Spartaküs’e karşı genel saldırı! “Kahrolsun Spartakistler!” diye bağırılıyor her yandan. “Yakalayın onları, kırbaçlayın, süngüleyin, kurşuna dizin, ezin, parçalayın!” Alman birliklerinin, Belçika’da yaptıklarını geçen, iğrenç şeyler yapılıyor!
“Spartaküs yenildi!” diye müjdeliyor bütün basın, Post’tan Vorwärts’e varıncaya kadar.
“Spartaküs yenildi!..” İşlevlerine yeniden kavuşan Germen polisinin kılıçları, tabancaları ve tüfekleri ve devrimci işçilerin silahsızlandırılması bozgununu pekiştirecektir. “Spartaküs yenildi!”, Millet Meclisi seçimleri, Napolyon-Ebert için bir halk oylaması General Lüttwitz’in topları ve makineli tüfeklerinin, Albay Reinhardt’ın süngülerinin himayesi altında yapılacaktır.
“Spartaküs yenildi!”
Evet, Berlin’in devrimci işçileri yenildiler! Evet, içlerinden en iyi yüzlercesi öldürüldü! Evet, en sadıklarından yüzlercesi zindana atıldı!
Evet, yenildiler! Çünkü yardımlarına bel bağladıkları denizciler, askerler, güvenlik muhafızları, halk ordusu tarafından terk edilmişlerdi. Ve güçleri de önderlerinin ödlekliği ve kararsızlığı nedeniyle felce uğramıştı. Halkın ve mülk sahibi sınıfların, geri öğelerinin karşı-devrimci dev çamur dalgası onları kapladı.
Evet, yenildiler! Ve yenilmeleri de tarihsel bir zorunluluktu. Çünkü zaman daha gelmemişti. Bununla birlikte, mücadele etmek de kaçınılmazdı. Çünkü Emniyet Müdürlüğü’nü, devrimin bu palladium’unu Eugen Ernst ve Hirsch’lere * çarpışmadan teslim etmek şeref lekeleyici bir yenilgi olurdu. Mücadele Ebert çetesi tarafından zorla kabul ettirilmişti proletaryaya ve Berlinli kitleler de hiçbir kuşku ve tereddüte kapılmadan sürüklendiler.
Evet, Berlin’in devrimci işçileri yenildiler.
Ve Ebert-Scheidemann-Noske’ler zafer kazandılar. Zafer kazandılar çünkü generaller, bürokrasi, her kategoriden Junkerler, papaz takımı ve para torbaları ve sınırlı, iğrenç ve geri olan her şey, kendilerine yardım etti. Ve kendileriyle birlikte de havan toplarını, obüsleri ve gaz bombalarını getirdiler.
Ama zafer olan bozgunlar ve bozgunlardan daha da uğursuz olan zaferler de vardır.
Ocak ayının kanlı haftasında yenilgiye uğrayanlar şanlı biçim de çarpıştılar; yüce bir şey için, acı çeken insanlığın en soylu amaçları için, yoksul kitlelerin maddi ve manevi kurtuluşu için çarpıştılar; kutsal amaçlar için kanlarını döktüler ve kanları da böylece kutsanmış oldu. Ve bugün zaferi kazananlar için dökülen bu kanın her damlasından, bu canavar dölünden ölenlerin intikamı alacak yenileri doğacak; gök kubbe kadar ölümsüz ve sonsuz, yüce dava için yeni savaşçıları doğacak kopan her liften.
Bugün yenilenler yarın yenenler olacaklar. Çünkü yenilgi onların öğretmenidir: Alman proletaryasının hala gelenek ve devrimci deney eksikliği var ve ilerdeki başarıyı sağlayacak olan deney ancak gençlik hataları, acı yenilgiler, denemelerle edinilebilir.
Kesintisiz biçimde büyümesi bir toplumsal gelişme yasası olan, toplumsal devrimin canlı güçleri için, karşılaşılan bir yenilgi uyarıcı bir nitelik taşır. Ve yolları da yenilgilerden geçerek zafere ulaştırır. Peki ya bugünün galipleri?
Alçakça görevlerini alçakça bir dava için yerine getirdiler. Geçmişin güçleri için, proletaryanın ölümcül düşmanları için.
Ve daha bugünden yenilmişlerdir! Çünkü daha bugünden, kendilerine araç olarak kullanabileceklerini düşündükleri kişilerin gerçekteyse her zaman onların aracı oldukları kişilerin tutsağıdırlar.
Şirketlerine hala kendi adlarını veriyorlar, ama artık kısa bir son mühletleri var yalnız.
Daha şimdiden tarihin suçlu saydığı kişileri bağladığı direğe bağlanmışlardır. Dünyada hiçbir zaman böyle Juda’lar olmadı: Sahip oldukları en kutsal şeye ihanet etmekle kalmayıp, çarmıha kendi elleriyle de çaktılar çivileri. 1914 Ağustos’unda resmi Alman sosyal demokrasisi nasıl bütün ötekilerden daha aşağılara düştüyse, aynı şekilde bugün de, toplumsal devrimin şafağında, korku veren örnek olarak kalmaktadır.
