Tüm dünyayı etkisi altına alan virüs salgını karşısında, kapitalist devletlerin önceliği insan sağlığına değil de ekonomik çıkarlarına vermeleri yaşam hakkımızın gasp edilmesine yol açıyor. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve niteliksiz, ulaşılamaz hale gelmesi ile yaşanan mağduriyetler daha da artıyor. Özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerin teknolojik yeterlilikleri olmasına rağmen salgın karşısındaki rezil görüntüleri, sistemin çürümüşlüğüne ayna tutuyor. Binlerce insanın ihtiyaç duyduğu tedavi koşullarının yetersiz kalması ya da İtalya da olduğu gibi sağlık sistemlerinin çökmesi, kapitalizmin aşılması gerektiğini yakıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Kapitalist yıkımın gezegenin sonunu getirebileceği konusu ise küresel ölçekte tartışılıyor. Bilim ve teknolojinin gelişmişliği önceki çağlara oranlara inanılmaz bir seviyede iken yatırımlar ve politikalar bir avuç tekelin çıkarına göre planlanıyor. Bu nedenle günümüzde insanlık salgın hastalıklarla savaşlarla ve iklim krizi ile boğuşmaya devam ediyor. Birçok ülkede salgın hastalıkların sıradan olduğu, yeterli temiz su ve gıda olmamasından kaynaklı ölümlerin yaşandığı biliniyor. Ancak salgın gelişmiş ülkeleri de etkisi altına aldığı oranda küresel ölçekte gündeme alınıyor.
Peki, böyle bir tablo içerisinde geleceği hayal etmek, daha doğrusu artık sürdürülemez olduğu açık olan kapitalizmde bir gelecek tasarlamak ne kadar gerçekçi? Düne kadar okullarda derslere girip çıkıp, lise ya da üniversite sınavlarına büyük bir stresle hazırlanıyorduk. Şimdi ise okullar kapalı, dersler uzaktan veriliyor ve sınavların nasıl olacağı konusu belirsiz. Bu belirsizlik kaygıları daha da büyütüyor. Üstelik ülke genelinde altyapı sorunu var, her öğrencinin aynı imkânlara sahip olmadığı da ortada. Okullar tatil edilse de bazı meslek liselerinde öğrencilere maske üretimi yaptırılıyor. MEB’in “tüm öğrencilerimin sağlığı önemli” yalanı, meslek liselerinde bedava çalıştırılan meslek liseliler gerçeğine çarparak tuz buz oluyor.
Tüm bu kargaşanın içerisinde işyerleri kapatılmayarak toplum sağlığı hiçe sayılıyorken, salgın bahanesiyle 1 Mayıs gibi büyük eylem ve etkinlikler yasaklanıyor.
Ancak toplumsal düzenin, uluslararası ilişkilerin artık yeni bir evreye girme vakti geldi. Önceliğin doğa ve insana verildiği, ekonominin planlı ve kaynakların da bilinçli olarak kullanıldığı, üretimin ise toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlendiği bir sistem, yani sosyalizm için mücadele etmekten başka bir yol yok. Yaşam hakkından, gezegenin geleceğine; eğitim hakkından insan kalabilme onuruna kadar her konuda sosyalizm tek seçenektir.
1 Mayıs, bugün bütün bu eşitsizlikleri ulus, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin yaşayan ve sosyalizmin inşa edilmesinde motor güç olan işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. 1 Mayıs’a giderken sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı sosyalizm çağrısı bugünün dünyasında en yaşamsal çağrıdır. Gençliğin de yeri her zaman işçi sınıfının yanı olacaktır.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Devrimci Liseliler Birliği