Türkiye’nin İD ile savaşında kara delikler - Fehim Taştekin

Erdoğan yakalanan İD üyelerinden bahsediyor. Fakat geri gönderme merkezleri başta olmak üzere İD üyeleriyle ilgili uygulama belayı baştan savma çabasına işaret ediyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Kasım 2019
  • 10:50

ABD’nin 27 Ekim’de İslam Devleti (İD) lideri Ebu Bekir El Bağdadi’yi Türkiye’nin burnunun dibinde öldürmesinin ardından suç bastırırcasına militan avına çıkan Türk hükümetinin terörle mücadelesindeki kara delikler kendini ele veriyor. 

Bağdadi'nin sınıra beş kilometre mesafede Türk ordusu ve istihbaratının gözetimi altındaki bölgede nasıl saklanabildiğine dair sorularla karşılaşan Türkiye, birdenbire İD hücrelerine baskınlar düzenleyerek onlarca kişiyi gözaltına aldı. Bu operasyonlar da “Madem adreslerini biliyordunuz neden beklediniz?” sorusuna yol açtı. 

Ardından Türk güvenlik güçlerinin 4 Kasım’da Suriye’nin Azez kasabasında bir konteynerde Bağdadi'nin kız kardeşi Resmiye Avad’ı, eşi, gelini ve beş çocuğuyla birlikte yakaladığı açıklandı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun gelişmeyi "Terörle mücadele başarısının bir diğer örneği" diye takdim etti. 

Ertesi gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Bağdadi kendini tünelde imha etti. Biz de hanımını yakaladık ama yaygara yapmadık, ilk defa şimdi açıklıyorum" dedi. 

Erdoğan’ın “ilk kez açıkladığı” bilgi aslında bir yıldır kamuoyundan saklanan gelişmeyle alâkalıydı. Erdoğan’ın bahsettiği Bağdadi’nin ilk eşi Esma El Kubeysi, 2 Haziran 2018’de aralarında bir erkek, dört kadın ve altı çocuğun bulunduğu bir grupla birlikte Türkiye’nin sınır kenti Hatay’da yakalanmıştı. Yakalananlar arasında Bağdadi’nin kızı Leyla Cebir de yer alıyordu. Bağdadi ölünceye dek kimse bundan haberdar değildi. 

Erdoğan yakalanan bu kişilerin, Türkiye’de geri gönderme merkezlerine alındığı bilgisini de verdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya göre geri gönderme merkezlerinde İD bağlantılı 250 kişi tutuluyor. 

Cezaevlerinde tutulanların sayısı ise 1180. Barış Pınarı Harekatı esnasında Rasulayn ve Tel Abyad'da yakalanan İD unsurları ise bir süre Fırat Kalkanı bölgesinde tutulduktan sonra ülkelerine gönderilecek. Bunların sayısı da 850. 

Bu açıklamalarla hükümetin amacı Türkiye’nin İD’e karşı kararlılığını göstermekti ama kafaları bulandırdı. Üst düzey yetkililere bakılırsa bunlar, İD'in iç işleyişini aydınlatacak istihbarat madeni. Öyleyse bu insanlar neden soruşturma sürecinde değil de geri gönderme merkezlerinde? İD, Türkiye’de de terör örgütü sayıldığına ve bu ülkeyi hedef aldığına göre zanlılar neden yargılanmıyor? Ayrıca bu kişiler ne zamandan beri geri gönderme merkezinde tutuluyor? Yoksa bu kişiler normal evlerde yaşıyordu da Bağdadi’yle ilgili şüpheleri dağıtmak için mi geri gönderme merkezlerine alındı?