Fransız burjuvazisi Haziran 1848 ile Mayıs 1871’in cellatlarını kendi saflarına almak zorunda kaldı. Alman burjuvazisinin kendisinin bu işi yapmasına gerek yok: Aşağılık ve nefret edilesi, bu kirli işi “sosyal demokratlar” yerine getiriyorlar. Cavaignac’ı, Gallifet’si, “Alman işçisi” Noske’dir.
Çan sesleri katliama çağırdı; müzik, mendil sallamalar, “Bolşevist korku”dan kurtulan kapitalistlerin zafer çığlıkları askerleri kutladı. Barut hala tütmekte, işçi katliamının yangını yanıyor hala, öldürülen proleterler yerlerde yatıyorlar, yaralılar hala kıvranıyor ve zaferleriyle büyük bir gurur duyarak, Ebert’ler, Scheidemann ve Noske’ler katil birliklerini teftiş ediyorlar.
Canavar dölü!
Alman işçilerin kanlarının sıcaklığını daha hala taşıyan ellerini Enternasyonal’e uzatmaya cesaret eden onlardan dünya proletaryası tiksinerek başını çeviriyor! Dünya savaşının öfkesi içinde sosyalizmin ödevlerine ihanet etmiş olanlar tarafından bile tiksinme ve nefretle reddediliyorlar. Lekelenmiş, uygar insanlığın saflarından atılmış, Enternasyonal’den çıkarılmış bütün devrimci işçiler tarafından lanetlenmiş olarak çıkarlar dünyanın karşısına.
Ve bütün Almanya’da onlarla birlikte utanç içine atılmıştır. Kardeşlerine ihanet edenler, kardeş katilleri yönetmekteler bugün Alman halkını. “Çabuk, defterim nerede, hemen not edeyim...”
Ah, şatafatları uzun sürmeyecek; kısa bir son mühlet ve sonra yargılanacaklar.
Kan içinde boğulduğunu sandıkları proletaryanın devrimi dev bir biçimde yeniden doğacak ve ilk sloganı da “Kahrolsun işçilerin katilleri Ebert-Scheidemann-Noske’ler!” olacaktır.
Bugün yenilenler derslerini öğrendiler: Karışık asker kitlelerinin yardımıyla kurtuluşlarını bulacakları, güçsüz ve yeteneksiz oldukları görülmüş olan önderlere güvenebilecekleri hayalini terk ettiler, kendilerini utanç verici biçimde terk eden bağımsız sosyal demokrasiye güvenmekten vazgeçtiler. Gelecekteki zaferlerini ancak kendi kendilerine güvenerek elde edebilirler. Ve ünlü “işçi sınıfının kurtuluşu ancak işçi sınıfının kendi eseri olabilir" sözü de, bu haftanın acı deneyi nedeniyle, onlar için yeni bir derin anlam kazandı.
Aynı şekilde, aldatılmış olan askerler de, yeniden eğere çıkmış olan militarizmin kırbacını üstlerinde hissettiklerinde, kendilerine oynanan oyunu kısa zamanda anlayacaklar; onlar da bugün içine dalmış oldukları sarhoşluktan çıkacaklar.
“Spartaküs yenildi!”
Yavaş olun! Kaçmadık, yenilmedik! Bizi zincire vursanız bile, buradayız ve burada kalacağız! Ve zafer bizim olacak!
Çünkü Spartaküs ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir, proleter devrimin iradesi ve eylemi demektir. Spartaküs, zafer özlemini, bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir. Spartaküs, sosyalizm ve dünya devrimi demektir.
Alman işçi sınıfının Golgotha’ya doğru yürüyüşü daha henüz bitmedi, ama kurtuluş günü yaklaşıyor; Ebert-Scheidemann-Noske’ler ve bugün bile hala onların ardında gizlenen kapitalist yöneticiler için kıyamet günü yaklaşıyor. Olayların dalgaları gökleri dövüyor; doruklardan derinlere doğru itilmeye alışkınız bizler. Ama teknemiz kararlılık ve gururla doğru yolunu izliyor, amaca varıncaya kadar.
Ve amaca ulaşıldığında biz ister yaşayalım ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır. Kurtulan insanlığın dünyasına egemen olacaktır. Her şeye rağmen!
Yaklaşan iktisadi çöküşün uğultusu altında, proleterlerin daha henüz uykuda bulunan ordusu kıyamet günündeki gibi borazan sesleriyle uyanacak, öldürülmüş olan savaşçıların bedenleri dirilecek ve cellatlarından hesap soracaklar. Bugün yanardağın uğultusu geliyor yeraltından; yarın fışkıracak ve yanan lav dalgalarıyla yakıcı küllerinin altında bırakacak cellatları.
Rote Fahne, 15 Ocak 1919
(Karl Liebknecht, Seçme Yazılar / Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi,
Belge Yayınları, Kasım 2009, s.347-351)
* Eugen Ernst (1864-1954), 1917 ile 1919 arasında SPD yönetim kurulu üyesi, 1918 ile 1919 arasında Prusya İçişleri Bakanı, 1919-1920’de Berlin Emniyet Müdürü. Paul Hirsch (1868-1938), sosyal demokrat, 1918-1920 arasında Prusya Başbakanı; 1919’a kadar, aynı zamanda İçişleri Bakanıydı da.