Katalonya’da bağımsızlık referandumu üzerine…

Sorunların kaynağı ve onları yeniden ve yeniden üreten kapitalizmdir. Katalan işçi ve emekçilerin, 1930’ları, İspanya İç Savaşı’nda özgürlükleri ve gelecekleri için Franco faşizminde cisimleşen İspanyol burjuvazisine karşı işçi sınıfının ve komünistlerin öncülüğünde verdikleri mücadeleyi, İspanya Devrimi’ni ve Enternasyonal Marşı’nı hep bir ağızdan söyledikleri, “proletarya partisinin savaşta en ön safta” yer aldığını hatırlamaya ihtiyaçları var.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 29 Eylül 2017
  • 10:40

Katalonya Özerk Yönetimi, Katalonya bağımsızlık referandumunun 1 Ekim’de yapılacağını açıkladı. Referandum çalışmaları devam ederken İspanya hükümeti, daha önce yaptığı gibi yine yasadışı ilan ederek referandumu ve Katalonya’nın bağımsızlığını engellemeye çalışıyor.

Peki meselenin tarihsel ve güncel arka planında neler yaşanıyor?

Katalonya tarihi…

Katalonya’nın en az 10 bin yıllık bir tarihi var. Berberi, Bask, Kelt, Grek ve Kartacalılar bu bölgeye ilk yerleşen topluluklardır. M.Ö. 236’da Kartacalılar tarafından Barca (Kartaca Kralı Hannibal’ın babasının adı) şehri kuruldu. Sonrasında bölge Roma İmparatorluğu’nun, Vizigotların ve Endülüs Emevilerinin hakimiyetine girdi. Bu dönemler boyunca Barcelona şehri sürekli olarak bölgenin başkenti konumundadır. 878’de kurulan Barcelona Kontluğu, Endülüs Emevilerinin zayıflaması ile daha da güçlenmiştir. Özellikle denizlerdeki ve ticaretteki hakimiyetleri gitgide artmıştır. Bu dönemde Aragon ve Kastilya krallıkları ile ittifaklar kurarak onların hakimiyetine girmiştir.

Bu dönem, İspanyolların ve Portekizlilerin denizlerde hakimiyet kurmalarına kadar devam eder. Özellikle Amerika’nın keşfinin (1492) ardından Katalanlar deniz ticaretinde tartışmasız üstünlüğü ele geçiren İspanya Krallığı’na tabi hale gelirler.

1714’te Katalonya, İspanya tarafından işgal edilir ve Katalanca konuşmak yasaklanır, Katalonya Parlamentosu (Generalitad) dağıtılır. Bu hakimiyet Fransa’nın egemen olduğu 1793-1814 dönemi dışında bugüne kadar devam eder.

18. ve 19. yüzyılda sanayinin gelişmesi ve sanayi devrimi ile güçlenen İngiliz, Alman ve Fransız burjuvazisinin karşısında İspanya İmparatorluğu zayıflamaya başlar. 20. yüzyıla gelindiğinde dahi İspanyol burjuvazisi iktidarı ele alabilecek gücü toparlamakta güçlük çekmektedir.

Özerklik talebi yükseliyor

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, 1892’de yayınlanan “Bases de Manresa” deklarasyonu ile Katalanların özerklik talebi yüksek sesle duyurulur.

1909’da İspanya-Fas savaşına asker göndermeyi reddeden Katalanlarla İspanya arasında bir hafta süren kanlı bir iç savaş yaşanır.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası 1923-30 dönemindeki diktatörlükçe Katalanca tekrar yasaklanır. 1929 Buhranı İspanya’ya açlık, yoksulluk, sefalet getirir. Bütün bunlara karşılık da mücadele dinamikleri artar. İspanya’nın tüm baskılarına karşı özellikle Ekim Devrimi ve bütün Avrupa’da sosyalist hareketin güçlenmesinin de etkisiyle Katalonya 1932’de özerklik statüsü kazanır.

İspanya İç Savaşı ve İspanya Devrimi

1929 Buhranı sonrası kriz içerisinde debelenen burjuvazi, yükselen işçi hareketine karşı Avrupa’nın dört bir yanında faşizmi güçlendirmektedir. Bütün Avrupa’da olduğu gibi İspanya’da da işçi sınıfı ayağa kalkmıştır. 1934 Ekim ayında Asturias’taki maden işçileri ayaklanması 3 bin insanın ölümüyle sonuçlanır. 1936 seçimlerinde yükselen sınıf hareketinin ve sosyalist hareketin etkisiyle sol bir hükümet kurulsa da İspanya burjuvazisinin yanıtı Franco diktatörlüğü olur.

