Dortmund’da panel

Dortmund’da gazeteci-yazar Fehim Taştekin ile BİR-KAR temsilcisinin konuşmacı olduğu “Emperyalist savaşlar, Dünya, Ortadoğu ve Türkiye” paneli gerçekleştirildi.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 01 Nisan 2024
  • 19:00

Almanya’nın Dortmund kentinde Karanfil e.V derneği tarafından, 31 Mart Pazar günü gazeteci-yazar Fehim Taştekin ile BİR-KAR temsilcisinin konuşmacı olduğu bir panel gerçekleştirildi.

Salona “Emperyalist saldırganlığa, savaşa ve ırkçılığa karşı yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarlı pankart asıldı. Panel, Türkiye devrimci hareketinin önderlerinden Mahir Çayan ve Kızıldere şehitleri şahsında mücadelede yitirilen bütün devrimciler anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Karanfil derneği adına yapılan kısa bir açılış konuşmasının ardından söz, sunumunu yapması için Gazeteci F. Taştekin’e bırakıldı.   

Taştekin, son yıllardaki gelişmeleri, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabası olarak tanımlarken, bölgenin cihatçı yetiştirme alanına çevrildiğini belirterek sözlerine başladı ve oluşan durumu İsrail için bir “çevre düzenlemesi” olarak tarif etti. Aksa Tufanı operasyonunun, Filistin davasının tabutuna çivi çakma amacıyla ABD emperyalizmi tarafından planlanan Abraham antlaşmalarına karşı geliştirilen bir hamle olduğunu ve Filistin davasını unutturma palanını bozduğunu belirtti. Olayın 7 Ekim’de başlamadığını 75-80 yıllık bir geçmişi olduğunu vurguladı. İsrail’in emperyalistlerin desteği ile yıllardır planlı bir soykırım yürüttüğünü ancak Filistin direnişini bastıramadığını söyledi. Lübnan'daki gelişmelere de değindi ve Hizbullah’ın İsrail’e karşı caydırıcı bir güç oluşturduğunu belirtti.

Konuşmasının devamında Ukrayna savaşındaki durumu ele alan Taştekin başını ABD’nin çektiği emperyalist egemen güçlerin yanı sıra bölgedeki İran ve Türkiye gibi “alt emperyal güçlerin” geliştirdiği politikalardan da bahsetti. Türkiye'nin stratejik konumunun emperyalistler için “emlak değeri” taşıdığını ifade eden Taştekin, Türkiye'nin konumu gereği değerli ve vazgeçilemez olduğunu, bundan dolayı Erdoğan’dan hoşlanmasalar da onunla çalışmaya devam ettiklerini söyledi. Kürt sorunu konusunda ise ABD’ye gereğinden çok umut bağlayan Rojava’daki Kürtlerin “stratejik akıl” noktasında hatalar yaptığını ifade etti. Erdoğan’ın ABD ve Bağdat hükümetiyle anlaşarak Suriye ve Irak sınırı boyunca 30 km derinliğinde bir “güvenlik koridoru” oluşturmak istediğini ancak bu hedefe ulaşmasının kolay olmadığını, çünkü İran ve onun Irak’taki müttefiklerinin buna direnç göstereceğine işaret etti. Gazze’de soykırım yapan İsrail’e ve onun arkasındaki emperyalistlere karşı bölgede bir direniş ekseninin oluştuğunu, ABD-İngiltere tehditlerine rağmen direnen güçlere geri adım attıramadığını, bunun ise ABD’nin bölgedeki caydırıcılığının zayıfladığının somut göstergesi olduğunu vurguladı.

Kürt hareketi cephesindeki gelişmelere ve Türkiye’nin yaptığı kapsamlı saldırılara değinen Taştekin, bölgedeki karmaşık durumu ve bunun Kürt hareketi açısında yaratabileceği olası gelişmelere dikkat çekti.

Sorular kısmında ise hem bu konulara dair eklemeler yaptı ve Rojava’daki özerk yönetimden yaşanan bazı yozlaşma ve sorunlara dair örnekler veren Taştekin, Hamas’la ilgili değerlendirmesinde ise bu örgütün IŞİD ya da El Kaide gibi olmadığın, toprakları işgal edilmiş bir halkın önde gelen temsilcilerinden biri olduğu ve Filistin’in işgaline karşı direndiğini ifade etti.

