olarak 20 Nisan tarihinde Tekirdağ Çorlu'da Fedai Kuşçu isimli işçi borçlarından dolayı yaşamına son verdi. İŞKUR üzerinden bir devlet okulunda geçici olarak çalışırken Covid-19'a yakalanan Kuşçu, cebindeki 12 lirayı eşine verdikten sonra intihar etti. Kuşkusuz, Kuşçu geçim sıkıntısı ile intihar eden ilk işçi değil ve gerekli önlem alınmadığı ve AKP ve benzerleri iktidar koltuklarından defedilmediği sürece de son olmayacaktır.

AKP iktidarı ise açlıktan kimsenin ölmediğini iddia etmektedir. Bunu bir başarı olarak sunan AKP, açlık ve yoksulluk sebebiyle yaşanan intiharları görmemektedir. Toplu intihar vakalarında dahi intihar eden kişileri cani, dinsiz ve psikolojik hasta ilan eden AKP cenahı her zamanki gibi kendisini sütten çıkmış ak kaşık ilan etmektedir.

“Ya öl ya da muhtaç ol”

Oysa iktidar temsilcileri işçi ve emekçilerin karşısına “Ya öl ya muhtaç ol” ikilemi ile çıkmaktadırlar. Bir şekilde hayatta kalmak için işçi ve emekçilere el açtırma ve kendisine bağımlı kılma politikasını uygulayan AKP, yardım adı altında verilen sadakalarla övünmektedir. Pandemi koşullarında işçi ve emekçilere geçimlerini sağlayacak yardım yapılması şartıyla tam kapanmanın gerçekleştirilmesi, pek çok kitle örgütünün, bilim insanlarının tavsiyesidir. Sermayenin ihtiyaçları nedeniyle tam kapanmayı hayata geçirmekten imtina eden AKP, sosyal yardımlar gerçekleştirdiğini iddia etmektedir. Ancak sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmayan bu yardımlar tartışmalıdır. Zira, iki gerçekliğe işaret etmektedirler.

Birincisi, AKP’nin “ekonomi uçuyor” yalanları karşısında yoksulluğun akıl almaz boyutlardaki artışıdır.  Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2020 Yılı Faaliyet Raporu, malumun ilanıdır. Verilere göre, 6.630.682 hane sosyal yardımlardan yararlanmıştır. 2020 yılında sosyal yardım alan hane sayısı 2019 yılına göre %101 artmıştır. 2.450.80 hanenin düzenli yardımlardan faydalandığı belirtilmiştir. Geçici yardım alan hane sayısı ise 2.733.000 olmuştur. Bakım ve ev eşyası alımı için 23.498 eve 88 milyon TL yardım yapıldığı da Bakanlığın paylaştığı bilgiler arasındadır.

Bu rakamlara ek olarak ifade etmek gerekir ki, sosyal yardım alabilmek için hane içinde kişi başına düşen gelirin yaklaşık 900 TL olması gerekmekte ve ihtiyaç kredisi gibi kredi borçları hanenin giderleri arasında sayılmamaktadır. Bu durumda borçlar altında ezilen asgari ücretli milyonlarca emekçi, sosyal yardım kapsamına dahi alınmaktadır. Bu açıdan Bakanlığın bu verileri dahi yoksulluğun geldiği boyutu tam olarak yansıtmamaktadır.

Yardımların gösterdiği ikinci gerçek ise, milyonlarca insanın içerisinde bulunduğu çaresizlik ortada iken Bakanlığın bundan övünç duyabilmesidir. Bakanlığın verilerine göre, 2020 yılında bütçeden 69 milyar TL’lik sosyal yardım harcaması gerçekleştirilmiş, sosyal yardımların GSYİH içindeki payının %1,42 olduğu belirtilmiştir. Ancak Bakanlığın açıklamaları incelendiğinde yapılan yardımların büyük bir çoğunluğunun işsizlik fonu gibi fonlardan, bizzat işçi ve emekçilerden toplanan paraların kullanılması yoluyla yapıldığı görülmektedir. Kısa çalışma ödeneği ve işsizlik ödeneği gibi kalemler de yapılan yardımlar arasında sayılarak, “övünç tablosuna” eklenmiştir. İşçi ve emekçinin kendi parasını ona geri vermekle övünen AKP’nin ve onun Bakanlığının bu tutumu ibretliktir.

