Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 6 Aralık Çarşamba günü Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Putin, ziyareti sırasında her iki devletin liderleri tarafından son derece “sıcak” ve “dostane” karşılandı. Biden, Suudi Arabistan’a yaptığı son ziyarette soğuk bir şekilde karşılanırken, Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier Katar ziyareti sırasında havaalanında yarım saat beklemek zorunda kalırken, Putin ise Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da “onore” edildi. Putin, başkentin merkezinde, geleneksel doğu ihtişamının ve görkeminin bir işareti olan altın ve mermerle çevrili kar beyazı sarayda kabul edildi.
Putin’e cömert karşılama ile batılı devlet başkanlarının maruz bırakıldığı diplomatik soğukluk, değişen jeopolitik dengelerin yansıması olarak değerlendirildi. Kimi siyasi analistlere göre ise Putin’i onore eden Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan, ABD-AB şeflerine “Kibir ve küstahlık dönemleri sona erdi” mesajı vermeye çalıştı. Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Putin hakkında çıkardığı tutuklama kararının Riyad ve Abu Dabi tarafından tanınmaması da aynı tutumun yansıması kabul ediliyor ve Putin’in başarı hanesine yazılıyor. “Aranan” Putin’in Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da ihtişamla karşılanması, tutuklama kararının Körfez’de geçerli olmadığını gösterdi. Zaten her iki ülke de söz konusu kararı onaylamamıştı.
Putin’in gezisini yorumlayan Amerikan medyası da Rusya’yı dünya sahnesinde izole etme politikasının başarısız olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Alman basınının aktardığına göre, Bloomberg köşe yazarları Moskova’nın ekonomik başarılarından üzüntüyle bahsederken, New York Times gazetesi de “Batı’da Putin’i dışlıyoruz ancak bu ziyaret onun başka yerlerde hoş karşılandığının altını çiziyor” demek zorunda kaldı. Ekim ayında Yeni İpek Yolu Forumu’na katılmak için Çin’e giden ve Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile bir araya gelen Putin, tutuklama emrine rağmen bir süre önce Kırgızistan’a gitti. Ardında da Ortadoğu turuna çıktı.
Ziyaretin amaçladıkları
Kremlin’e göre ziyaret ticaret, yatırımlar ve uluslararası politikaya odaklıydı. Kremlin şefi Orta Doğu’daki iki petrol zengini ülkenin desteğini kazanmaya çalışıyor ve daha ileri bir işbirliği umuyor. Moskova’ya göre OPEC+ petrol kartelinin kararlaştırdığı petrol üretimi kesintisi ve “petrol piyasasının istikrara kavuşması” konuları, Putin’in ziyaretinin temel gündemleri arasında yer aldı. Emirlikler ve Suudi Arabistan, OPEC+ petrol kartelinin üyeleridir. Rusya ise işbirliği ortağıdır. Dolaysıyla Putin, OPEC+’nın petrol üretiminde karar verdiği kesinti hakkında da görüşmeler yaptı. Çünkü petrol fiyatlarının düşmeye devam ettiği söyleniyor. AB ile ABD, Rus petrolüne tavan fiyat uygulamaya çalışmıştı. Ancak bu cezai tedbirin pek etkisi olmamıştı.
ABD cephesine karşı önemli Arap devletleriyle ittifaklar kurmaya çalışan Putin, Riyad ve Abu Dabi’deki yöneticilerin kendisine yönelik tutuklama emrini hiçe saymasını batının “etkisinin azalmakta olduğunun kanıt” olarak sunuyor gibidir. Filistin sorunu söz konusu olduğunda ise yalnız kalanın kendisi değil ABD olduğunu da göstermek istiyor. Siyonist İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırımın yarattığı büyük infial ve protestolar ABD ile AB üzerinde ciddi bir basınca dönüştü. Bu esnada Putin, Batı’nın Gazze ve Ukrayna konusundaki çifte standarda dayalı politikasını Körfez’den teşhir etme imkanı buldu. Rusya Cumhurbaşkanı ayrıca Batılı olmayan devletleriyle BRİCS ittifakını genişletmek istiyor ve Suudi Arabistan ile BAE’yi de bu ittifaka dahil etmek için çabalıyor. Gelecek yıl BRİCS başkanlığını Rusya üstleneceği için Putin, şimdiden bin Zayed’i 2024 yılında Kazan’da yapılacak BRICS zirvesine katılmaya davet etti.
Putin, Rusya ile Emirlikler arasında artan ticaret hacmini daha da büyütmek istiyor. Nitekim her iki ülkenin yaptırım olsun ya da olmasın, Rusya’ya gönderilen Batı malları için bir merkez haline geldiği söyleniyor. Putin, devletler arasındaki canlı ticarete övgüde bulunarak muhataplarına, “Sizin tavrınız sayesinde ilişkilerimiz bugün benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştı” dedi. Kremlin şefi meslektaşlarıyla “sıcak bölgelerdeki”, somut olarak Orta Doğu ve Ukrayna’daki durum hakkında konuştuğunu da belirtti.
Rus kaynaklarına göre Putin, ülkeler arasındaki ikili ilişkilerin tarihsel olarak eşi benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştığını belirterek, bundan övgüyle söz etti. Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Rusya’nın Arap bölgesindeki en önemli ticaret ortağı olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki yakın ilişkilere vurgu yapan Putin, “Hiçbir şey dostane ilişkilerimizin gelişimini bozamaz” dedi ve bir sonraki toplantının Moskova’da yapılması konusunda Veliaht Prens’le anlaştıklarını belirtti.