***

Taştekin'in sunumunun ardından söz alan BİR-KAR temsilcisi, içinden geçilen dönemin emperyalist çatışma ve savaşı daha da derinleştirme eğiliminde olduğun belirtti. Döneme damgasını vuran gelişmelerin arka planına bakmak gerektiğini, bu bağlamda Lenin’in emperyalizm adlı eserinde saptadığı sistemin üç temel çelişkisinin -emek sermaye çelişkisi, emperyalistler ile ezilen halklar arasındaki çelişki, emperyalistlerin kendi aralarında çelişkiler- günümüzdeki savaş ve çatışmaları anlamak konusunda halen aydınlatıcı olduğunu dile getirdi.

Emperyalistler arası hegemonya geriliminde yeni bir dönemin içinden geçildiğini, geçmişte yaşanan emperyalist paylaşım savaşlarının tablosunu özetleyerek ortaya koyan temsilci, önceki savaşların aksine şimdi yükselen değil güçten düşen emperyalist gücün (ABD-NATO) savaşı dayatan taraf olduğuna dikkat çekti. Emperyalist sistem var oldukça savaş ve kriz yaratmaya devam edecek diyen temsilci, savaş sürecinin ABD’nin 1991'de Irak’a saldırmasıyla başlatıldığını, 1994 yılında Ruanda’da soykırıma varan savaş ve 1999 yılında eski Yugoslavya’nın bombalanmasıyla saldırgan tutumun yeni bir boyut kazandığına işaret etti.

Zayıflayan hegemon güç konumundaki ABD emperyalizminin 2001’de Afganistan’ı, 2003’te Irak’ı işgal ederek saldırganlığa devam ettiğine işaret eden temsilci, 2008’de ise Gürcistan savaşının kışkırtıldığını söyledi. “Arap Baharı” diye adlandırılan süreçte ise Libya, Suriye ve Yemen’in emperyalist saldırganlar ve işbirlikçileri tarafından yakılıp yıkıldığı, 2022 yılında ise Ukrayna savaşının kışkırtıldığı ve 7 Ekim’den bu yana Gazze’de bir soykırım savaşı yürütüldüğünü belirtti. Savaşlara rağmen ABD hegemonyasının zayıflama sürecinin durdurulamadığını, emperyalistler tarafından desteklenen Suudi Arabistan ve suç ortakları tarafından 7 yıl boyunca bombalanan Yemen’in bile Kızıldeniz’de emperyalistlere meydan okuyabildiğine dikkat çekti.

“Ukrayna da İsrail de ABD ile diğer emperyalistlerin silah ve mali yardımları olmadan bu savaşları sürdüremez” diyen temsilci, esas çatışmanın Amerika ile Çin arasında yaşanacağını belirtti ve devam eden savaşları “3. Emperyalist paylaşım savaşının üvertürü” olarak tanımladı. Savaş ve çatışmaların alacağı boyutları kestirmek güç olsa da sürecin nükleer savaş tehlikesini arttırdığını, böyle bir durumda ise savaşın yaratabileceği yıkımı öngörmenin mümkün olmadığını belirtti.

Sistemin yapısal sorunlarının savaş dayattığını, ancak bunun bir kader olmadığını ve buna karşı işçilerin, emekçilerin ve barıştan yana olanların direnebileceğini belirtti. Bu süreçte silahlanmaya, militarizme ve savaşa karşı mücadelenin öneminin arttırdığını ifade eden temsilci, kapitalist/emperyalist sistemde barışın mümkün olmadığını, dolayısıyla barış uğruna mücadelenin aynı zamanda sistemi hedef alan bir perspektifle örülmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerini bitirdi.

Sunumlardan sonra verilen aranın ardından katılımcılar tarafında sorulan sorular ve canlı tartışmalar ile devam eden panel üç saat sürdü. Başarılı sunumları ve canlı bir atmosferde gerçekleşen etkinliğe yüze yakın katılım gerçekleşti. Katılımcılar etkinliği çok başarılı bulurken bu tür panellerin sık sık yapılmasını talep ettiler. Verilen arada Fehim Taştekin kitaplarını imzaladı.

       Kızıl Bayrak / Dortmund