Bilim insanları yaklaşık 70 yıl önce insan DNA’sını keşfetti ve onun nasıl işlediğini çözdü. Son yıllarda da “genetik mühendisliği” alanında yapılan çalışmalar hayli ilerledi, artık “DNA’ya müdahale etme” gibi kapitalizm koşullarında oldukça tehlikeli ve tartışmalı bulunan bir aşamaya geldi. Genetik mühendislik alanında yapılan çalışmaların özellikle 1980 yılından bu yana gelişimi, beraberinde “insanlığın geleceği” konusunda endişe yaratmaya başladı.
Gen tasarımının ilk evresi
İlk olarak 1980 yılında genetik hastalıkları tedavi etme üzerine deneyler yapan bilim insanları, ilk denemede başarısız olsalar da, 1990 yılında nadir görülen bir gen hastalığını tedavi etmeyi başardılar. Bu önemli gelişme sayesinde kalp hastalıkları, Alzheimer ya da yüksek tansiyon gibi hastalıkların tedavisi için araştırmaların önü açıldı.
Bu ilk başarı üzerinden deneyler sürerken, bazı bilim insanları “genler düzenlenebiliyorsa neden sadece tedavi amacıyla kullanılabileceğini” sorgulayarak, çalışmaları bir adım ileri taşıdılar. Yalnızca hastalıklı genlere müdahale etmekle yetinmeyip, genleri düzenlemeyi de hedeflediler. 2004 yılından bu yana bu alanda yürütülen çalışmalar, fareler üzerinde yapılan deneylerde ilk sonuçlarını verdi. Laboratuvar ortamında genetiği tasarlanan bir farenin, normal bir fareye göre uzun saatler durmaksızın koşması, sadece bir nefeslik dinlenmenin ardından yeniden koşmaya devam etmesi sağlandı. Yanı sıra, normalden iki-üç kat daha kaslı fareler geliştirildi.
Altı yılı aşkın bir süre önce icat edilen “Crispr-Cas9” teknolojisi sayesinde insan DNA’sı üzerinde de değişiklikler yapılabildi. Kötü genler çıkarılıp yeni genler eklenebildi. Bu teknolojinin günümüzde kanser gibi kalıtsal hastalıklar taşıyan çocukların tedavisinde kullanıldığı belirtiliyor.
Gen tasarımının “somatik gen düzenlemesi” çalışmaları canlının üreme hücreleri dışındaki hücrelerinde yapıldı. Sadece genlerine müdahale edilen hastayı iyileştirme ya da genetiğini değiştirme sınırında kaldı.
Çalışmalar bu kadarıyla bile tartışma konusu oldu. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa Konseyi bünyesinde bir sözleşme hazırlanarak, insan genleriyle oynanması yasaklandı. Sadece genetik hastalıkların tedavisi için yapılacak çalışmalara izin verildi. Fakat birbirleriyle çok yönlü bir hegemonya mücadelesi içinde olan ABD ve Çin’de gen tasarımı üzerine çalışma yapılması yasaklanmadı. Gen tasarımı konusunda en çok çalışma bu iki ülkede yapılıyor.
Nesilden nesle genetik müdahale
Bu iki ülkede çalışmaları sürdüren bilim insanlarının gündemi, ‘germline gen düzenlemesi’ denilen yeni bir teknik. Gen tasarımı çalışmalarını üreme hücreleri üzerinde de yapmaya, böylece sadece hastanın genlerine değil, ondan doğacak çocukların genlerine de müdahale etmeye çalışıyorlar.
Pek çok bilim insanına göre “germline gen düzenlemesi”ni yapabilmek için henüz erken olsa da, Çin’deki laboratuvarında konu üzerine çalışan He Jiankui adlı araştırmacı, 2018 yılının Kasım ayında tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen ikiz kız bebeklerin DNA’larını farklı bir yöntemle değiştirdiğini duyurdu.
