Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptırım tasarılarının rafa kaldırılmasına yarayan Washington ziyaretinin üzerinden iki hafta geçmeden Türkiye’nin Rus S-400 füze savunma sistemini test etmesi suları yeniden bulandırdı. Amerikan tarafı, 2.5 milyar dolara mâl olan S-400 sisteminin en azından çalıştırılmaması seçeneğini uzlaşma zemini olarak masaya koyarken Ankara’nın da Rusları kızdırmadan bir ara formüle yönelebileceği öngörülüyordu. Ya da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien arasında kurulan mekanizmadan bir netice çıkıncaya kadar ABD’nin yaptırım tasarısını rafta tutacağı, Türkiye’nin de sistemin çalışmasını geciktireceği beklentisi oluşmuştu.
Ancak 25-26 Kasım’da Ankara semalarında uçurulan F-16 uçaklarıyla S-400’lerin test edilmesi Moskova ile mutabık kalınmış takvimin işlediğini gösterdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, S-400’ü kutuda tutmak için satın almadıklarını, sistemin çalıştırılmaması konusunda da hiç kimseye taahhütte bulunmadıklarını söyledi. Çavuşoğlu, Erdoğan’ın Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump’a hiç kimsenin Türkiye’nin egemenlik alanına girmesine müsaade edilmeyeceğini net olarak söylediğini aktardı.
Bu çıkışlara paralel olarak Rusya’dan “yola devam” mesajları geldi. S-400’ün üreticisi Rosoboronexport’un başkanı Aleksander Mikheyev, Türkiye ile yeni bir S-400 tedarik sözleşmesi imzalamayı planladıklarını duyurdu. Mikheyev "2020’nin ilk yarısında sözleşme belgelerini imzalayacağımızı umuyoruz. Türkiye ile askeri-teknik işbirliği S-400 teminiyle sınırlı değil. İleride büyük planlarımız var” diye ekledi.
Türkiye, S-400’ler geldiğinde Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) çerçevesinde yaptırım uygulamaktan söz eden fakat uygulamayan, şimdi “Aktif hâle getirdiğiniz gün uygularız” diyen Amerikan tutumundaki bu esnekliği kendisi için bir manevra alanına dönüştürdü.
Sistemin devreye sokulacağı nisan ayına kadar Türkiye’nin stratejik ağırlığını kullanarak tarafları razı etme çabası ağırlık kazanıyor. Erdoğan yönetimi “Türkiye kaybeder ama siz de kaybedersiniz” restiyle meseleyi pazarlık sürecinde tutmaya çalışıyor. Daha da önemlisi özellikle Trump’ın Türkiye’yi kayıran tutumunu da kullanarak NATO zemininde bir çözüm arayışı öne çıkıyor. İbrahim Kalın geri adım atmadan “Güvenlik kaygılarını giderecek yeni teklifler getireceğiz” diyor.
Teknik olarak S-400’ün NATO sistemlerinden ayrı tutulması zaten açık bir taahhüttü. Bunun yanı sıra sistemin Ankara’da kurulması ve normalde 600 kilometreye kadar çıkan radar menzilinin 100 kilometre ile sınırlı tutulması bir ara formül olarak konuşuluyor. Bu şekilde, NATO sistemleriyle çakışmanın önlenmesi ve Rusların F-35’i çözme riskinin giderilmesi öngörülüyor. Bunun için Rusya’nın da esneklik göstermesi ve buna uygun yazılım sunması gerekiyor.
Pozisyonu gereği isminin yazılmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan bir savunma uzmanı, NATO’yu razı etmeye dönük söz konusu ara formüller için “Teknik olarak imkânsız değil. Ancak bana pek gerçekçi gelmiyor. Sorunun kaynağı sadece bu olmadığı için bu formüllerin çok da hükmü yok. Bence köprüler atıldı ya da atılmak üzere” dedi. “Köprüler atıldıysa ABD ile kurulan mekanizmanın anlamı ne?” sorusuna ise “Zaman kazanmak ve son bir hamle yapmak olabilir” yanıtını verdi. Savunma uzmanına göre Rusların beklentisine uygun olarak savunma alanında ortaklığın derinlemesine yönelik senaryo öne çıkıyor.
Rusya uzmanı Aydın Sezer ise ara formüllerin işe yarayacağı ihtimalini dışlamıyor. Al-Monitor’a konuşan Sezer, “ABD’nin sıkıntısı radarın kapasitesiyle alakalı. Radarın F-35’leri test etmesini istemiyor. Eğer kısa menzilli radar kurulacaksa Ankara üzerinde 100 kilometrelik bir alanın S-400’lerle korunmasını sıkıntı etmeyebilir” değerlendirmesinde bulundu. Sezer, Erdoğan’ın S-400 ısrarını iç siyasette “yakıt” ihtiyacına bağlıyor: “S-400 konusunun ABD ile ilişkilerde hâlâ bir pazarlık unsuru olarak tutulduğunu düşünüyorum. Barış Pınarı Harekâtı ve Doğu Akdeniz konularında olduğu gibi S-400 de iç politikada kullanışlı bir konu.”