Geri gönderme merkezleri Pasaport Kanunu’nu ihlal etmiş, oturma izni veya vizesi dolmuş ya da güvenlik tehlikesi arz eden yabancıların sınır dışı edilmek üzere tutulduğu yerler. Buralar hapishane değil. Dışarıyla iletişim, telefonlaşma ve yakınlarıyla ya da avukatlarla yüz yüze görüşme gibi konularda koşulları esnek. İnsanlar kategorize edilmeden bir arada tutuluyor. Burada insanlar ilk etapta altı ay, yasal işlemleri tamamlanmamışsa altı aylık uzatmayla en fazla bir yıl tutulabiliyor. Bir yılın sonunda bırakılmaları gerekiyor. Esma El Kubeysi’nin de eğer geri gönderme merkezinde tutulduysa geçen haziranda bırakılmış ya da Irak’a teslim edilmiş olması gerekiyor. Oluşan görüntü, 2014’te Musul Başkonsolosluğu’nda rehine alınan Türk vatandaşlarının bırakılmasına karşılık İD’li ailelerin Türkiye'de sorunsuz barınması yönünde söz verildiğine dair iddiaları da hatırlattı.

İD’le mücadeledeki kara delik özellikle geri gönderme sürecinde kendini ele veriyor. Kafkasya’dan İD’e katılmış iki kişinin savunmasını üstlenmiş bir avukat, adının yazılmaması koşuluyla Al-Monitor’la bazı bilgileri paylaştı. Temsil ettiği kişilerin Gaziantep’te yakalandığını, geri gönderme merkezine alındığını, mahkemeye yapılan itiraz üzerine sınır dışı işlemlerinin durdurulduğunu ve bir yıl sonra serbest bırakıldıklarını anlatan avukat, neden geri gönderme merkezlerinin tercih edildiği sorusuna şu yanıtı verdi: “Adamları Türkiye’de yargılayıp cezaevlerinde tutmak niyetinde değiller. Bu kişiler bir baskı unsuru olarak kullanılıyor. İD, Türkiye’de eylemler yapmış bir terör örgütü. Yabancı olmaları Türkiye’de yargılanıp hapse atılmalarına engel değil. Ama yargılamıyorlar. Mültecilerle ilgili politikada olduğu gibi bunlarla ilgili de ‘Sınırları açar göndeririz’ yaklaşımı benimsendi. Madem bu adamların İD mensubu olduğunu söylüyorsun neden hapse koymuyorsun? Bunlar Suriye’den YPG mensubu olsa geri gönderme merkezinde tutulup Suriye’ye mi iade edilecekler? Hayır, kesinlikle. Hepsi hapiste. Öyleyse İD söz konusu olduğunda neden aynısını yapmıyorsun?”

Avukat Erdal Doğan’a göre de Türk Ceza Kanunu’nda soykırım ve insanlığa karşı suçlar tanımlandığı için Türkiye’nin İD üyelerini yargılaması ya da Adana Mutabakatı çerçevesinde Suriye’ye teslim etmesi gerekiyor. Al-Monitor’a konuşan Doğan, “Türkiye bunları Pasaport Kanunu’nu ihlâl çerçevesinde tutarak geçiştiremez. Suçlar Türkiye topraklarında işlenmemiş olsa bile soruşturma yürütmeli. Aynı şey Avrupa için de geçerli” dedi. 

Çok sayıda sınır dışı etme dosyasına bakan Avukat Abdülhalim Yılmaz ise İD ile mücadeledeki ciddiyetsizliğe dikkat çekiyor. Yılmaz’a göre İD üyesi olma ihtimali bulunanlar doğru düzgün kovuşturulmazken sınır dışı işlemlerini kolaylaştırmak için bu örgütle ilgisi olmayanların dosyalarına “DAEŞ üyesi” notu düşülüyor. 