1936, İspanya İç Savaşı’nın başlangıç tarihi olduğu kadar İspanya Devrimi’nin de tarihidir. 1936 yılına grevlerle ve ayaklanmalarla gelinmiştir. İspanyol burjuvazisi iktidarını koruyabilmek adına darbeye başvurur. Franco’nun darbesine karşı İspanyol ve Katalan işçilerinin yanıtı önce genel grev sonra da silahlı direniş olur. Bu direniş Katalonya’da toprak ve fabrikaların yarıdan fazlasının kolektifleştirilmesiyle bir devrime dönüşür. Barcelona artık devrimin başkentidir.

İç savaş boyunca Hitler ve Mussolini’nin Franco’ya desteği hiç kesilmez. İç savaşın başında Franco destek için Hitler’in kapısını çalar. İspanya burjuvazisi, Alman ve İtalyan faşizminin desteği olmadan iç savaşı kazanamayacağı düşünmektedir.

Pablo Picasso’nun Nazi Almanya’sının bombardımanı üzerine “Guernica” tablosunda resmettiği ve yarım milyon insanın öldüğü/katledildiği kanlı iç savaşın ardından 1939’da İspanya İç Savaşı’nın bitmesi ve İspanya Devrimi’nin yenilmesiyle Franco diktatörlüğü İspanya’ya hakim hale gelir.

Faşizm sonrası tekrar özerklik

1975’te Franco’nun ölmesi ve ardından diktatörlüğün ortadan kalkması ile Katalonya’da parlamentonun kurulmasının ve özerkliğin önü açılır. 1977’de 41 yıl aradan sonra İspanya’da ilk defa seçimler yapılır ve 1978’deki İspanyol Anayasası ile İspanya, aralarında Katalonya’nın da bulunduğu 17 özerk devlet ve 2 özerk kente ayrılır.

Bu tarihten itibaren Katalan burjuvazisi elde ettiği özerkliği sürekli olarak genişletmek istemiştir. Bunu da bir yanıyla Katalonya’nın İspanya ekonomisinde tuttuğu yere, diğer bir yanıyla da düzen sınırlarını aşmayan bir mücadeleye dayanarak yapmıştı. Elbette ki Katalan işçi-emekçilerin dinamizmini her daim kullanarak... Katalonya 2006’da elde edilen yeni özerklik statüsü ile özerkliğini genişletti. Özellikle Katalanlar için ulus tabirinin kullanılması ve ekonomik alanda inisiyatiflerini arttırmaları önemli bir adım oldu.

2006’da Katalonya Özerk Yönetimi, vergi gelirlerinin kullanımında daha fazla söz sahibi olmayı, limanlar ve havalimanlarının üzerindeki kontrollerini arttırmayı ve Katalonya Yüksek Mahkemesi’nin yasal haklarının artırılmasını sağladı. Bütün bunlar ekonomik ve siyasal olarak önemli kazanımlar oldu.

Sürecin iktisadi arka planı

İspanya hükümeti 2010’da bu yeni özerklik statüsünü Anayasa Mahkemesi eliyle iptal etti. 10 Temmuz 2010’da “Biz ulusuz, geleceğimize kendimiz karar veririz” sloganıyla gerçekleştirilen eylem ile Katalanlar bağımsızlık taleplerini gür bir şekilde ortaya koydular.

Bu iptal kararında 17 özerk bölgede oluşan tepkiler ve talepler etkili olduğu kadar, 2008 ekonomik krizinin de çok büyük etkisi bulunmaktadır. 2007 yılında İspanya’da %8,3 olan işsizlik oranı 2011’de %20’lerin üzerine çıkmıştır. Şu anda İspanya’da %18’ken Katalonya’da %13’tür. 2008 yılında istihdam edilenlerin %11’i inşaat sektöründe çalışmaktadır ve krizle beraber inşaat sektörü ve onunla beraber bankacılık sektörü çökmüştür. AB ülkeleri arasında Yunanistan ile birlikte krizi en derin yaşayan ülke olan İspanya, krizden çıkabilmek için Katalonya’nın zenginliğine göz dikmiştir.

Zira Katalonya İspanya’nın en büyük ekonomisine sahip özerk bölgesidir. Nüfusun 6’da 1’inden azını oluştururken ekonominin 5’te 1’ine, ihracatın ve turizmin 4’te 1’ine sahiptir. Özellikle bankacılık ve turizm gibi hizmet sektörlerinde açık ara öndedir. Denilebilir ki İspanya ekonomisinin bel kemiğidir. İspanya hükümeti vergilerin 4’te 1’ini Katalonya’dan toplamaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde elde edilen turizm geliri İspanya’nın ayakta kalmasına yardımcı olmuştur.

