İşçi sınıfı ile burjuvazi arasında cereyan eden sınıf çatışmalarının tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. O dönemden bu yana sınıf hareketinin gelişiminde önemli rol oynayan, iki sınıf arasındaki çatışmanın daha belirgin bir hal almasını sağlayan eşikler bulunuyor. İşçi sınıfının örgütlü gücünün belirginleştiği bu tür eşikler sık yaşanmasa da emeğin sermayeye karşı mücadelesinde derin izler bırakıyor.
İşçi sınıfının örgütlü gücünün etkisini hissettirdiği dönemlerden biri 1989 Bahar Eylemleri olmuştur. Sürecin doruğu maden işçilerinin gerçekleştirdiği kitlesel Ankara yürüyüşüdür. 4 Ocak 1991’de Zonguldak’tan Ankara’ya yüz binlerce işçinin katıldığı Büyük Madenci Yürüyüşü işçi sınıfına önemli dersler bırakan tarihsel deneyimlerden biridir. 1980 askeri darbesinin ekonomik, siyasal ve sosyal yıkıma uğrattığı işçi sınıfı Bahar Eylemleriyle cuntanın ördüğü karanlık ağları parçalamaya başlamıştır. Dalga dalga yayılan mücadelenin ateşi maden işçilerinin saflarında büyük bir yangına dönüşür. Düzenin dayattığı kölece çalışma ve yaşam koşullarına, düşük ücretlere, örgütlenme haklarının gasp edilmek istenmesine karşı maden işçilerinin başlattığı eylemler adeta düzeni sarsan bir fırtına boyutuna varır.
1990 yılının Mayıs ayında Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş Sendikası ile Türkiye Taş Kömürü Kurumu ve Maden Tetkik Arama kurumu arasında TİS görüşmeleri başlatılır. Genel Maden-İş ve üye işçilerin TİS taslağını kabul etmemesi üzerine uyuşmazlıklar baş gösterir, resmi arabulucunun uyuşmazlığı gidermeye dönük çabaları sonuç vermez.
TİS görüşmelerinde uyuşmazlığın yaşanmasının ardından maden işçisinin hoşnutsuzluğu büyür ve eylemli süreç başlatılır. Bu hareketlenmenin ardından işçilerin haklarını kazanmak için sergiledikleri mücadele kararlılığı Türk-İş'e bağlı Genel Maden-İş Sendikası’nı grev kararı almaya zorlar. Sendika 30 Kasım 1990’da greve çıkma kararı alır. Zonguldak ve çevre illerden Genel Maden-İş Sendikası’na üye binlerce işçi greve çıkar. Maden işçilerinin grevine karşı Turgut Özal ve partisi ANAP yönetimindeki sermaye iktidarı grev kırıcılığına soyunarak 3 Aralık 1990 günü lokavt kararı alır.
Sermaye devletinin lokavt kararına karşı işçilerin taleplerinin kabul edilmesi için Zonguldak’tan Ankara’ya gitme kararı alınır. 3 Ocak günü işçilerin otobüslerinin Ankara’ya gitmesine izin verilmemesine karşı gelişen tepkilerin basıncıyla sendika Ankara’ya yürüyüş kararı alır. 4 Ocak’ta binlerce maden işçisi aileleri ve diğer sınıf dostlarıyla birlikte sayıları yüz bini bulan bir kitlenin katılımıyla Ankara yürüyüşü başlatılır.
“Gemileri yaktık geri dönüş yok!”, “Çankaya’nın şişmanı (Turgut Özal) işçi düşmanı”, “Zonguldak Botan el ele” şiarlarıyla yürüyen madencilerin cüretinden panikleyen iktidar bir kez daha saldırıya geçer. Çankaya’nın şişmanından hesap sormak için yola çıkan maden işçileri Bolu Mengen’e ulaşırlar. İşçi sınıfı birkez daha devletin barikatlarıyla karşılanır ve devletin saldırısı sonucu 201 madenci gözaltına alınır. Yol boyunca gerekli olacak malzemelerin taşınması ise yine devlet tarafından engellenir.
Maden işçilerinin büyük öfkesi Mengen barikatlarına takılır. Genel Maden-İş Sendikası’nın o dönem başkanı olan Şemsi Denizer işçilere “geri dönün” çağrısı yaparak Ankara’ya devlet ile görüşmeye giderken karara tepki gösterenler sorgulanır. Ankara yürüyüşü devletin şiddet aygıtlarının barikatları ile sendikal bürokrasinin uzlaşmacı tutumu arasına sıkıştırılarak pasifize edilir.
Sendikal bürokrasinin Ankara’da yürüttüğü oyalayıcı görüşmeler, direniş kararlığını zayıflatır. Grevin 57. gününde, 25 Ocak’ta emperyalist haydutlar Irak’a karşı savaş başlatırlar. Savaş suçuna ortak olup yağmadan pay alma hesabı yapan Türk sermaye devleti, emperyalistlerle suç ortaklığına hazırlanırken ilk icraatı Zonguldak maden işçilerinin grevini “milli güvenlik” zırvasının ardına sığınarak yasaklamak olur. Mengen’de jandarma şiddetiyle yürüyüşü kıran devlet yasak silahıyla grevi de sona erdirir.
Madenlerin özelleştirilmesinin önünü açanlar, kölece çalışma ve yaşam dayatmalarına karşı yürüyüşe geçen maden işçilerinin önüne jandarma barikatı kuranlar, yüzlerce işçiyi gözaltına aldıranlar aynı anda Türkiye topraklarını emperyalist haydutlara açmışlar ve birkez daha Amerikan uşağı olduklarını göstermişlerdir.
Büyük madenci yürüyüşünün üzerinden 31 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda madenler özelleştirildi, alınmayan önlemler sonucu binlerce madenci “kaza”, “fıtrat” denilerek katledildi. Maden işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları daha da ağırlaştırıldı, hakları birer birer ellerinden alındı.
Madenciler ve işçi sınıfının tümü için; haklarının gasp edilmesine, kölece yaşam ve çalışma koşullarının dayatılmasına karşı tarihsel deneyim ve birikimlerinden süzdükleri derslerle mücadelelerini kararlıkla sürdürmekten başka kurtuluş yolu bulunmuyor.
Mengen barikatlarında durdurulan büyük madenci yürüyüşünün ders ve deneyimlerinden öğrenerek o direnişi de aşacak birleşik, devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için kolları sıvama zamanı. AKP-MHP rejiminin emekçileri ekmeğe muhtaç duruma düşürdüğü bu dönemde çabamızı, emeğimizi, yeni Bahar Eylemleri, Madenci Yürüyüşleri, 15-16 Haziranlar, Metal Fırtınaları ve yeni Greiflar yaratmak için seferber edelim!
K. Sönmez