Patates-soğan izdihamı

Bakanlık verileri her ne kadar eksik olsa da derinleşen yoksulluğu belgelemektedir. Bu yoksulluk verilerine karşın AKP üç maymunu oynamakta, eserinin sonuçlarından nemalanmaya devam etmektedir. Sosyal yardımları ile övünen AKP, artık işi kamyon kasalarında patates soğan dağıtmaya kadar vardırmıştır. 

Tarım politikasızlığı ve çiftçiye destek vermediği için tarım ürünlerinin depolarda çürümeye terk edilmesinin sorumlusu olan AKP’nin bulduğu çözüm yolu yine “sadaka” olmuştur. Gerici AKP’nin -Bilal Erdoğan’ın ifadesiyle- “Zekât ile fakir fukara kalmaz” yaklaşımı, işçi ve emekçileri el açmaya mahkum etmektedir. Ancak AKP’nin derdinin ne “zekât” ne de “sosyal yardım” olduğu bilinmektedir. Zira bedelsiz olarak dağıtılacak olan patates-soğanlar bayraklar asılarak, büyük bir ihtişamla gözlere sokulmuştur. Bununla da yetinilmemiş Diyarbakır ve Urfa’da örnekleri görüldüğü gibi meydanlara çekilen kamyonlarla izdihama sebep olunmuştur. Yerlere dağılan patatesleri toplamaya çalışan çaresiz insan görüntülerinin de pazarlarda çürümüş sebze ve meyve toplanmasının da sorumlusu AKP’dir.

“Üç silahşörler”: AKP, MHP, CHP 

Bahçeli’nin “askıda ekmek” kampanyasına sözde sinirlenen Erdoğan; görünen o ki, ortağının dediğine gelmiştir. Her iki parti sadaka kültüründe ve faturayı işçi ve emekçilerin sırtına yükleme zihniyetinde buluşmuşlardır. “Biz bize yeteriz Türkiye’m” kampanyası, depremzedeler için açılan bağış kampanyası örneklerinde olduğu üzere her felaket ve kriz emekçilerin sırtına yüklenmekte, ortalığı “Aynı gemideyiz” yalanları kaplamaktadır. AKP-MHP ortaklığının bu ikiyüzlülüğüne CHP’nin de ortak olduğu unutulmamalıdır. İktidara geldikleri zaman sosyal yardımları iki katına çıkarma sözü vererek oy avcılığı yapan CHP’nin, belediyeleri aracılığı ile yardımların reklamlarını yaptığı bir gerçektir. Ana muhalefet partisinin sadaka kültürünü oluşturmak adına AKP ve MHP’den geri kalır yanı yoktur. İktidarı ve muhalefeti ile burjuva partileri işçi ve emekçilerin derdini çözmekte acizdir. Onların tek bildiği ve konumları itibariyle yapabildikleri bellidir: sorunların üzerini örtmek, kitleleri kandırmak ve mümkünse var olan sorunlar üzerinden şov yaparak oy toplamak...

AKP çaresiz!

AKP’nin gerçekleştirdiğini iddia ettiği yardımlar göstermelik, gerçek dışı ve bir o kadar da sosyal devlet anlayışının dışındadır. Çünkü yardım olarak verilen paralar açlık sınırının altındaki asgari ücretin dahi katbekat altında kalmıştır. Aylık 1000 TL düzenli yardımlar ya da yine bir seferlik yapılan kira yardımları devletin sosyal yapısını değil, ancak ikiyüzlülüğünü kanıtlamaktadır. Bu yardımların yedi cihana duyurularak yapılması ise işin tuzu biberidir. Bunca insanın yardıma muhtaç olmasından utanç duyulması gerekirken bunu siyasi şov ve itibar meselesi haline getirmek sözün bittiği yerde olunduğunu göstermektedir.

Emekçileri yoksul ve aç bırakıp sonradan onları aşağılayan gerici-faşist iktidar çaresizdir. Baskı ve zorun dışında elindeki tek yöntem, lebalep dolu salonlarda kongrelerle sözde güç gösterileri sergilemek, emekçilerin gelirlerini kepçeyle yağmalarken onlara kaşıkla kırıntı verip siyasi şov yapmaktır. Ancak tüm yöntemleri onun sonunu daha da hızlandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. İşçi ve emekçiler, açlık ve yoksulluk sonucu açmak zorunda kaldıkları ellerini eninde sonunda yumruk yapıp, sömürücülerin şatafatlı sofralarına indireceklerdir elbet.