Bu yüzden burjuva ekonomistler “Katalonya krizi İspanya’nın ulusal zenginliğini riske sokuyor” yorumlarını yapmaktadırlar.

Katalonya’da seçimler ve referandum süreci

Son yıllarda Katalan parlamentosu seçimlerinin temel gündemi özerklik ve bağımsızlık tartışmalarıdır. Yaşanan ekonomik krizin etkileriyle oluşan tepkiler İspanya’dan bağımsızlığın ilan edilmesi siyasal hedefiyle birleştirilmektedir. 2012 ve 2015’te gerçekleştirilen seçimlerde bu yönde politika yapan partiler güç kazanmıştır.

Katalonya’da 9 Kasım 2014’te yapılan ve İspanya Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği referanduma katılım yüzde 37,2 düzeyinde olsa da %80,76’lık bir oranla Katalonya’nın bağımsızlığı için oy kullanılmıştı. Ancak iptal kararının ardından, katılımın resmi hiçbir sonuç üretmeyecek bir oylamaya dönüştüğü için az olduğunu, %80’in gerçeği yansıttığını iddia edenler olduğu kadar, katılmayanların “Hayır”cı olduğunu iddia edenler de var. Bu yüzden ne %37 ne de %80 sağlıklı bir veri oluyor.

Eylül 2015 seçim sonuçlarının daha sağlıklı bir veri sunduğunu söyleyebiliriz. Dört partinin birleşmesiyle oluşan bağımsızlık yanlısı ittifak “Junts pel Si” (Evet İçin Birlikte) seçimde ilk sırada yer aldı ve 135 koltuğun 62’sini (%39,54) aldı. Ardından 10 koltuğu (%8,21) olan sol eğilimli Halk Birliği Adaylığı Partisi’nin de desteği ile 72 koltukla parlamentoda çoğunluğa sahip hale geldi. Böylece 1 Ekim’de gerçekleştirilecek referandumun ilk adımı atılmış oldu. Seçim vaadi olan bağımsızlık referandumu için 18 aylık süreci 2015 yılında başlattılar. Ancak koltukların yarıdan fazlasını elde etmiş olsalar da oy oranları toplamı %47,75’te kaldı. Bu da referandum sonucunun bugünden bilenemeyeceğini ortaya koyuyor. Bütün bu verileri partilerin hepsinin burjuva siyasal çizgide olduğunu bilerek okumakta fayda var.

Aradan geçen 2 yıllık süre zarfında İspanya hükümeti referanduma karşı propaganda faaliyeti yürütmekten geri durmazken, referandumu da yasakladı. Referandum çalışması yapılmasına izin vermeyerek tutumunu açık bir şekilde ortaya koydu.

2014 referandumunu da yasadışı ilan eden merkezi yönetim, dönemin Katalan yönetimine açtığı davaları sonuçlandırarak 5 milyon avroluk para cezası ve kamu görevinden men cezaları verdi. Bu kararların 1 Ekim referandumu öncesinde çıkması mevcut yönetime bir tehdit niteliğindedir.

Son dönemde 700’den fazla Katalan yerel yöneticisi hakkında soruşturma açıldı, Katalan polisi, İspanya hükümetine bağlandı. Katalan bakanlıklar basılarak birçok yönetici gözaltına alındı. Referandum çalışmasında kullanılan afiş ve bildirilerle referandum günü kullanılacak zarf ve pusulaların bir kısmına el konuldu. Dağıtımını engellemek için girişimlerde bulunuldu. Bütün bu önlemlerle İspanya hükümeti referandumu yapılamaz hale getirmeye, yapıldığı koşullarda da gayrı meşru ilan etmeye çalışmaktadır.

İspanya Başbakanı, “Hiçbir seçeneği dışarıda bırakmadan bu referandumu engellemek için her şeyi yapacağım. Bu referandum gerçekleşmeyecek” açıklamasını yaparken, Katalonya Özerk Yönetimi, “1 Ekim, hiç kimsenin durduramayacağı bir demokrasi tsunamisi olacak” diyerek bu açıklamaya karşılık verdi.

