Çok zorlu bir dönemden geçiyoruz. Bu düzende bizlere açlıkla, yoksullukla, savaşlarla, depremlerle, sellerle ve daha nice sorunla boğuşmak reva görülüyor. Tüm bu yaşananlara karşı sesimizi yükselttiğimizde ise polis copu, asker dipçiği, tutuklama ve gözaltı terörü ile karşılaşıyoruz. İşçilerin, emekçilerin, kadınların ve biz gençliğin öfkesinden korkan sermaye devleti baskı ve şiddetin boyutunu her geçen gün arttırıyor. Hak gaspları, hukuksuz uygulamalar olağanlaşmış durumda. Baskı, şiddet, korku ve zorbalık ile toplumu dizginleyebileceklerini sanıyorlar. Ancak kendileri için kaçınılmaz sonun taşlarını döşüyorlar…

***

Tüm bu süreçlerden doğrudan biz liseli gençlik de etkileniyor, üzerimize düşen bedeli fazlasıyla ödüyoruz. Ekonomik, sosyal ve siyasal krizler, alınmayan önlemler nedeniyle felakete dönüşen doğa olaylarının yıkıcı etkileri biz gençliğin yaşamını da alt-üst ediyor. Zaten pandemi sürecinde eğitim hakkımızdan 1,5 yıl çalmışlardı. Şimdi ise özellikle deprem bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız için yine telafisi olmayan bir tablo ile karşı karşıyayız. Hatay, Malatya, Adıyaman, Antep ve Maraş’ta halen daha yeterli temiz suya ve gıdaya erişilemiyor. Uyuz ve gribal enfeksiyonların yanı sıra Tifo, Kolera gibi salgın hastalıklar da deprem bölgelerinde yaygın bir biçimde görülmeye başlandı. On binlerce öğrenci büyük bir imkansızlık içerisinde ve büyük bir travma-stres altında LGS ve YKS sınavlarına hazırlanmaya çalışıyor. Eğitim almak için gidilen binaların depreme dayanıklı veya güvenli olup olmadığına dair hiçbir bilgilendirme yapılmıyor. Yani bizler bir tehlikeden başka büyük bir tehlikeye atılıyoruz.

Bir diğer sorun alanımız ise eğitimin gün geçtikçe dinci-gerici ve piyasacı uygulamalarla niteliksiz hale getirilmesidir. AKP-MHP iktidarı eliyle dinci-gerici tarikat ve cemaatler eğitimin her kademesine nüfus etmiş durumda. Deprem bölgesine gönüllü olarak gidenleri engelleyenler, dinci-gerici vakıfları bizzat Diyanet eliyle deprem bölgesine yerleştirerek kendi gerici ideolojisini yayıyor ve gençliğin bilincini zehirlemeye çalışıyor.

Tablo buyken MEB'in tüm bunlara ilişkin bir açıklaması dahi bulunmuyor. Tıpkı pandemi sürecinde olduğu gibi deprem sürecinde de eğitim hakkından mahrum kalan milyonlarca öğrenci varken sınavların yapılması yönündeki ısrar devam ediyor.

Sermaye partileri yaşadığımız sorunlar karşısında bizlere “hesabını sandıkta soracağız, bekleyin!” diyorlar. 14 Mayıs'ta yapılacak seçimlerde bizlere tek kurtuluş yolu olarak sandıkları gösteriyorlar. AKP-MHP iktidarı ise kendi saltanatını sürdürmek için biz gençlikten oy istiyor. Ancak bizler biliyoruz ki sandıklar hiçbir zaman çözüm olmadı, olmayacak!

Haklarımızı, özgürlüğümüzü ve geleceğimizi çalmak isteyenlerle 1 Mayıs’ta hesaplaşacağız!

Böylesi bir tabloda işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ı karşılıyoruz. İki sınıfın karşı karşıya geldiği 1 Mayıs alanlarında kendi taleplerimizle yerimizi almalıyız. Zaman, kapitalist sömürü düzenine ve onun sürdürücüsü olan sermaye iktidarına kaşı gücümüzü gösterme zamanıdır.

İnsanın insanca yaşayacağı, baskının, sömürünün, savaşların olmadığı, haklarımızın gasp edilmediği, alınmayan önlemlerden dolayı doğa olaylarında katledilmediğimiz dünya için, yani sosyalizm için mücadele etmekten başka bir yolumuz yok. Liseliler olarak örgütlü bir şekilde mücadeleyi yükseltip, eyleme geçtiğimizde yaşadığımız tüm sorunları da alaşağı ederiz. Devrimci Liseliler Birliği olarak tüm liselileri 1 Mayıs'ta alanlara çıkmaya çağırıyoruz!

Yaşasın 1 Mayıs!

Biji yek gulan!

Yolumuz işçi sınıfının yoludur!

Devrimci Liseliler Birliği