Putin, Körfez gezisinin ertesi günü ise İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi’yi Moskova’da kabul etti. Müttefik İran’ın Rusya için kilit bir ortak ve herhangi bir Arap ülkesinden çok daha önemli olduğu söyleniyor. Tahran yönetimi, Rusya’ya balistik füzeler ve insansız hava araçları sağlıyor. Karşılığında ise, İsrail’e ulaşabilecek savaş uçakları almak istiyor Rusya’dan. Bu ve benzeri adımlar, emperyalist dünyadaki hegemonya bunalımının derinleştiği koşullarda gerçekleşiyor. Rusya, Ortadoğu’da izlediği politikayla hegemonya krizinde daha geniş bir inisiyatif almak ve ABD-AB cephesi karşısında mevziler kazanmak istiyor.
Rusya Ortadoğu’da “küresel oyuncu” olmak istiyor
Hamas’ın İsrail’e yönelik 7 Ekim 2023’teki saldırılarına Moskova’dan gelen tepkiler, Rusya liderliğinin kendi çıkarlarına en uygun pozisyon için mücadele ettiğini gösterdi. Rusya Güvenlik Konseyi başkan yardımcısı eski Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Ortadoğu’daki gelişmelerden haklı olarak ABD’yi sorumlu tutarak, “Filistin-İsrail çatışmasını çözmek için aktif olarak çalışmak yerine bu aptallar bizimle uğraştılar, neo-Nazileri desteklediler ve iki yakın halkı çatışmaya ittiler” diye açıklama yaptı.
Ortadoğu’daki savaşın sorumlusunun ABD öncülüğündeki “kolektif Batı” olduğunu söyleyen Putin ise, İsrail ve müttefiklerini Gazze Şeridi’ni bombaladıkları için kınadı. Filistin devletinin egemenliği sorununun çözülmesi gerektiğini söyledi. ABD’nin Ortadoğu sorununun çözümünü tekeline alma girişimlerinin Filistin halkının çıkarlarını hesaba katmadığını belirtti. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ise barış için diyaloğun kurulması ve derhal ateşkes ilan edilmesinin önemini vurguladı.
ABD’nin ile “kolektif Batı”nın “küresel diktatörlüğünü” kırmak için “çok kutuplu yeni bir dünya düzeni” savunan Kremlin, Ortadoğu’da kendisini küresel bir oyuncu ve aynı zamanda Arap devletlerinin güvenilir bir müttefiki olarak sunma fırsatını yakaladığına inanıyor. Dolaysıyla devam eden savaş, bir biçimde Putin’in işine yarıyor görünüyor. Çünkü yeniden alevlenen Orta Doğu çatışması uluslararası dikkatleri Ukrayna’dan Orta Doğu’ya kaydırırken, Rusya’nın üzerindeki basıncı hafifletiyor. ABD’nin Ukrayna’ya göndereceği silah ve mühimmatı İsrail’e vermesi, Ukrayna’ya yapılacak yardımın Kongre’ye takılması ise Zelenski kuklasını diken üstünde bırakırken, Putin’in elini rahatlatmış görünüyor.
Bu arada Rusya, Orta Doğu’da farklı taraflarla etkileşime girebilen bir aktör olarak rolünü güçlendirmeyi de amaçlıyor. Aralarında ne tür çatışmalar yaşıyor olursa olsunlar, Putin yönetimi İsrail, İran ve bölgedeki Arap ülkeleriyle enerji, ekonomi ve silah anlaşmalarına imkan sağlayan çok yönlü bir strateji ile hareket ediyor. Bu, Rusya’nın bölgedeki ekonomik ve stratejik çıkarlarının altını çizmektedir. Moskova aynı zamanda Suudi Arabistan ve İran’la ilişkilerini geliştirmeyi başardı. İran önemli bir müttefik iken, İsrail ile ilişkileri de iyi durumdaydı. Örneğin İsrail, Ukrayna’ya saldırısının ardından Rusya’ya yaptırım uygulamadı. Ukrayna’ya füze savunma teknolojisi sağlamayı da reddetti. Şimdi de Putin, Gazze’de soykırım yapmasına rağmen İsrail’le ilişkileri gerginleştirmemeye dikkat ediyor. Ama Hamas’ın 2006’da Gazze Şeridi seçimlerini kazandığında Rusya’nın da sonucu kabul etmesi, Ekim ortasında bir Hamas heyetinin Moskova’da ağırlanması ve bölgede tırmanan gerilimin siyonist rejimi öfkelendirdiği söyleniyor.
Sistemin yapısal krizinin temel unsurlarından olan emperyalist dünyanın iç ilişkileri, küresel güçler arasındaki rekabeti kızıştırmakta, nüfuz mücadelelerini sertleştirmekte, hegemonya rekabetini derinleştirmektedir. Emperyalist kapitalist sistem, hegemonya krizini aşmanın bir aracı olarak silahlanma, saldırganlık ve savaşları tırmandırıyor. Rusya büyük emperyalist devletlerden biri olarak tek kutuplu dünyayı reddetmekte, hegemonya mücadelesinde ön planda rol oynamak istemektedir. Dolaysıyla ABD emperyalizmi liderliğindeki batı bloku tarafından kendisini kuşatmaya yönelik girişimlere karşı aktif biçimde direnmektedir. Sürmekte olan Suriye ve Ukrayna savaşları bu direnişin öne çıkan güncel örnekleridir. Rusya’nın her iki alandaki inisiyatifi ve dikkate değer başarısı, emperyalist hegemonya bunalımının yeni bir düzeyde tescili olduğu gibi tek kutuplu dünyanın da sonunu göstermektedir.