Almanya’da her yıl ocak ayının ikinci hafta sonunda Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Lenin anması yapılıyor. Berlin’deki anma kapsamında cumartesi günü panel, forum, toplantı vb. örgütlenirken, pazar sabahı da denebilir ki Almanya’nın en kızıl yürüyüşü düzenleniyor. Bu yıl 9 Ocak Pazar gününe denk gelen yürüyüş, önceki yıllarda olduğu gibi, saat 10.00’da Frankfurter Tor’dan başlayıp anıt mezarda sona erecek. Cumartesi akşamı Berlin’de bir “İşçi direnişleri” paneli de düzenleyecek olan Revolutionärer Jugendbund (Devrimci Gençlik Birliği) yayınladığı bir bildiriyle LLL yürüyüşüne çağırdı. Bildirinin Türkçe çevirisini yayınlıyoruz.
Luxemburg, Liebknecht ve Lenin…
Onları kavgamızda yaşatacağız!
1912’de İkinci Enternasyonal toplandı ve emperyalist savaşa karşı tüm gücüyle karşı koymaya karar verdi. Savaş planları kitlesel gösteriler ve grevlerle engellenecek ve böylece proleter devrim desteklenecekti.
O sıralarda Almanya Sosyal Demokrat Partisi işçi sınıfını temsil etmeyi çoktan bırakmıştı. SPD liderliğinde ve sendika bürokratları arasında burjuva-bürokratik bir siyaset anlayışı gelişmişti. SPD, işçilerin seferberliği konusunda endişelenmek yerine, güçlü bir şekilde reformist ve ulusal olarak liberal bir yola girdi. Bu revizyonist duruş, özellikle 1914’te SPD savaş kredilerini onayladığı ve ateşkes politikasında yer aldığı zaman belirginleşti. Bu, milyonlarca insanın hayatına mal olan savaş demekti. SPD’nin Alman işçi sınıfına, uluslararası sınıf dayanışmasına, kendi partisinin ilke ve ideallerine ihanetiydi.
Rosa Luxemburg buna şu yanıtı verdi: “Cinayet silahını Fransız ya da diğer yabancı kardeşlerimize karşı kullanmamız bekleniyorsa, şunu beyan ederiz: Hayır, bunu yapmayacağız!”
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi devrimciler SPD’den ayrılıp Spartaküs Birliği’ni kurdular ve SPD’nin reformist ve emperyalist duruşuna karşı savaştılar. SPD liderliği Freikorps askerlerin işçi hareketini ezmesine ve ilerici güçleri öldürmesine izin verdi. Son olarak, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht tutuklandı, işkence gördü ve ardından SPD liderliğinin emriyle öldürüldüler. Bu dönemin en büyük yargısı, 1918 Kasım Devrimi’nin başlangıcında, Almanya’da işçi sınıfını zafere taşıyacak bir devrimci partinin eksikliğiydi. Rusya’da ise, Lenin liderliğindeki Bolşevikler, Ekim Devrimi’ni başarıyla gerçekleştirebildiler. Bu, 20. yüzyılda tüm dünyayı demokratikleştirdi. Çalışma koşulları söz konusu olduğunda devrim niteliğindeydi ve tüm ezilen halklara sömürgecilikten kurtulma fırsatı verdi. Ayrıca kadın sorunu, Ekim Devrimi’nden sonra en parlak dönemini yaşadı.
Bugünlerde tarihten ders alabilir ve bu sistemin bizim çıkarımıza hareket etmediğini açıkça görebiliriz. Seçilmiş hükümetler değişim yaratamaz ve yaratmayacaktır. Artan polis şiddeti, mevcut haklarımızın yok edilmesi ve artan yoksulluk bunun sonucudur. Ancak son yıllar insanların bu koşullardan memnun olmadığını göstermektedir. Black Lives Matter hareketi veya Fridays for Future ile Almanya’da da büyük kitle hareketleri yaşandı. Özellikle gençler, dünyadaki sorunlara karşı artık sokaklara çıktı ve direnmeye devam etti. Şunu tarihte gördük ve bugün de görebiliyoruz: ilerici güçler bastırılıyor ve devlet onlara karşı sistemli bir şekilde harekete geçiyor.
Bu nedenle ortak ve örgütlü mücadeleyi yoğunlaştırmak çok daha önemlidir. Rosa Luxemburg’un, Karl Liebknecht’in ve Lenin’in mücadelesi boşuna değildi. Onlar da dünyayı insanlık dışı bir sistemden kurtarmak için hayatlarını feda ettiler. Ayrıca bize kitlelerin devrimci örgütlenmesinin bir mecburiyet olduğunu gösterdiler.
Bu yılki LLL eyleminde bu büyük devrimcileri bir kez daha anacağız ve mücadelelerini daima sürdüreceğiz.
Rosa, Karl ve Lenin unutulmayacak!
Revolutionärer Jugendbund