Washington dönemecinden sonra Erdoğan asıl manevrayı NATO sathında yapıyor. NATO’nun 70’inci yılına denk gelen Londra’daki 3-4 Aralık zirvesi, Türkiye’ye ittifaktaki ağırlığını koyarak karşı cepheyi yumuşatma imkânları sunuyor. Zirve öncesinde Ankara ittifakı nasıl kilitleyeceğini gösterdi. İttifak Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya’yı olası bir Rus saldırısından korumayı öngören planı 29 üyenin tamamına onaylatmak istiyor. Ancak Türkiye, Suriye’de savaş ilan ettiği Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) terör tehdidi olarak kabul edilmesi şartını koştu. Bu kilitlenme, Türkiye’nin Suriye’deki hassasiyetleriyle ittifakı köşeye sıkıştırıp ardından S-400’le ilgili taviz koparabileceği senaryosunu güçlendiriyor.
Prof. Dr. Tarık Oğuzlu da, Türkiye’nin S-400 tartışmasını NATO zemine çekmesini krizin zamana yayılması ya da taca atılması bakımından mantıklı bir hamle olarak görüyor. Oğuzlu “NATO üzerinden yapılan bütün müzakereler Türkiye'nin lehine olur. Çünkü orada çok taraflı bir mekanizma var. (…) Amerika’nın tavrı kendi içinde ciddi bir sorunu barındırıyor. Çünkü Trump ve yerleşmiş güvenlik tarafı arasında bir görüş birliği yok. (…) NATO çerçevesinde çözüm herkesi rahatlatır. Süreyi uzatmak, topu taca atmak mantıklı” diyor.
Peki, NATO’da masaya sürülen kartlar ters teper de Türkiye S-400’de çark ederse Rusya’nın tepkisi ne olur?
Rusya’nın Türkiye’yi NATO’dan koparmaya çalıştığı, S-400’ün de buna yönelik esaslı bir hamle olduğu, Ankara’nın çark etmesi hâlinde Rus cephesinde cezalandırılacağı çıkarımlarına basmakalıp olarak her yerde rastlamak mümkün. Ancak mantıken Rusya’nın uzun vadeli stratejileri S-400’ü fazla sorun etmemeyi gerektiriyor. Polonya-Baltıklar planına karşı Ankara’nın direncinde görüldüğü üzere Türkiye’nin NATO’da kalıp arıza çıkarması da Rusların çıkarına.
Aydın Sezer’e göre Rusya ile Türkiye arasında S-400’ün ötesinde ortaklık inşa ediliyor. “Türkiye’nin hem ABD hem Rusya’yı ikna etmek gibi sorununun olmadığını düşünüyorum” diyen Sezer’in öngörüsü şöyle: “Erdoğan S-400’te geri adım atsa bile Rusya bunu sorun etmeyebilir. NATO’daki son restleşme Rusya’nın Türkiye’yi Batı’dan kopmuş bir ülke olarak görmek istemediğinin başka bir kanıtıdır. Rusya için Türkiye NATO’nun bir parçası olduğu müddetçe değerlidir. Bu nedenle S-400 konusunda Rusya’dan bir tepki geleceğini zannetmiyorum. Rusya dış politikada hiçbir ülkeyi karşısına alacak bir çizgi izlemiyor. Rusya için Türkiye Suriye’den de Kürtlerden de çok önemli.”
Bununla birlikte Rusya’nın Türkiye’ye yanıtı Suriye’den verebileceğine dair öngörüler yok değil. Rusya, Türkiye ile ortaklık sayesinde sahadaki kazanımlarının sonuna geldi; mevcut denklemle İdlib kördüğümünü aşamıyor ve Kürtlerin Şam’la barışını sağlayamıyor. Bu tıkanmaya rağmen Rusya Türkiye’ye hala esnek davranıyorsa burada geriye kalan esaslı gerekçelerin başında S-400 geliyor.
Bu konuda, Al-Monitor’a konuşan gazeteci Ceyda Karan’a göre S-400 meselesi Türkiye'nin Suriye'deki varlığıyla ilintili olmakla birlikte Rusya’nın yaklaşımı Suriye’yi çoktan aştı: “Erdoğan’ın elindeki kozları ABD ve Rusya nezdinde iyi oynadığı bir gerçek. Şimdi S-400 krizini ötelenebileceği kadar ötelemeye, NATO üzerinden formül geliştirmeye çalışıyor. Ancak Rusya açısından Türkiye'nin ‘ederi’ artık Suriye sahasının ötesinde. NATO içerisinde kendi gündeminde ısrar eden bir Türkiye, Rusya’nın tercihidir. Artık Baltıklardaki hamlelere taş koyan bir Ankara var. Sanırım Erdoğan NATO'dan çıkmaya kalkışsa ilk itiraz Putin’den gelir.”
Erdoğan’ın kapıları açıp mültecileri geri gönderme tehdidi de NATO’nun Avrupa kanadının elini ayağını bağlayan bir kart olarak devrede. Ankara NATO’nun dikkatini, Suriye’nin kuzeyinde kurulacak güvenli bölgelerde toplu konutlar inşa edip mültecileri buralara yerleştirme planına da çekmeye çalışıyor. Yine de Avrupa kanadının esnemesi, Rus karşıtı damarın güçlü attığı Amerikan Kongresi’ndeki yaptırım tasarılarını sonsuza kadar bekleme odasında tutamayabilir.
Al-Monitor / 02.12.19