Suudi Arabistan’a 14 Eylül’de yapılan insansız hava aracı saldırısı (İHA), ekonomi, enerji ve güvenlik açısından ciddi sonuçlara gebe. Saldırının Suudi Arabistan’ın ana petrol üslerinden birine yapılması, pazartesi itibariyle küresel petrol borsalarında çalkantıya neden oldu. Petrol fiyatları son dört ayın en yüksek seviyesine çıktı. Suudi Arabistan, üretim açısından ABD ve Rusya’nın gerisinde kalsa da ihracatta lider. İşte bu, piyasada endişenin temel nedeni. Dahası petrolün finansallaşmasıyla konuya dönük spekülasyonlar piyasada etkiye sahip.
Petrol piyasası “Şimdi ne olacak?” sorusuna yanıt ararken, kafaları kurcalayan bir o kadar önemli soru, saldırıyı kimin yaptığı. Yemen’de 2015’te başlayan savaşın taraflarından olan ve İran’ın desteklediği Husiler saldırıyı üstlendi, dahası el artırarak “Yeni saldırılara hazır olun!” dedi.
Öte yandan Suudi Arabistan saldırı hakkında inceleme ve soruşturma başlattı. Krallık, Birleşmiş Milletler ve diğer küresel örgütleri soruşturmaya ve hasar tespitine katılmaya davet etti. Saldırıda kullanılan teçhizatın İran’a ait olduğunu ifade eden Riyad yönetimi, bir nevi, “inanmıyorsanız gelin kendi gözünüzle görün” diyor.
Suudi Arabistan, 2018’de Ortadoğu’da silahlanmaya en fazla bütçe ayıran ülke. Krallığın silah ve savunma sistemi talebi bölgedeki bazı ülkelerin on katına kadar çıkıyor. Krallık, ülkeyi silah deposuna çevirdiği halde önemli üretim tesislerinden birinin basit bir teçhizatla yıkıma uğratılmasına engel olamadı. Bu durum başka bir güvenlik açığını ortaya koyuyor. Bu hafta Suudi Arabistan’a dönük saldırının enerji ve güvenlik boyutunu ele alacağız.
10 drone’luk saldırı neden dünyayı ayağa kaldırdı?
Saldırının gerçekleşme şekline bakıldığında İHA’ların patlayıcı maddeyi Aramco’ya ait petrol tesislerine bıraktığı anlaşılıyor. Suudi Arabistan’a dönük İHA saldırıları yeni değil, kayıtlara geçen en az 5 saldırı var. Öyleyse neden bu saldırı küresel gündemde üst sıraya çıktı?
Saldırının niteliği bir yana, seçilen nokta sorunun cevabı. Abqaiq, alanın dışında olan insanların adını ilk defa duyduğu bir yer olabilir. Ancak saldırıyı planlayanlar buranın stratejik bir nokta olduğu biliyordu.
Abqaiq bölgesini ayırt edici kılan, Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin yüzde 70’ine yakınının burada yapılması. Dünyada bu kadar yüksek miktarda petrolü rafine eden bu büyüklükte bir tesis yok. Abqaiq rafinerilerinde ayrıştırılan petrol ve petrol ürünlerinin büyük bir kısmı ihraç ediliyor. OPEC Ağustos 2019 verilerine göre, Suudi Arabistan Ağustos 2019’da 9.8 milyon varil petrol üretti. 9.8 milyonluk petrolün 5.7 milyonu bu tesislerde işlemden geçti. Tanker Trackers Ağustos 2019 verilerine Suudi Arabistan günlük 7 milyon varil petrol ihraç etti. İşte Abqaiq tesisleri bu ihracatın bel kemiği.
Küresel petrol tüketimi günlük 100 milyon varil düzeyinde 5.7 milyon petrolün piyasadan çekilmesi arzın yüzde 6 düzeyinde azalması demek. Ancak sorun sadece arzın çekilmesiyle sınırlı değil, arzın ne kadar sürede yerine konulacağını da içeriyor. Yani, petrol fiyatlarında özellikle Brent türünün yüzde 20’ye yakın artmasında sadece saldırının 5.7 milyon varillik arzı kesintiye uğratması değil, tesislerdeki hasarın beklenenden büyük olması ve tam anlamıyla onarılmasının aylar alacak olmasından kaynaklanıyor.
Aynı tesis Riyad’ın tükettiği petrolünde yüzde 10’unu sağlıyor. Petrolün yanında doğal gaz, ve petrol ürünleri de buradan Riyad’a sevk ediliyor. Yani saldırı yalnızca küresel tedariki değil, Suudi Arabistan pazarını da etkiledi.
Aramco yönetimi, saldırı sonrasında küresel piyasaları rahatlatacak bir açıklama yaparak, ihracata ağırlık vereceğini ifade etti. Yani Krallık, kendi iç piyasası için komşularının kapısını çalacak. Dolayısıyla saldırının bölgesel etkisi de olacak. Özetle Suudi Arabistan’daki saldırının, ulusal, bölgesel ve küresel üç boyuta sahip olması gündemde öne çıkmasının önemli nedeni.