ABD merkezli The Associated Press’in yayınladığı habere göre, daha önce ABD’de çalışma yapan ve ülkesine dönen He Jiankui, ülkede oldukça yaygın olan AIDS hastalığıyla mücadele için, AIDS’e yol açan HIV virüsü üzerine çalışmalarını sürdürdü. Bu kapsamda, HIV virüsü taşıyan erkeklerden alınan spermlerle döllenen embriyonların genetiğini değiştirdi ve HIV virüsünün hücreye girişine izin veren bir protein olan CCR5 genini devre dışı bırakmayı başardı.
ABD’li bir doktorun da katıldığı deneyler sonucunda dünyaya gelen genetiği değiştirilmiş ikiz kız bebeklerine Lulu ve Nana isimleri verildi. Lulu ve Nana’nın yaşamları boyunca hiç AIDS olmayacakları, hatta onların çocuklarının da olmayacağı belirtildi.
Hawking uyardı: “Üstün ırk’” yaratacaklar
Bilim dünyası tarafından temkinli yaklaşılan He’nin deneyine dair açıklanan sonuç genetik bilimi ve etik açısından yeni tartışmalar doğurdu. İnsanlar üzerinde deney yapmak eleştiri konusu edildi. Fakat konunun dikkat çeken asıl yönü, gen tasarımındaki ilerlemenin yaratacağı olası toplumsal sonuçlar oldu. Zira çalışmalar ilerledikçe, “germline gen düzenlemesi”nin yalnızca hastalıklar için değil, istenilen türde fiziki özelliklere sahip insanların tasarımı için de kullanılması öngörülüyor. Bununla birlikte toplumda genetik olarak diğerlerinden üstün yeni elit bir kesimin ortaya çıkacağı dile getiriliyor.
2018’in Mart ayında yaşamını yitiren ünlü fizikçi Stephen Hawking, ölmeden önce yaptığı son çalışmalarında, genetik mühendisliği alanındaki bu gelişmelere dikkat çekiyor. Hawking, son çalışmalarının derlendiği ve ölümünden sonra, 2018 Ekim’inde yayınlanan Büyük Sorulara Kısa Cevaplar (Brief Answers to the Big Questions) adlı kitabında yer alan bir makalesinde, insanlığın bu yüzyıl içinde genetik mühendislikte oldukça ilerleyeceğini ve ortaya genetiğiyle oynanmış süper insanların çıkacağını dile getiriyor. Hawking, insanlar üzerinde genetik oynamalar yapmanın devletler tarafından yasaklanacağını fakat zenginlerin genetik mühendislikten faydalanma hırsından vazgeçmeyeceğini belirtiyor. Ayrıca, “Bu tür insanlar ortaya çıktığında, geliştirilmemiş insanlarla ilgili önemli siyasi sorunlar olacak. Sıradan insanların soyu tükenecek ya da önemsiz hale gelecekler. Onlar yerine kendi kendilerini tasarlayan bir ırk olacak. İnsan ırkı kendilerini yeniden tasarlayabilirse, muhtemelen yayılacaklar ve diğer gezegenlerle yıldızlarda kolonileşecekler” diye ekliyor.
Ya “Kaptan Amerika” gerçek olursa?
Genetik mühendislikte yapılan çalışmalar Hawking’in öngördüğü türden distopik sonuçlara varır mı bilinmez. Fakat kapitalizmin bilim üzerindeki tahakkümü düşünülürse, gelecekte zenginler için bebek tasarlamanın önünde bir engel olmadığı anlaşılabilir.
Öte yandan, emperyalist dünyanın hegemon güçleri ABD ve Çin’in genetik mühendislik alanında böylesi çalışmaların önünü açması, “süper insan”ların yanı sıra “süper asker”lerin yaratılmasının da gelecek planları arasında olduğuna dair kuşku uyandırıyor. Belki de Marvel’ın çizgi roman ve film karakteri “Kaptan Amerika” gerçek hale getirilmeye çalışılıyordur, kim bilir...