Suriye’de Fırat’ın doğusundaki Kürt bölgelerini Türkiye ve Rusya’nın oyun planına bırakan ABD, İdlib’de İslam Devleti (İD) lideri Ebu Bekir El Bağdadi’yi hedef alan operasyonla Kürtler lehine Türkiye’yi açığa düşürmekle kalmayıp Fırat’ın batısını fiilen operasyon alanına dönüştürmüş oldu.
Amerikan birliklerinin, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) topladığı bilgileri kullanarak cihatçı yapıları hedef almaya devam edeceği anlaşılıyor. SDG komutanlarından Redur Halil’e göre İD hücrelerini ortaya çıkarmaya yönelik istihbarat operasyonları daha da artacak.
ABD bu minvaldeki operasyonlarla iki şey yapmış oluyor: Birincisi, Fırat Nehri ile ayrılmış Rus-Amerikan nüfuz alanında sınırı aşarak Rusya ve Suriye’nin hedefindeki bölgeyi yakın plana alıyor. İkincisi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) korumasında ve uhdesinde bulunan bölgeye projeksiyon tutarak Kürt-Amerikan ortaklığını bozmaya çalışan Ankara’yı köşeye sıkıştırıyor.
Türkiye üzerindeki baskıların artacağını öngörmek için nedenler var. Birincisi operasyon sırasında tam teşekküllü İncirlik yerine yedi kat uzakta Erbil yakınındaki üssü kullanan ve Türkiye’ye sadece hava sahasına girileceği bildiriminde bulunan ABD’nin, SDG ve Irak muhaberatından gelen istihbaratla Bağdadi’yi vurduğu Barişa köyü Türkiye sınırına beş kilometre mesafede. İdlib’in kuzeyinde Cilvegözü Sınır Kapısı’na çok yakın olan bu köy, genel olarak Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrol ettiği bölgenin içinde.
Fakat mıntıka olarak burası, 2018’de HTŞ’den kopmuş ama bir mutabakatla uyumlu hareket eden Huras El Din’in etkinlik kazandığı bir yer. Bu köye ulaşan yolları ve güzergâhları düşünerek çerçeveyi biraz büyütürsek burası aynı zamanda Türkiye’nin 12 gözlem noktası ile duruma vaziyet ettiği çemberin içinde. Bu durum, Türkiye’yi “Bağdadi’yi görmedi mi yoksa görmezden mi geldi” sorusunun muhatabı yapıyor.
Bağdadi’nin ölümünün hemen ardından İD Sözcüsü Ebu Hasan El Muhacir’in öldürüldüğü yer ise Cerablus’a bağlı Ayn Beyda. Burası da 2016’dan beri Türk ordusunun Fırat Kalkanı Harekâtı’yla elinde tuttuğu bir köy. Çok geçmeden Amerikan güçleri yine Cerablus’da hava indirmesiyle bir operasyon düzenledi. Amerikalıların birilerini alıp götürdüğü söyleniyor.
Bu operasyonların TSK ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) gözetimi altındaki bölgelerde gerçekleşmesi, Türkiye’nin İD’le mücadeledeki ciddiyet ve samimiyetinin bir kez daha sorgulanmasına neden oluyor. Bir kere Amerikan yönetimi operasyonun içeriği hakkında bilgi paylaşımında bulunmayıp İncirlik Üssü’nü de kullanmayarak NATO müttefikine güvenmediğini göstermiş oldu. Bu başlı başına Ankara’da stres nedeni.
Bunun devamında “Türkiye, Fırat’ın doğusunda kimleri himaye ediyor?” sorusu gelecektir. Ayrıca Ankara’nın “terörist” diye hedef aldığı SDG’nin operasyondaki rolü, Barış Pınarı Harekâtı’nın oturduğu zemini oyuyor. (Tabii bu durum, SDG’nin ABD ile ortaklığını sürdüren boyutuyla da Şam’la uzlaşma yollarını tıkıyor. Kürtleri, Amerikan planlarına sabitleyecek diğer gelişme Deyrizor’daki petrolü zapt etmeye dönük yeni politikadır.)