Ortadoğu’nun silah ambarı: Suudi Arabistan
Suudi Arabistan, 782 milyar dolar Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH), 23 bin doların üstünde kişi başı geliri, 512 milyar dolarlık rezerv fonuyla küresel ekonomide dikkat çeken ülkelerden. Ortadoğu’nun en zengin ülkelerinden Suudi Arabistan, bütçede kalemleri içinde savunmaya hatırı sayılır bir yer ayırıyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2018 raporuna göre Suudi Arabistan’ın 2018’de bütçesinde silahlanmaya ayırdığı pay yüzde 8.8. Başka bir anlatımla Krallık, 2018’de silahlanmaya 67 milyar dolarlık harcama yaptı. Üstelik Riyad yönetiminin silahlanma harcamaları son 10 yılda yüzde 30’a yakın arttı.
Silahlanma harcaması oranıyla Suudi Arabistan, ABD ve Çin’in ardından en fazla silahlanan ülke. Krallığın küresel silahlanma pazarındaki payı, ABD (yüzde 36) ve Çin (yüzde 14) ile mukayese edildiğinde yüzde 3.7 ile mütevazı kalıyor. Ancak Suudi Arabistan’ın bölgede lider ve dünyada üçüncü sırada olduğu dikkate alındığında payının küçük görünmesinin nedeni ilk iki ülkenin aşırı silahlanması. Nihayetinde ABD, Çin ve Suudi Arabistan’ın küresel silahlanmadaki payı yüzde 54. Kalan yüzde 46’ı dünyadaki 189 ülke arasında pay ediliyor.
İHA saldırıları karşısında savunmasızlık
“Suudi Arabistan bu kadar silahı ne yapıyor?” sorusunun akla gelen ve bilinen ilk yanıtı Yemen Savaşı. 2015’te başlayan savaşta Suudi Arabistan, merkezi hükümetin safında yer almış ve aralarında Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi ülkelerin de olduğu koalisyon güçleriyle Husilere karşı Yemen’i defalarca havadan bombaladı. Karada yürüyen savaşta da Suudi Arabistan ile İran arasında bir vekalet savaşı yaşanıyor. Yemen’in yanı sıra Suudi Arabistan, açık ya da gizli olarak bazı örgütlere de silah desteği sağlıyor. Ancak en bariz örnek Yemen Savaşı.
Yemen’in havadan ve karadan cehenneme çevrilmesinde payı yadsınmaz olan Suudi Arabistan, bölgenin cephaneliği gibi olsa da güvenlik açısından kırılgan. Özellikle son teknolojiyle ucuza gelen İHA gibi basit araçlara dayanan saldırılarda Krallık neredeyse savunmasız. Peki Husiler neden Suudi Arabistan’a saldırıyor?
Husi saldırıların temel nedeni, koalisyon ve Suudi Arabistan’ın derhal Yemen savaşında taraf olması ve iş savaşa karışması. Suudi Arabistan’ın öncülüğünü yaptığı kuvvetlerin derhal Yemen’den çekilmesini isteyen Husiler, bu talep gerçekleşmezse saldırılarını artıracaklarını söylüyor. Husilerin bu talebi yeni değil, peki Suudi Arabistan’a yönelik saldırı ilk defa mı gerçekleşti?
Sorunun kısa yanıtı, hayır. 2017’den bu yana limanlar, savunma tesisleri, hava limanları Husilerin hedefinde. 2018’de akıllardan kalan en önemli saldırı Riyad’daki Krallık Sarayı’na iki İHA ile saldırmasıydı. Bu saldırıda Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın öldürüldüğü bile iddia edilmişti.
Husiler, bu yıl da Suudi Arabistan’a dönük saldırılarını sürdürdü. 23 Mayıs 2019’da ülkenin güneyinde bulunan Necran Havaalanı’ndaki Patriot sistemine üç gün boyunca hava saldırısı düzenlediler. Grup, 17 Ağustos 2019’da yine bir petrol tesisini hedef aldı: 10 İHA Suudi Arabistan’ın doğusunda Aramco’ya ait Eş-Şeybe Petrol Sahası ve Rafinerisi’ne saldırdı. Suudi Arabistan 2019’da gerçekleşen bu iki büyük saldırı konusunda açıklama yapmadı.
Suudi Arabistan, sadece milyarlarca doların silah alımına ayırıp ülkesini bir silah arenasına çevirmedi, ayrıca bölgesel hegemonluk hayalleriyle başka ülkeleri harabeye çevirdi. Üstelik bunu ABD desteğiyle yaptığı da sır değil. Yemen savaşındaki yanlış hesapları ve öngörüsüzlüğü bugün Suudi Arabistan’ın sorgulaması gereken bir gerçek. Kendilerini milyar dolarlık füzeler, tanklar, savunma sistemleriyle koruyacaklarını sanan ülkelerin silahla barış geleceği yanılgısı, bölgesel ve küresel barış savunularını naiflikle suçlamasının sonuçları petrol piyasası başta olmak üzere tüm dünyanın ödemesi gereken bir hesap olarak önünde duruyor. “Suudi Arabistan bu yola tek başına çıkmadı, bugün yanındayız, kesin İran yaptı” diyenler, bölgeye ve insanlığa yeni bir cehennem vaat ediyor.
20 Eylül 2019 Cuma: Suudi Arabistan saldırısının bölgesel dengelere ve İran’a dönük izlenecek politikaya etkisi
Gazete Duvar / 18.09.19