Irak ve Suriye’deki cihatçı hareketliliğin lojistik hattına dönüşen Türkiye kendi bahçesini temizleme konusunda yetersiz kaldıkça dışarıdan gelen bilgilerle sürekli açığa düşüyor. İslam Devleti’nin (İD) Irak ve Suriye’de saha hakimiyetini kaybettikten sonra Türkiye’yi çekilme ve toparlanma alanı olarak belirlediğine dair emareler geliyor.
İD lideri Ebu Bekir El Bağdadi ve sözcüsü Ebu Hasan El Muhacir’in Bağuz’dan kaçtıktan sonra öldürüldüğü yerlerin sınırın dibinde olması, örgütün yöneldiği ülkenin Türkiye olduğunun açık göstergesiydi. Fakat göstergenin ötesinde fiili durumlar var. Bir kere, emniyet ve istihbarat güçlerinin düzenlediği operasyonlarda onlarca örgüt üyesinin yakalanması, Türkiye’deki hücresel yapılanmalara ağırlık verildiğini zaten ortaya koyuyor. Sorun bunların buzdağının sadece görünen tarafı olup olmadığı.
Bunun ötesinde Irak istihbarat kaynaklarından İD’in beyin takımının Türkiye’ye geçtiğine dair çarpıcı bilgiler gelirken ABD’nin iz sürmesi sonucu örgütün Türkiye’de para transferlerinde kullandığı kuyumculuk ve döviz büroları deşifre oluyor. ABD Hazine Bakanlığı, 10 Eylül’de Türkiye ve Suriye’de faaliyet gösteren Al Haram, Al-Hebo, Al-Khalidi ve Saksouk adlı döviz ve kuyumculuk bürolarının İD’in para transferlerinde kullandığı paravan şirketler olduğunu tespit edip ilgili kişi ve kurumları yaptırım listesine almıştı. Bunun üzerine harekete geçmek durumunda kalan Türk güvenlik birimleri, 19 Eylül’de 37 adrese baskın düzenleyip 22 kişiyi gözaltına almıştı. Bu operasyon sonucunda “Al Haram” adıyla hazırlanan bir bilgisayar programının Suriye ve Türkiye’deki İD üyeleri arasındaki para transferlerinde kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Bu şirketlerin İstanbul, Bursa, Gaziantep, Adana, Mersin, Hatay, Şanlıurfa, Antalya, Ankara, İzmir, Konya ve Kayseri’de faaliyet gösterdiği tespit edilmişti. Bu kadar yaygınlaşmış bir ağın gözden kaçması döviz bürolarını gözetim altında tutan bir ülke için mantıklı değil.
Türkiye, ABD Hazine Bakanlığı’nın yeni şirket ve şahıslarla yaptırım listesini güncellemesiyle bir kez daha Amerikan takibinin gerisine düştü. ABD Hazine Bakanlığı 18 Kasım’da Türkiye merkezli Sahloul ve Al Sultan adlı döviz şirketlerinin yanı sıra ACL İthalat ve İhracat’ı İD’e maddi, mali ve teknolojik destek sağladığı gerekçesiyle kara listeye aldı. Bilgilere göre Sahloul 2016 ve 2017’de Irak ve Suriye’deki İD militanlarının para transferlerine aracılık etti. Al-Sultan’ın İD operasyonlarında kullanıldığı da geçen yaz aylarında tespit edildi. Şanlıurfa merkezli ACL de 2015-2018 arasında İD’e mali, teknik ve ekipman desteği sağladı. Şirketin kurucuları İsmail Bayaltun ile kardeşi Ahmet Bayultan da yaptırım listesine sokuldu.
Eğer mali aktivite varsa hücresel yapılanmanın olmaması düşünülemez. Bu konuda da son bombayı Irak Askeri İstihbarat Başkanı Korgeneral Saad El Allak patlattı. CNN’e konuşan Allak, İD’in “emir” konumundaki üst düzey dokuz adamının Türkiye’ye kaçtığını ve bunlarla ilgili dosyaları Türk güvenlik birimleriyle paylaştıklarını açıkladı. CIA ile yakın çalıştığı bilinen Allak’a göre, Selahaddin vilayetinden Hayrullah Abdullah Fethi ve El Anbar vilayetinden Hüseyin Ferhan El Selebi El Cumaili adlı bombacıların da dahil olduğu İD emirleri bu yılın başında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bölgelerde kaçakçılara yüklü miktarda ödeme yapıp sınırdan gizlice Gaziantep’e geçti. Allak, İD içindeki yazışmalardan hareketle bu kişilerin, Suriye ve Irak’ta hapishane veya kamplarda tutulan örgüt üyelerini kaçırmak için “Tel Örgüleri Yıkmak” adlı eylem planını yaptıklarını iddia etti. Allak büyük miktarlarda para taşıyan emirlerin, Türkiye’de yeni hücreler kurmak ve militan devşirmekle meşgul olduklarını söyledi.