Ankara’dan gelen açıklamalarda operasyon öncesinde ABD ile koordinasyon sağlandığı vurgusu çok yapıldı. Hatta Bağdadi’nin ölüm haberini izleyen saatlerde Bursa, Ankara ve İstanbul’da İD üyesi onlarca kişi gözaltına alındı.
Hükümetin kontrolündeki medya, İD’in Türkiye’de 2013’den bu yana 10 intihar saldırısı, yedi bombalı saldırı ve dört silahlı saldırı ile 315 insanı katlettiği, buna karşılık Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında İD militanlarından 3 bin 500’ünü öldürüp 5 bin 500’ünü tutukladığı bilgisini tekrarlamaya başladı.
Bütün bunlar “Türkiye, İD ile etkin mücadele ediyor” algısını güçlendirmeye matuf olsa da Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki ceplerde ne yaptığına dair kuşkuları gidermeye yetmiyor.
Bu operasyon ayrıca cihatçıların toplanma merkezine dönüşmüş olan İdlib’in son aylarda İD’e de sığınak olduğu tartışmasını yeniden açtı. İdlib’i tutan örgütler, 2014’ten beri İD’in azılı düşmanları. Hâliyle Bağdadi ve adamlarının buralarda olması pek çoğuna mantıklı gelmiyor. Fakat bazı nedenlerden dolayı bu şaşırtıcı değil.
Gaziantep ve Kilis’in karşısında iki sınır kapısını barındıran Cerablus ve Çobanbey, 2014-2016 arasında İD’in kontrolündeydi. İD’in gayet iyi bildiği bu bölgeler, hem saklanma hem de Türkiye’ye sızmalar için ideal. İD üyeleri, Hatay sınırlarını da diğer muhalif güçlerle birlikte ziyadesiyle kullandı.
Ayrıca İD, HTŞ ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenleriyle kavgalı olsa da bu bölgede yeniden el sıkışabileceği gruplar bulmakta zorlanmayabilir. Bağdadi’nin saklandığı konutun sahibi Ebu Muhammed El Halebi, Huras El Din’in önde gelen isimlerinden biri.
Huras El Din, HTŞ ve İD ile aynı ideolojik kulvardan geliyor. Bağdadi’nin 2013’te HTŞ’nin öncülü Nusra Cephesi’ni feshetme kararıyla büyüyen çatlak, El Kaide’nin iki yakasını kavgalı hale getirmişti. Nusra ile İD arasında çatışmalar yaşanmıştı. Huras El Din’i kuranlar ise 2018’de HTŞ’nin El Kaide ile bağını kopardığını duyurması üzerine ayrılıp El Kaide çizgisindeki diğer gruplarla ittifaka gitmişti.
HTŞ’yi tavizkar ve maslahatçı bulan Huras El Din daha keskin kanatların çekim merkezi olmaya çalışırken İD’den kopanlara kapısını açması şaşırtıcı olmaz. Aslında Bağdadi’yi öldürmeye kalkışmış olmasına rağmen HTŞ de eski dava arkadaşlarından çok fazla uzak duramaz. Sonuçta bu örgütlerde “Müminlere tövbe kapısı hep açıktır” şiarı saf değiştirmeleri kolaylaştırıyor.
Oluşan şaşkınlığı gidermek için İD’in bu bölgeye yöneldiğine dair eski bilgilere de bakmak lazım: İD’in son kalesi Bağuz’da Şubat 2019’da tahliye pazarlığı için ateşkese gidildiğinde İD üyeleri, İdlib’e güvenli koridor açılmasını talep etmişti. O dönem uzlaşma yoluyla ya da kaçakçılar aracılığıyla bölgeden çıkanlardan bazılarının İdlib’e sızdığı öne sürülüyordu. Hatta SDG Sözcüsü Mustafa Bali, mart ayında Bağdadi’nin de İdlib’e kaçtığını söylemişti.
