Pandemi sürecinde dijital olarak yayınlanan Liselilerin Sesi dergisinin 2. özel sayısı "Gelecek ellerimizde özgürlük sosyalizmde" şiarıyla çıktı...
Gelecek ellerimizde, özgürlük sosyalizmde!
Salgın süreci boyunca mevcut toplumsal düzende çok yönlü krizler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Kapitalizmin toplumsal, siyasal ve ekonomik olarak çöküş yaşadığı gerçeği orta yerde durmaktadır. Emperyalist metropollerde, dünyanın en zengin ülkelerinde sağlık sistemlerinin nasıl iflas ettiğini izledik haber kanallarından. Salgına yakalananlar sokak ortasında boğularak yaşamlarını yitirdi, yaşlı bakım evlerinde binlerce yaşlı ölüme terk edildi. ABD Fransa’nın, Fransa ve Almanya İtalya’nın maskelerine el koydu. Hastanelerde yeterli miktarda tıbbi bakım araçlarının olmaması nedeniyle sağlık çalışanlarının da hayatlarını kaybettikleri bir dönemi yaşadık. 21. yy’de teknolojinin gelişmişlik düzeyi ya da tek tek ülkelerin zenginlikleri bu tür insani krizleri önleyemedi. Bunun temel sebebi de kapitalizmin işleyiş mantığıdır. Zaten salgın hastalıklarının ortaya çıkıp bu boyutlarda yaygınlaşmasının ve sonuçlarının ağır olmasının da nedeni kapitalizmdir. Zira, salgının yayılmasına doğada yaratılan tahribat, dayatılan kötü yaşam koşulları ve beslenme alışkanlıkları, sağlık gibi temel ihtiyaçların özelleştirilmesi, salgına rağmen ‘kâr’ önceliği güdülerek işçi ve emekçilerin zorla çalıştırılmaları vb. bir dizi neden dizilebilir. Aynı düzen devam ettiği sürece de böylesi salgın hastalıklar da bitmeyecektir.
Kapitalist devletler pandemi yönetiminde sadece sermayedarları kurtardılar. Kriz dönemlerinin fırsata çevrildiği bilinir. Pandemi sürecinde de sadece Türkiye’de son bir yılda milyoner sayısı yüzde 33 artış yaşadı. Bu tablonun gerisinde de krizin faturasının işçi ve emekçilere ödetilmesi gerçeği var. Göstermelik olarak birkaç fabrikada üretim durmuş olsa da ülke genelinde üretim hız kesmeden devam etti. Binlerce işçi işten atıldı ya da ücretsiz izinlere çıkarıldı. AKP iktidarı ücretsiz izne çıkarılma süresini uzattı, esnek ve kuralsız çalışma koşullarını daha da ağırlaştırdı. Kısa çalışma ödenekleri ile sermayedarları rahatlattı, zaten pandemi sürecinin ilk başladığı aydan itibaren açıklanan paketler ile sermaye sınıfına çokça yardımda bulunuldu. İşsizlik fonu yağmalanmaya devam edildi, şimdi kıdem tazminatının gaspını gündeme almış bulunuyorlar. Günümüzün ağır çalışma koşulları, eğer ki mücadele edip değiştirmezsek kapitalizmin bize vaat ettiği gelecek oluyor. Yaşanan her hak gaspına bu gözle bakmakta yarar var.
Tüm bunların yanında bir de eğitim boyutu var vurgulanması gereken. Okulların tatil edilmesiyle birlikte uzaktan eğitim verildi. EBA TV’nin niteliksiz, yetersiz ve fırsat eşitsizliği de barındıran eğitim dönemi geride kaldı. Liseye ve üniversiteye giriş sınavları salgına rağmen yapıldı. YKS’ye girecek milyonlarca genç turizm sektöründen daha değersiz görüldü. Sınav sonuçları da zaten baraj altında kalan eğitim sisteminin, pandemi süreci ile birlikte yapısal sorunlarının daha da derinleştiğini göstermiş oldu.