Bir süreden beri Türkiye ile Irak istihbaratları arasında bir işbirliğinin olduğu, İD’in para kaynaklarından sorumlu İsmail El İsavi’nin 8 Şubat 2018’de Sakarya’da yakalanıp Bağdat’a gönderilmesiyle anlaşılmıştı. İsavi’nin 2017’de Türkiye’ye kaçtığı istihbaratı da Irak’tan gelmişti. İki aylık bir takiple ele geçirilen İsavi, 14 Şubat 2018’de Iraklılara teslim edilmişti. İsavi’nin Iraklılara verdiği bilgiler, Bağdadi’nin yerinin tespitinde Amerikalıların işini kolaylaştırmıştı. Ebu Zeyd El Iraki mahlasını kullanan İsavi’nin CIA tarafından da sorgulandığı biliniyor. Iraklılar İsavi’nin cep telefonundaki Telegram hesabını kullanarak para trafiği ve sahadan sorumlu Fırat bölgesi emiri Suriyeli Saddam Cemal, Suriyeli Muhammed El Kadir, Iraklı Ömer El Kerbuli ve İssam El Zavbai’yi ele geçirmişti Özellikle İD’in para trafiğini yönetenlerin Türkiye’yi seçmesi kayda değer.
Türkiye’nin İD ile mücadeledeki samimiyeti sorgulandığı gibi bu tehditle baş etmede ne kadar kapasite kullanabildiği ya da yeterli olabildiği de tartışmaya açık bir konu. Güvenlik ve istihbarat birimleri son yıllarda kapasitelerinin büyük bir kısmını Gülen Cemaati’ni temizleme ve Kürt hareketi başta olmak üzere içerideki muhalefeti bastırma operasyonlarına hasretmiş durumda.
Tabii hükümet, İD’le mücadelede zafiyet gösterdiği eleştirilerini kesinlikle kabul etmiyor. İçişleri Bakanlığı’na göre İD’e karşı 2016'da 783, 2017'de 1391, 2018'de 1327, 2019’un ilk 10 ayında 1100 operasyon gerçekleştirildi. Kasım ayının ilk üç haftasında da 65 zanlı gözaltına alındı.
Artan gözaltılar, İD’in Türkiye’yi arka plan çalışmaları için mekân olarak seçtiği gerçeğini değiştirmiyor. Aksine yakalanan zanlıların çokluğu, İD’in saklanmak, organize olmak, plan yapmak ve başka ülkelere geçmek için Türkiye’yi ne denli tercih ettiğine dair fikir veriyor.
Elbette Irak ve Suriye’ye sınır komşusu olmak Türkiye’yi doğal olarak hedef ülke haline getiriyor. Ancak gevşek politikalar, hukuki süreçlerdeki ciddiyetsizlikler ve eksik önlemlere bağlı olarak İD hâlâ kaçma, saklanma ve hareket ekme imkânı buluyor.
Bu duruma bir de Barış Pınarı Harekâtı ile Fırat’ın doğusundaki istikrarın bozulmasına bağlı olarak İD’in manevra alanları bulması eklendi. Pentagon’un son raporu da bu gerçeği teslim ediyor. Savunma İstihbarat Ajansı’ndan gelen rapora göre, Türkiye’nin müdahalesinden sonra İD kendini yeniden inşa etme fırsatı buldu. Rapordaki şu tespit çok kritik: "İD, Suriye’deki yetenekleri ve kaynakları yeniden oluşturmak ve yurtdışında saldırılar planlama konusunda yeteneklerini güçlendirmek için Türk istilâsından ve ABD birliklerinin azaltılmasından istifade etti.”
İD’in Türkiye’deki yapılanması sadece ülkenin kendisi değil dünyayı da tehdit eden bir boyut kazanıyor. Ankara da İD ile mücadeledeki tökezleme ya da kara deliklerin dış ilişkilerde zehirleyici yeni bir faktöre dönüşeceğinin farkında. Fakat buna rağmen hükümet bu tehdidi “işlevsel” kılmak gibi tehlikeli bir eğilim sergiliyor. İD zanlılarının geri gönderme merkezlerine alınması, kontrolsüz sınır dışı edilmesi, hatta bir şantaj aracına dönüştürülmesi Türkiye’yi vurabilecek yeni bir bumeranga işaret ediyor.
Al-Monitor / 26.11.19