“Emeğimiz değersiz görülüyor”
Ben Tuzla’daki bir meslek lisesinde elektrik-elektronik bölümü öğrencisiyim. Şu an haftada 3 gün okula gidiyoruz. Fakat okulumuzda hiçbir tedbirin alınmadığını söyleyebilirim. Dezenfektan yok, fiziki mesafe hak getire. Bir devlet okulu öğrencisi olarak neyse ki bu sene en azından tuvaletlere sabun koymuşlar diyerek gülüp geçiyoruz artık. Rutin önlemlerden olan ateş ölçme dahi yapılmıyor. Maskeyi kendimiz temin ediyoruz. Günde birkaç defa değiştirilmesi gereken maskeyi bazen bir-iki gün kullanmak zorunda kalan arkadaşlarımız var. Okulda teneffüslerde hiçbir denetim yapılmıyor. Sosyal aktivite olarak langırt getirmişler, o da düzenli olarak temizlenmiyor.
Atölye derslerini 16 kişilik gruplar halinde işliyoruz. Kültür derslerini ise uzaktan eğitim üzerinden alıyoruz. Ancak ihtiyaçlarımıza yanıt vermekten çok uzak, çok verimsiz geçiyor. Sınıf ortamı olmadığında, öğretmenle doğrudan iletişim kuramadığında adapte olmak zorlaşıyor. Tekdüze, mekanik bir işleyiş oluyor. Okulların geleceği de belirsiz. Öğretmenlerimizin bir kısmı zaten okullar tekrar kapanacak diyor. Umudumuz kalmadığı için okula isteksiz gidiyoruz. Çünkü emeğimiz değersiz görülüyor, her an boşa çıkartabilirler.
Zaten bizler öğrenci değil, müşteri olarak görülüyoruz. Atölye dersleri için gerekli malzemeleri satın alıyoruz. Okul idaresi dışarıdan alınacak araç-gereçler için okullar kapanabilir diyerek fazla ısrarcı olmazken, kendi sattıkları malzemeler için durmadan baskı uyguluyor. Örneğin bir iş önlüğüne 60 TL verdik bu sene. Bir diğer problem de ulaşım. Sabah saatlerinde toplu taşıma araçları çok kalabalık oluyor. Ya sağlığımızı riske edip tıka basa dolu otobüse-minibüse binmek zorunda kalıyoruz ya da daha az kalabalık olanı bekliyoruz, bu defa da okula geç kalıyoruz.
Bu süreçte ailemiz için de tedirginiz. Okulda virüs kapıp eve taşımak istemiyoruz. Ben bir işçi çocuğuyum. Annem de babam da çalışıyor. Onlara da bulaşması demek, çalıştıkları yerdeki insanlara da geçmesi demektir. Bu süreçte sadece kendimizi düşünmememiz gerek. Pandemi sürecine daha toplumsal bakılmalı, önlemler de bu bakışla alınmalı.
Tuzla’dan bir meslek liseli
***
“Ulaşım sorununun çözülmesi gerekiyor”
Devlet okullarının ortamı çok kötü olduğu için özel liseye gitmeyi tercih ettim. Okulda alınan önlemler devlet okullarına nazaran daha iyi. En azından okulun birçok noktasına dezenfektanlar yerleştirilmiş, giriş-çıkışlarda ateş ölçümü yapılıyor. Sınıf mevcutlarımız şu anda 10 kişi. Sağlık ve eğitimin temel bir hak olmasına rağmen az çok sağlıklı ve güvenli eğitimi sadece para ödediğinde alabiliyorsun. Şu anda yüz yüze eğitim ve uzaktan eğitim birlikte gidiyor. Yüz yüze eğitimi 20+20 dakika blok dersler halinde alıyoruz. Derslerde öğretmenler sürekli “sınıfta bırakırız” tehdidiyle üzerimizde basınç oluşturuyor. Katı bir disiplin uygulamaya çalışıyorlar. Öyle ki ses çıkarmaya çekiniyoruz.
Uzaktan eğitimde ise büyük sıkıntılarımız var. Artık EBA yok, özel bir programla canlı ders alıyoruz. Buna bağlanmakta büyük sorun yaşıyoruz. Sürekli donuyor, çöküyor, vb.
Şu anda eğitimdeki temel problemlerden biri de ulaşım. Sabah işe gidiş saatlerinde otobüs ve minibüsler çok yoğun oluyor. Binerken çok tedirgin oluyoruz. Bu sorunun kesinlikle çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Tuzla’dan bir özel meslek lisesi öğrencisi
***
“Okulumuzda hiçbir önlem yok”
Ben Tuzla’dan bir çok programlı lise öğrencisiyim. Okulum bölgede “kötü” olarak biliniyor. Öyle ki bu yaftayı veliler, öğrenciler, öğretmenler ve idareciler dahil herkes kabul etmiş ve bundan nasibini koronavirüs önlemleri de almış durumda. Hiçbir şekilde önlemler alınmıyor. Zaten “kötü” bir okulun öğrencileri olduğumuz için de bu durum ne kimseyi şaşırtıyor ne de kimsenin umurunda. Dezenfektanı bırakalım okul tuvaletlerinde kullanabileceğimiz bir sabun bile yok. Şu an okulda haftada bir gün 19 kişilik gruplar halinde meslek dersleri görüyoruz. Derslerin çok verimli geçtiğini söyleyemem. Kültür derslerini uzaktan eğitim şeklinde almamız gerekiyor. Ancak çoğu öğretmen ders açmıyor. Dediğim gibi, bir varoştaki “kötü okul”un “kötü öğrenciler”i olduğumuz için.
Bizlere bu şekilde yaklaşan okul yöneticileri dayağı da bir eğitim aracı olarak benimsemiş durumda. Şiddeti temel bir disiplin aracı olarak görüyorlar. Akademik olarak başarısız öğrenciler olduğumuza inanmışlar, bir eğitimci olarak bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Tek dertleri “öğrenciler bizim başımıza dert açacak bir iş yapmasınlar da ne yapıyorlarsa yapsınlar”!
Bu tablonun değişmesi, bizlerin insan onuruna yakışır bir şekilde eğitim hakkından yararlanmamız gerekiyor. Bunun için eğitim farklı bir bakışla ele alınmalı, bir külfet değil temel bir hak olarak görülmeli.
Tuzla’dan bir çok programlı lise öğrencisi