Peki, onca yaşanan ağır sorunlara karşın tepki oluşmadı mı? Elbette bir çok ülkede artan işsizlik, yoksulluk ve iflas eden sağlık sistemlerine karşı eylemleri yapıldı. Yer yer işçilerin grevleri, sağlık çalışanlarının taleplerini dile getirdikleri eylemler de yaşandı. Kapitalist devletler, sorunun bir sistem sorunu olduğunu daha yüksek sesle dile getiren kitlelere karşı azgınca saldırdı. Türkiye’de de kadın cinayetleri üzerine geliştirilen tepkiler aynı devlet teröründen nasibini aldı. Yapılan onca eylem kendi içinde anlam taşısa da etkili bir örgütlülük sağlanıp, kapitalizm hedef tahtasına oturtulmadığı müddetçe öfke patlamaları bir şekilde sönümleniyor. Tarih hep bunu gösterdi. Bilinçlilik ve örgütlülük olmazsa toplumsal muhalefet ezilebiliyor ya da sandıklara sıkıştırılıyor.
Kendi geleceğimizi ancak biz kurabiliriz. Kapitalizmden beklenti içinde olmak hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu düzende zenginliğin temel kaynağı sömürüdür. Ki tekellerin bulunduğu bir dünyada emekçilere bu zenginliğin ancak küçük bir miktar verilir. Tüm bu akıldışı üretim mantığı devam ettikçe kapitalizmin insanlığa verebileceği şey; salgın hastalıklar, savaşlar, açlık, yoksulluk, işsizlik ve aynı zamanda iklim krizi, mülteci sorunları gibi ağır sorunlar olacaktır.
Öte yandan gösteri yapma, tepki oluşturma hakkı ve örgütlenmeye karşı zaten bir baskı vardı. Şimdi de sosyal medyaya dönük müdahaleler yasalaştı. Artık en ufak bir ses dahi bastırılacak. İnsanların fikirlerini özgürce dile getirdikleri koşullar kapitalist sistemde oluşmaz. Kapitalizmde özgürlük, yalnızca tekelleşmiş sermayedarlar için vardır.
Kendi geleceğimizi ve özgürlüğümüzü kazanmanın tek yolu sosyalist bir dünyayı kurmaktır. Sosyalizmin en temel özelliği sömürücü bir sınıfın iktidarda olmamasıdır. Bu yüzden eğitim, sağlık gibi hizmetler kamusal, ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsizdir. Bunu geçen yüzyılda Sovyetler toplumunda gözlemledik. Sovyetlerde sağlık hakkı, eğitim hakkı güvenceye alınmıştı. Koruyucu hekimlik söz konusuydu. Yani sadece hastalıklar tedavi edilmiyordu, daha da önemlisi hastalıkların oluşma koşulları engelleniyordu. Bunun için çevre düzenlemeleri, sağlıklı barınma ve çalışma koşulları gözetiliyordu. Gerekli eğitimler verilerek bilinçlenme düzeyi yükseltiliyordu. Sovyetler Birliği sosyalizmi inşa etme konusunda başarısız olmuş olabilirler ancak insanlık tarihinde edindikleri yer büyük bir önem arz etmektedir. Bu deneyimden öğrenilecek çok şey vardır.
Başka bir dünya mümkün iken halen kapitalizm sınırları içinde yaşamayı kabullenmek çürümeyi ve yozlaşmayı daha da derinleştirecektir. Bunun önüne geçmenin ilk yolu da örgütlenmektir. Bilinç düzeyini yükseltmektir. Devrimci Liseliler Birliği saflarında yer alıp mücadeleyi yükseltmektir. Çünkü; Gelecek ellerimizde, özgürlük sosyalizmde!
Liselilerin Sesi dergisinin son sayısına buraya tıklayarak ulaşabilrsiniz.