Yılmaz’ın Al-Monitor’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Bu insanların DAEŞ’a (İD) katıldıklarına dair bilgi ve deliller varsa soruşturma açılması, buna uygun tedbirler alınması gerekir. Delil yoksa, idari işlemlerin yapılması için Göç İdaresi’ne teslim edilir ve geri gönderme merkezine alınır. Uluslararası nitelikte bir suç yoksa, suçun faili yabancı ve başka bir ülkede suç işlenmişse ve deliller de yetersizse Türkiye soruşturma açmakla yükümlü değil. DAEŞ zanlılarının önemli bir kısmı hapiste, haklarında bir delil olmayanlar da geri gönderme merkezlerinde. Olması gereken, bir terör suçlaması varsa bunların dosyalarının savcılığa sevk edilmesidir. Tahminen sadece istihbarat ya da delil yokluğundan dolayı soruşturma ve dava açılmıyor ya da açılsa da sonuç alınamıyor. Türkiye bunları başından atmak için sınır dışı etmeye çalışıyor. Fakat uygulamada yabancılar için DAEŞ veya yabancı terörist kavramı suistimal ediliyor, çoluk çocuk herkes için kullanılıyor. Benim müvekkilimin yedi-sekiz yaşlarındaki ilkokul öğrencisi olan çocukları dahi yabancı terörist savaşçı muamelesi gördü. Yabancı terörist kategorisine alınanların yüzde 90’dan fazlasının İD ile alakası yok. Mesela Tacikistan, Özbekistan, Doğu Türkistan, Çeçenistan’dan gelmiş insanlar bir ilgileri olmadığı hâlde, haklarında ‘İD’e katıldılar, Suriye’ye gittiler’ diye istihbarat paylaşımı geliyor. Bunlar, Türkiye’de DAEŞ zanlısı muamelesi görüyor. İstismar var. Mesele, titizlikle ele alınmıyor. İstihbarat bilgisiyle gözaltı ve arama ve ifade alma işleminden sonra, savcılığa çıkartılmadan Göç İdaresi’ne teslim ediliyor. Bazıları soruşturmanın sonucu beklenmeden sınır dışı ediliyor. Bu arada savcılıktan soruşturmaya gerek olmadığı kararı da çıkabiliyor. Bu durum özellikle Suriyeliler için söz konusu. Sınır dışı etmeyi kolaylaştırmak için isminin yanına DAEŞ yazıyorlar. Ama doğru düzgün bir cezai soruşturma ve araştırma yapılmıyor. Bu şahıslar hakkında idari gözetim kararı veriliyor ve sınır dışı ediliyor. Adının yanına DAEŞ yazıldıysa itirazlardan sonuç alabilmek çok zor. Benim karşılaştığım vakaların çoğunda sınır dışı etmek için DAEŞ’in bahane olarak kullanıldığını görüyorum. Bir an önce bu insanları sınır dışı etmeye, başlarından atmaya çalışıyorlar. Diğer yandan Türkiye’deki hapishanelerde epeyce DAEŞ tutuklusu vardır ancak somut olarak gerçekten DAEŞ ile ilgisi olabilecek kişiler hakkında ne kadar ciddi soruşturma yapıldığından çok emin değilim. Suç Türkiye’de işlenmemiş, ne olduğu belli değil, ciddi bir delil yok, ‘Ben neden bunu yargılayıp başıma bela alayım’ gibi bir yaklaşım da söz konusu olabilir.”

Yılmaz’a göre Rusya’nın peşinde olduğu Çeçenler 2016’dan beri, Çin’in aradığı Uygurlar da geçen yıl yaşanan iki olay dışında sınır dışı edilmiyorlar. Bu kişiler yılın sonunda ya bırakılıyor ya da üçüncü bir ülkeye gönderiliyor.

Yani laçkalık İD’le ilgisi olmayanları mağdur ederken gerçekten örgütle bağlantılı kişilerin kolayca kurtulmasına hizmet ediyor. Fiiliyattaki yaklaşım, kâğıt üzerinde İD mensubu diye işlem görenlerin sayısını artırırken hükümete “Bu kadar teröristi yakaladık” deme şansı veriyor. 

Bir başka sorun Türkiye sınır dışı ettiği kişileri Suriye devletine teslim etmek yerine Cilvegözü Kapısı’ndan muhaliflerin bölgesine gönderiyor. Yani bu kişiler serbest kalıyor.

Al-Monitor / 18.11.19