ODTÜ’de gerici baskı ve yasaklara karşı mücadelenin olanakları

ODTÜ öğrencilerinin okula yönelmiş tasfiye hareketini püskürtmeleri için ortak bir politik zeminde bir araya gelmeleri ve bu mücadelelerini bu zemin üzerinden yürütmeleri gereklidir. Bu zemin ister istemez siyasal iktidarı-sermayeyi karşısına alan bir niteliğe sahip olmak zorundadır. Zira tasfiye hareketinin özneleri bizzat onlardır. Bunun yanı sıra hemen her üniversite öğrencisinin karşısına çıkan geleceksizlik sorunu üzerine özel bir dikkatle eğilmek elzem bir ihtiyaçtır.

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 09 Mart 2019
  • 10:15

Yıllardır bilim, ilerici değerler ve devrimci geleneğiyle toplumun gündemine giren ODTÜ, Verşan Kök’ün ODTÜ’ye rektör atanmasından bu yana, bu değerlerin ODTÜ Rektörlüğü eliyle tasfiye edilmeye çalışılmasıyla gündeme geliyor.

Geçtiğimiz süreçte “Sarı Yelekliler”, “Kriz” ve “19 Aralık Hapishane Katliamı” gündemli etkinlikler yasaklandı ODTÜ’de. Ardından, “Ülkemizin içinde bulunduğu seçim süreci boyunca Üniversitemiz dışından siyasi parti, topluluk, kurum ve kuruluşlar ile Üniversitemiz bünyesinde resmi topluluk olmayan gruplar tarafından yapılmak istenen panel ve/veya toplantılara izin verilmeyecektir” şeklinde bir açıklamayla genel etkinlik yasağı getirildi. Bunları Medya Topluluğu’nun kapatılması, Aykut Kence Evrim Konferansı’nın yasaklanması, sermaye şefi Erdoğan’ın ODTÜ’ye yaptığı “ziyaret” vesilesi ile ODTÜ kampüsünün polis ablukasına alınması, sırf bu “ziyaret” yüzünden akademik takvimde yapılan değişiklik, öğrencilerin ortak yaşam alanlarını oluşturan kafeterya gibi yerlere erişimin kısıtlanması, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesi ile yapılan bir etkinliğin rektörlük tarafından “siyasi” bulunarak yasaklanması gibi adımlar izledi. Bu kadarı ODTÜ Rektörlüğü’nün 3 ayda yaptığı icraatlerin küçük bir özeti sadece.

Bu saldırılara karşı ODTÜ öğrencilerinin belli bir tepkisi olsa da bu tepkiler okuldaki dağınık ve örgütsüz tabloyu maalesef değiştiremiyor. Geçmişte binlerce öğrencinin katıldığı protestoların düzenlendiği ODTÜ’de rektörlüğün saldırılarına karşı yapılan eylem ve etkinliklerin kitlesel bir katılımdan uzak olduğunu görüyoruz. Elbette, sermayenin tek adam rejimiyle birlikte toplumun gömüldüğü karanlık ortam ve toplumsal muhalefetin çekildiği oldukça geri nokta bunun başlıca sebeplerini oluşturuyor. Ama ODTÜ özgülünde bazı öznel sebepler de ön plana çıkıyor. Bu öznel zayıflıklar aşılmadan ODTÜ’de kayyum rektör Verşan Kök’e karşı bir kitlesel mücadele örülmesi de olanaksız görünüyor.

