Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan gelişmeler, saray rejiminin pervasızlığını ve buna karşı gençliğin biriken öfkesini bir kez daha gözler önüne serdi. 2021’in ilk günlerinde Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi dahil olmak üzere bazı üniversiteye yaptığı rektör atamaları öğrenci gençliğin tepkisini büyüttü. Özellikle, eski AKP milletvekili aday adayı Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanması, başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olmak üzere tüm üniversiteliler tarafından tepkiyle karşılandı.
Üniversitelere dönük saldırılar
Gençlik dünden bugüne toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni oldu/olmaya devam ediyor. 12 Eylül askeri faşist darbesi öncesinde yükselen mücadele içerisinde gençlik hareketi önemli devrimci önderler çıkarmış, gençlik hareketi dinamizmi ile sürükleyici bir rol oynamıştı. Devrimci mücadeleyi ezmek için ABD emperyalizminin yönlendirmesi ile tezgahlanan ve uygulanan darbe sonucu karanlığı bugünlere uzanan kararlar hayata geçirildi. Üniversiteleri denetim altına almak için kurulan Yükseköğrenim Kurulu da (YÖK) bunlardan biriydi. YÖK o günden bugüne sermaye devletinin üniversitelerdeki ayağı oldu. Üniversitelerde yaşanan nitelik kaybının, gericileşmenin, ticarileşmenin yürütücü gücü olarak hareket etti. Rektörlük seçimleri göstermelik hale geldi. 12 Eylül’ün çocuğu olan AKP de, darbe girişimini fırsata çevirerek 15 Temmuz sonrası süreçte üniversiteler alanına el atmış ve rektörlük seçimlerini ortadan kaldırarak cumhurbaşkanına dilediği kişiyi rektör olarak atama fırsatı vermişti. Başta öğrenci hareketinin merkezi olan üniversiteler olmak üzere tüm üniversitelere AKP’li isimler atandı, akademisyen ihraçlarıyla ilerici birikim tasfiye edilirken gerici kadrolar üniversitelere dolduruldu.
Bugün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ortaya koyduğu eylemli tepkiler yıllardır üniversitelere dönük sürdürülen ve AKP ile iyice pervasızlaşan müdahale ve saldırılara verilmiş anlamlı bir yanıt oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bu anti-demokratik icraata verilen tepkiler üniversitelileri aşarak saray rejiminden rahatsız olan tüm kesimleri arkasında topladı.
Sorunlarımıza karşı örgütlenmeye, özneleşmeye!
Üniversite eğitimi bizlere geleceğimiz adına önemli bir dönüm noktası, ya da tek kurtuluş kapısı olarak sunuluyor. Bu uğurda maddi-manevi emek harcıyoruz. Fakat bizlere “kurtuluş kapısı” diye sunulan üniversiteler sermayenin çiftliklerine dönüştürülüyor, dinci-faşist iktidarın arka bahçeleri haline getiriliyor, dindar-kindar bir gelecek yaratma hedefiyle hareket eden kurumlara çevriliyor. Akademisyeninden öğrencisine ve diğer üniversite personeline kadar hiçbir üniversite bileşeni karar süreçlerine dahil edilmiyor.
Dün olduğu gibi bugün de sermaye adına devleti yönetenler; bizler adına kararlar alıyor, bizler adına uyguluyor. Geride bıraktığımız pandemi dönemi boyunca eğitim sisteminin nasıl işletileceğini bize sormadıkları gibi, üniversitelerin rektör seçimlerinde de üniversite bileşenlerini dikkate almıyorlar.
Şimdi geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak lisede, üniversitede, yaşamın her alanında özneleşmeli ve tek adamın geleceğimizi karartan icraatlarına karşı mücadele etmeliyiz. Geleceği kazanmanın yolu söz, yetki ve karar hakkımıza sahip çıkmaktan geçiyor. Bunun için bugünden lise meclislerinde buluşalım, geleceğimizi tek adamın iki dudağı arasına bırakmayalım!
(Liselilerin Sesi dergisinin Ocak 2021 tarihli sayısından alınmıştır)