Bayram tatili sonrası yeniden açılacak piyasalarda, gözler kurlarda yaşanması muhtemel yeni ataklarda olacak. Ekonomi yönetiminin olası kur ataklarına karşı vereceği yanıtlar ise önümüzdeki dönemde ekonominin gidişatında kilit rol oynayabilir.
Bayram tatili öncesi yaşanan kur dalgalanması ve Merkez Bankası ile kamu bankalarının bu ataklara verdiği yanıtların başarısız olması, önümüzdeki döneme ilişkin tedirginlik yarattı. Piyasaların gözü ekonomi yönetiminin önümüzdeki günlerde tekrarlanması beklenen ataklara karşı ne tür adımlar atacağında.
Ekonomi yönetimi yakın dönemde bu tür hareketlere, zorunlu karşılık oranlarında, takas koşullarında değişiklikler gibi tedrici sayılabilecek adımlarla karşı durmaya çalıştı. Özetle, döviz talebini kısıcı bu tür tedbirlerle piyasayı yumuşatmaya çalışan yönetimin, kendi çizdiği yolda kısa süreli başarılar kazandığı da söylenebilir. Ancak gelinen noktada artık bu tür tedrici tedbirlerden sonuç alınamayacağı konuşulmaya başlandı. Şimdiye kadar zorunlu karşılık gibi düzenlemelere ağırlık verilmesi sonucu artık limitlere gelinmesinin, yani daha gidecek yer kalmamasının da oluşan tedirginlikte etkisi var.
Piyasa oyuncularının önemli bir kısmı ekonomi yönetiminin yine tedrici kararlarla yetinmeye çalışacağı görüşünde. Örneğin bugün piyasalar açılmadan önce yine zorunlu karşılık, disponibilite, takasla ilgili sınırlamalar gibi kararlar alınabileceğini söylüyorlar. Bu arada Merkez Bankası’nın, bankalardan döviz risklerini azaltmaları için türev işlemler yapmalarını istediği, bunun da yine tedrici tedbirler kapsamında sayılabileceği belirtiliyor.
Gelinen aşamada kalıcı çözümler için ise artık daha radikal tedbirlere ihtiyaç olduğu kesin. “Ağır yapısal hastalıklara karşı aspirin tedavisi” benzetmesi yapan bazı piyasa oyuncuları, bayram öncesi oluşan tedirginliğin artık uygulanan politikaları savunacak araçların kalmamış olmasından kaynaklandığını söylüyorlar. Şimdiye kadar alınan tedrici düzenlemelerin sonuna gelindiğini, bir süredir uygulanan düşük kur-düşük faiz politikasının bundan sonra sürdürülmesinin artık zora girdiği görüşündeler. Buna rağmen ekonomi yönetiminin mevcut politikadan vazgeçip yeni bir politikaya döneceği konusunda ise piyasaların fazla bir umudu bulunmuyor.
Peki, ekonomi yönetimi şimdiye kadar olduğu gibi yine tedrici tedbirlerle yetinmeyi seçerse ne olur? Bu ihtimalin ağırlık kazanması nedeniyle piyasalarda bir süre daha durumun idare edilebileceği ama eriyen rezervler nedeniyle artık eylülden sonra bu politikanın işlemez hale gelip sert hareketlere neden olacağından korkuluyor. Eylül ayı daha çok simge niteliği taşıyor, yani daha öncesi ya da sonrasında da önemli hareketler yaşanma tehlikesi var. Bu takdirde önümüzdeki birkaç aylık süreçte kurlarda çok dalgalı bir seyir kaçınılmaz olacaktır.
Kalıcı tedbir alınır mı?
Piyasalarda büyüyen eylül korkusunu gidermenin yolu ise açık: Mevcut politikada radikal değişikliklere gitmek gerekiyor. Her şeyden önce artık rezervlerin yeterli olmadığını kabul edip faizlerdeki ve kurlardaki baskının yumuşatılması şart. Hükümetin her şeyden önce mevcut büyüme hırsının mevcut koşullarda geçerli olamayacağını anlaması gerekiyor. Bu nedenle artan bütçe harcamalarında, özellikle altyapı yatırımları gibi simgesel harcamalarda ertelemelere gitmesi gerek. Örneğin Kanal İstanbul projesinin birkaç yıllığına ötelendiğinin açıklanması, piyasalarda psikolojik olarak olumlu etki yapacaktır. Bununla birlikte bütçede sürekli büyüyen cari harcamalarda ciddi kısıntılara gidileceği taahhüdünde bulunulması da gerekebilir.
Ekonomi yönetiminin bankaların faiz artışlarına izin vermesi, hatta Merkez Bankası’nın politika faizinde, gerekirse olağanüstü toplantı yapıp önemli oranlarda artırıma gitmesi de piyasalara güven verecek bir adım olacaktır. Bununla birlikte artık bankaların üzerindeki “ucuz ve bol kredi baskısı”nın da yumuşatılması, son dönem uygulamaya giren kredileri zorlayan düzenlemelerde geriye dönüşün başlatılması, kamu bankalarının konut başta olmak üzere ucuz ve sübvansiyonlu kredi vermelerinin durdurulması gerekebilir.
Özetle: Hükümetin hızlanan ekonomide bir an önce frene bastığını ve yavaş yavaş kazaya uğramadan durmaya çalışacağını piyasalara göstermesi gerekiyor. Sadece bu tedbirlerle yetinildiği takdirde ise yeniden bir zaman kazanılır ama soruna köklü çözüm için yeterli olmayacaktır. Uluslararası piyasalara yeniden güven verecek adımların, diplomaside yumuşama, özgürlükler, demokrasi ve insan hakları alanını da kapsayacak biçimde, siyasi ve ekonomik alanlarda planlanması ve hayata geçirileceği konusunda tüm kesimlere güven verilmesi gerekecektir.
İşte bu nedenle yeniden başlaması beklenen kur ataklarına ekonomi yönetiminin vereceği yanıtın, önümüzdeki dönem ekonomik gidişatı derinden etkileyeceğini düşünüyorum. Pandemide ikinci dalga korkusu büyürken, düşük kur-düşük faiz politikasında artık gidilecek yer kalmamışken, net döviz rezervleri eksiye dönmüşken makul olan yol, mevcut ekonomik politikalarda önemli değişikliklere gidilmesidir. Mevcut ekonomi yönetiminin bu konuda vizyonu ve becerisi var mı derseniz, olumlu yanıt vermek çok zor.
Cumhuriyet / 04.08.20