İspanya’nın önde gelen gazetelerinden El Pais’e göreyse referanduma izin verilmezse Katalonya bağımsızlığı ilan edecektir. Bu çok akla yatkın bir tespit değildir. Ancak Katalan burjuvazisinin merkezi yönetimden daha fazla pay kapmak için ne kadar kararlı olduğunu göstermesi açısından bir veridir.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken yüz binlerin katıldığı eylemler örgütlenmektedir. Barcelona ve Girona üniversiteleri öğrenciler tarafından işgal edilerek, bağımsızlık manifestosu okundu. Barcelona futbol takımı da açıklama yaptı: “Barcelona Kulübü, ulusu, demokrasiyi, ifade özgürlüğünü ve kendi kaderini tayin hakkını savunmadaki tarihsel yükümlülüğüne sadıktır. Ve bu hakların özgürce kullanılmasını engelleyen tüm eylemleri kınamaktadır.”

Yani bütün bir Katalonya referandum üzerinden taraf olmuş durumdadır. İspanya’nın temel gündemi bu referandumdur. Ve herkes durduğu yerden söz söylemektedir.

Sonuç yerine…

Bütün bu tartışmalar Katalan ve İspanyol burjuvazisinin egemenlik çekişmeleri olarak karşımızda duruyor. Birbirleriyle çok yönlü bağı, ortak çıkarları ve çıkar çatışmaları olan burjuvazinin; halkları, işçi ve emekçileri kendi peşinden sürükledikleri bir süreç yaşanıyor. Bağımsızlık ve özerklik tartışmaları ekonomik ilişkiler ve egemenlik ilişkileri ile birlikte yürütülüyor. Bu arada halkın özlemleri ve talepleri güncel politikada işlenerek destek aranıyor. Katalan burjuvazisi kendi ekonomisinin gücüne ve İspanya ekonomisinde tuttuğu yere güvenerek elini güçlendirmeye çalışırken, İspanya burjuvazisi bağımsızlık ilan edilirse Katalonya’nın AB’den çıkmış olacağını, Katalonya’nın resmi bir devlet olarak tanınana kadar geçecek süreçte sermayenin durmayacağını ileri sürerek ipleri tutmaya çalışıyor.

Katalan burjuvazisinin öncülüğündeki Katalan Özerk Yönetimi gerçekleştirmeye çalıştığı referandumla Katalan halkının düzene olan öfkesini İspanya hükümetine yöneltmeye çalışmakta, işsizliğin ve ekonomik krizin sorumlusu olarak bu hükümeti göstermektedir. Bir taraftan öfkeyi referandum tartışmaları ile dizginlemekte, diğer taraftan da İspanya hükümetini sıkıştırarak kendi egemenlik alanını genişletmek, vergi gelirlerini arttırmak, merkezi hükümete çok daha az kaynak aktarmanın planlarını yapmaktadır. Bağımsızlık talebini, merkezi hükümeti sıkıştırmak için bir koz olarak kullanmaktadır.

Bütün bu tartışmalar yüz yıllardır dili yasaklanan, baskı gören bir halkın acıları üzerinden yürütülüyor.

Bugün Katalanların elde ettiği hakların temelinde geçmişte yürütülen mücadelenin olduğu açıktır. Son 100 yıldır İspanya’nın baskılarına karşı mücadele eden bir halk gerçekliği vardır. Bugün Katalan burjuvazisinin politik etkisi ve yönlendiriciliği altında dahi olsa Franco faşizmine karşı işçi sınıfı önderliğinde hayatını ortaya koyan milyonların varlığı bir gerçektir.

1 Ekim’de referandum nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın; Katalan emekçiler için gerçek bağımsızlık ve özgürlük referandum sandıklarında değildir. Ekonomik krizin sorumlusu tek başına merkezi hükümet olmadığı gibi, kurtuluş da Katalan Özerk Yönetimi’nde değildir.

Sorunların kaynağı ve onları yeniden ve yeniden üreten kapitalizmdir. Katalan işçi ve emekçilerin, 1930’ları, İspanya İç Savaşı’nda özgürlükleri ve gelecekleri için Franco faşizminde cisimleşen İspanyol burjuvazisine karşı işçi sınıfının ve komünistlerin öncülüğünde verdikleri mücadeleyi, İspanya Devrimi’ni ve Enternasyonal Marşı’nı hep bir ağızdan söyledikleri, “proletarya partisinin savaşta en ön safta” yer aldığını hatırlamaya ihtiyaçları var. İşçi ve emekçiler kendi tarihlerinden öğrendikleri durumda, burjuvazinin oyunlarında figüran olmak yerine burjuvaziye karşı sınıf kavgasını yükseltebilirler.