Bu öznel sebeplere baktığımızda, öncelikli sorunlardan birinin, okuldaki mücadele dinamiğinin dar gündemlere hapsedilerek eritilmesi olduğunu görüyoruz. AKP iktidarının rektörlük vasıtasıyla ODTÜ’ye yönelttiği mevcut saldırının içeriği tamamen politik olsa da ODTÜ’lü öğrencilerin mücadelesi “politikadan olabildiğince uzak” bir çizgi izlemeye çalışıyor. Bunun en somut örneği Erdoğan’ın “ziyareti” vesilesi ile düzenlenen forumda Erdoğan’ın ziyaretinin neredeyse hiç dile getirilmemesi, konuşulamamasıdır. Bunun yerine “yemekhane zammı” gibi gündemler ön plana çıkartılmaya çalışılmış ve bu durum bizzat forumun katılımcısı olan öğrencilerin de tepkisini çekmiştir. Elbette yemekhane zammı gibi öğrencilerin yaşamını etkileyen ve ücretsiz eğitim hakkı talebi kapsamında mücadele verilmesi gereken meseleler önemli bir yerde durmaktadır. Fakat iktidarın kuklası olma görevini icra eden rektörlüğün attığı her adım ODTÜ’nün geçmişten bugüne temsil ettiği politik değerleri tasfiye etmeye yöneliktir ve bu saldırıya karşı mücadele verilmesi için ODTÜ öğrencilerinin ortak bir politik zeminde birleşmesi, rektörlüğe karşı verilen mücadelenin bu zemine oturtulması gereklidir.

Bir diğer öznel sebep ise sermayenin ODTÜ’ye verdiği özel önemdir. ODTÜ’de hemen her gün bir kariyer topluluğunun stant açtığını, etkinlik düzenlediğini, birçok şirketin CEO’sunun ODTÜ’ye ziyaretler gerçekleştirdiğini görüyoruz. Öğrenci topluluklarından esirgenen, Aykut Kence Evrim Konferansı için kullanılmasına izin verilmeyen Kültür ve Kongre Merkezi’nin Kariyer Fuarı için sermayedarlara tesis edilmesi bir tesadüf değildir. Bu fuara çoğu “savunma” sanayisinden olmak üzere 57 firma katılmıştır ve fuara öğrencilerin ilgisi yoğun olmuştur. Bu ODTÜ öğrencilerinin geleceksizlik kaygısı duyduğunun bariz bir göstergesidir.

ODTÜ öğrencilerinin gelecek kaygılarına çözüm olarak gördükleri kariyer hedefleri ise elbette çözümsüzlükten başka bir şey değildir. Fakat toplumsal kurtuluşu bir alternatif olarak toplumun geniş kesimlerine sunacak bir hareketin bulunmadığı koşullarda ODTÜ öğrencilerinin böylesine bireysel kurtuluş yollarına yönelmesi oldukça olağandır. Sermayedarlar da bu yönelimden faydalanarak ODTÜ’yü nitelikli teknik eleman ihtiyacını rahatlıkla karşılayacak bir okula çevirmeyi arzulamaktadırlar. Bu durumun ODTÜ’ye yönelen tasfiye hareketinin en büyük ayaklarından birini oluşturduğu gerçeği, maalesef mevcut durumda göz ardı edilebilmektedir.

Bu tablodan çıkarılacak sonuç bellidir. Yukarıda da vurguladığımız gibi, ODTÜ öğrencilerinin okula yönelmiş tasfiye hareketini püskürtmeleri için ortak bir politik zeminde bir araya gelmeleri ve bu mücadelelerini bu zemin üzerinden yürütmeleri gereklidir. Bu zemin ister istemez siyasal iktidarı-sermayeyi karşısına alan bir niteliğe sahip olmak zorundadır. Zira tasfiye hareketinin özneleri bizzat onlardır. Bunun yanı sıra hemen her üniversite öğrencisinin karşısına çıkan geleceksizlik sorunu üzerine özel bir dikkatle eğilmek elzem bir ihtiyaçtır. (Sermayenin Kariyer Toplulukları vasıtasıyla ODTÜ’de büyük bir kitleyi kendisine yedeklediği açıktır ve bu kitle, temelinde gelecek kaygısı üzerinden Kariyer Toplulukları ile buluşmaktadır.) Mücadelenin politik açıdan geri ve dar gündemlere daralmış tablosunu değiştirmek ve kitlesel bir niteliğe bürünmesini sağlamak ancak böyle mümkün olabilir.

S. Ferdi