Halk Savunma Birlikleri (YPG) Sözcüsü Nuri Mahmud da 28 Ekim’deki açıklamasında iddiayı büyüterek İD’in saflarındayken İdlib’e geçenlerden bazılarının Barış Pınarı Harekatı’na katıldığını iddia etti. Mahmud, SMO içinde tespit ettikleri eski İD’çileri şöyle sıraladı: Iraklı Yunus Ebu Ammar El Bawad, Mısırlı Ömer El Fuli Ebu Kemal, Faslı Ebu Abdullah, Muhammed El Tusi (Ebu El Beraa), Mısırlı Ebu Asil, Mısırlı Nassif Lahami Ebu Rumeysa, Suriyeli Azam Daduşe Ebu Abdurrahman.
Biraz daha geriye gidersek, Rakka ve Deyrizor hattında saha hakimiyeti daraldıkça İD’in İdlib’e yöneldiği artan bombalı saldırılardan da anlaşılıyordu. Mesela Mayıs 2018’de HTŞ, İdlib’in doğusu ve batısındaki kırsal alanlarda İD hücrelerine baskınlar düzenlemiş, buna karşılık İD de Haziran 2018’de bazı HTŞ üyelerini infaz etmişti. Ekim 2018’de ise HTŞ’nin 15 savaşçısı, El Mutlak kontrol noktasında bombalı saldırıda ölmüştü. HTŞ de Ocak 2019’da yakaladığı 12 İD militanını kurşuna dizmişti.
Ayrıca anlatılanlara bakılırsa HTŞ’nin kendisi de Bağdadi’nin peşindeydi. Bir HTŞ komutanına göre Bağdadi altı ay önce bölgeye geldi. Bir süre önce HTŞ, Bağdadi’nin yakınında yer alan Ebu Süleyman El Halidi’yi ele geçirdi. HTŞ iki ay önce bir istihbaratı değerlendirerek Bağdadi’yi yakalamak üzere Sarmin’de baskın düzenledi ama kimseyi bulamadı. HTŞ elde ettiği bilgileri istihbarat servisleri ile de paylaştı. Peki HTŞ ile iletişimde olduğu bilinen MİT bu bilgiyi edinenler arasında mıydı? Öyleyse bununla ilgili ne yapıldı?
Bağdadi operasyonu, Suriye lideri Beşar Esad’ın yıllar sonra İdlib’e gidip cephe hattındaki askerlerle kararlılık gösterisinde bulunmasının üzerine geldi.
Rusya ile Türkiye’nin 22 Ekim’de Soçi’de Fırat’ın doğusu için vardığı mutabakat muhtırasının ardından Suriye ordusu, İdlib’de operasyonlara hız verdi. İdlib ve Lazkiye'deki cephe hatlarına askeri sevkiyatı artıran Suriye ordusu, Hama'nın kuzeyindeki Tel Havaş, Madik Kalesi, Breydic üssü ve İdlib'in doğusundaki Hayalin’e ulaşmış durumda. Rus hava kuvvetleri de Taftanaz, Hass, Kefr Nebl ve Sarmin taraflarında HTŞ mevzilerine saldırıları artırdı.
İD militanlarının İdlib’de yapılanma içinde olduğunu gösteren yeni tablo, Türkiye’nin bu bölgedeki operasyonları frenlemeye dönük manevralarını zorlaştırabilir. Türkiye, Cenevre’de anayasa komitesinin çalışmaları sonuçlanıncaya kadar İdlib’deki statükonun korunmasında ısrar ediyor. Ancak terör örgütleri listesindeki HTŞ ve müttefikleri siyasi sürecin parçası değil. Üstelik HTŞ kendisini makul bir örgütü dönüştürme baskısına rağmen herhangi bir siyasi çözümün parçası olmayacağını söylüyor. Bu konuda, 25 Ekim’de HTŞ Sözcüsü Ebu Halid El Şami, “İdlib, devrime zarar verebilecek uluslararası ve bölgesel mutabakatların dışındadır. HTŞ ilkelerinden asla taviz vermeyecektir” dedi.
Yani Türkiye’nin işi pek çok açıdan zorlaşıyor. Hükümet “Bağdadi’nin ölümünü terörle mücadelede önemli bir aşama olarak gördüğünü” belirtse de gelişmeler Türkiye’nin kaçmaya çalıştığı dosyaları önüne getiriyor.
Al-Monitor / 04.11.19